Deneme,  Ebeveyn,  Edebiyat,  Güncel - Aktüalite,  Şiir,  Toplum

Ey Kendim!

Burası öyle bir ülke ki görülen görmeye, bilinen bilmeye yetmiyor. Dağlar kısıyor boyunu, ağaçların rahatı kaçıyor da insanlar kendi yoksulluğuna ses çıkarmıyor. Çürük bir diş gibi söküp atmayı akıl etmiyor da, bir organıymışçasına sarılıyor, sahip çıkıyor ona.

Ey kendim!

Ama sen ne yaptın: Gençliğine doğru yürürken yoksul düşürülmüş halkın yanında olmayı seçtin, omuzladın sorunlarını onların, sorgulamaya başladın yeni baştan her şeyi… Bilmek ve anlamak mecburiyetine tabi tuttun kendini. Düştün bir ışığın peşine/sonra da ülkeni de alıp götürmek istedin o ışığa doğru. “Aş” dedin, “aşk” dedin, “özgürlük” dedin… Bunları sen dedin.

Ey kendim!

Bilmek acı veriyor insana, öğrendikçe de artıyor bu acı. Dünyada yaklaşık 400-500 kişinin toplam mal varlığının, dünya nüfusunun yarısının toplam mal varlığından fazla olduğunu öğrendiğimde insana olan güvenimi kaybettiğimin tanığı sensin. İnsan bu mu dediğimin… İnsan neresi diye bas bas bağırdığımın tanığı sensin. Sonra insandan başka bir şeye inanılmayacağının… Aşk da şiir de bunun içinde…

Ey kendim!

Kutsaldan ayırdın yolunu ve soruların peşinden gittin. Bulduğun her yanıtı yeni bir soruyla değiştirdin. Sonuna kadar açtın kuşkulara kapılarını. Düş kurdun. Kitaplara inandın, şiirlere kapıldın. “Başka türlü bir dünya” demeye başladın her sabah uyandığında. Yeryüzülü yüreğinle aşka, barışa, sevgiye yöneldin. Olanlar senin suçun. Hapisliğin, sürgünlüğün, yalnızlığın… Bak taşlardan başka seni dinleyen de yok. Yeni bir dil bulman gerekiyor kendine. Zaman alacak ağaçça, suca, toprakça konuşmayı öğrenmek.

Ey kendim!

Halkı çöktürme, düşkünleştirme politikaları sonuç verdikçe, güçlendikçe saltanatı haramilerin dil aradın kendine. Taşlara sığınmanın nedenini bilmiyor muyum sanıyorsun? Şiire açtın içini, içini sözcüklere döktün… Birbirine benzeyenlerin iktidarlarından uzak durman gerekiyordu. Devrime sığındın. Kendindin kendine arka çıkacak olan. Öteki ellerini kullan/öteki sesinle çık sokağa diye öğüt vermen bu yüzdendi kendine.

Ey kendim!

Savaş çıkaranlara, ağaçları katledip suları zehirleyenlere, halkı korkutup düşünceyi yasaklayanlara, bir ayağı topal cumhuriyeti halka çok görenlere en çok mağdurlar destek veriyorsa ne söylenebilir ki? Yeni havaalanlarına ömründe hiç uçağa binmemişler seviniyorsa, üzerinden geçişin dövize endekslendiği otobanların, köprülerin yapımına en çok araç alamayacak kişiler seviniyorsa… Öyle ya!

Ey kendim!

Biliyorsun ki okumayan, düşünmeyen, düş kurmayan insanlar kolay aldatılır. Yılda 30 kişiye bir kitabın düştüğü/düşmediği bir ülke burası düşünsene. Bu yüzden ezici çoğunlukla celladına aşıktır halkımız. Kolay yönetilir, kolay yönlendirilir. İstenirse bir çırpıda linç çeteleri bile oluşturulur bu kalabalıklardan. Soru sormayı bilmezliğini, iyi niyete, iyi huya yorarlar. Merak etmeyişini erdeme ve yönetenlere olan güvene… O yüzden hiç sorun bitmez bizim ülkemizde.

Ey kendim!

Almanya’da bir işçinin saat ücreti 12 Euro. Bununla ortalama 2 kg et alabiliyormuş bir Alman. Bizde bir işçinin ortalama saat ücreti 12 TL. Bu parayla da 125 gr et alabiliyor bizdeki bir ücretli… Ne adalet ama! Başka bir şey daha söyleyeyim: Artık simit de bölünerek satılıyor bizim ülkede. Bir simiti bölmeden yemenin keyfi mazide kaldı anlayacağın.

Ey Kendim!

“Öğretmenliğin tuttu” deme yine bana. Milli Eğitim Bakanlığı eğitim işini cemaat ve tarikatlara bıraktı. Onlar da Milli Eğitim Şurası’nı üç günde yapıp bitirdi. Çok hamaratlar, çok… Okul öncesi çocuklar cemaat ve tarikatların elinde artık. Zaten işlevi olmasa da çocuk tacizleri araştırılmasına geçit verilmiyor mecliste. Uyuşturucu kaçakçılarının araştırılmasına geçit verilmediği gibi… Cumhuriyete baksana…

Ey kendim!

Şu ömrü hayatımda öğrendiğim bir şey daha var: “Nerde devlet yüce/orda millet cüce.” Yüce devlet mantığıyla, toplumun çeşitli kesimlerinde yığınla suç işlenmiştir çünkü. Sömürgeci ülkeleri bir düşün, ne korkunç suçlar çıkar karşına: Amerika’da Kızılderililere, Avusturalya’da Aborjinlere karşı uygulanan soykırım, Fransa’nın Cezayir’de işlediği insanlık suçları, Almanya’da Yahudi soykırımı ilk akla gelenler… Biz de geri kalmamışız onlardan. Varlık vergisi, 6-7 Eylül Olayları, Kahramanmaraş, Sivas, Suruç katliamları bunlardan bazıları…

Ey kendim!!

Adalet ve eşitlik üstüne kuruluş ve kurtuluşu savunmadan bir gelecek olmayacağını bilmek bir şans mı bir şanssızlık mı benim için? Uzatma diyorsun içinden. “Bir iki dize iliştir” öyle bitsin istiyorsun bu yazı. Öyle olsun.

Ah, daha vakit var sanıyordum
Yorgunum, şimdi farkına vardım
Telefonun kapalı kalbin kırık
Trenlerin arkasından koşamam artık

Savaş karşıtı bir şiir üstündeydim
Zulme itiraz için sözcük çimlendiriyordum kalbimde
Açların hangi cümleler kurması gerektiğiyle ilgileniyordu ağzım
Yaşım ilerlemişti bir hayli geç kalmıştım

Ağaçlara, kuşlara, böceklere de sözüm vardı
Dağlar, dereler de bir şeyler bekliyordu benden
Kendime anlam arıyordum yaşadığıma değsin diye
Yetişmeye çalışıyordum düşlerimin hızına

Boy boy gökyüzü biriktirmiştim sana
Ay parçaları doldurmuştum ceplerime
Yaşamadıklarım vardı birlikte yaşanacak
Ah, daha vakit var sanıyordum

Siz de fikrinizi söyleyin!