Deneme,  Tartışma,  Toplum

Bir çiçek açmak için tam bir kış beklemiş…

Yine kime konuşuyorum, bakın mis gibi kokuyor sizlere güzelliğimi sunuyorum. Atalarım da ben de doğamız gereği ve kaderimiz gereği belki, tarihimizde hep böyle yer aldık. Çiçek açmak güzel, çiçek kokmak güzel de tarihimizde; güzelliğimize gerektiği kadar saygı duyulmamış. Neden seçim hakkımız hiç olmamış. Tomurcukluktan meraklarım.  Açtığım kadar olacağım.

Gelişiyorum, köklerimden tepeme kadar büyüdüğümü hissediyorum. Çevreme bakıyorum. Yalnız köşemde kimsesiz tek başımayım sanki. Çünkü yakınımda başka çiçek yok. Karşımda bir duvardan çıkan, bir buket kadar nüfusta çiçekler var. Neden toprağın üzerinde duvar var?

Yakınımdaki asfaltın yarığından çıkan bir çiçek feryad ediyordu. “Bu asfalt da neyin nesi? Ya önümde duran taş, üzerimden hızla acımasızca ezip geçen tekerler neden son bulmaz?” Sonunda feryadı sustu, hayatı durdu, yaşamdan ezildi kayıtsızca nüfusu.

Biz ezilmek için mi yaratıldık, hem biz neden varız? Bir sevgiliye koparılıp cömertlik sunulmak için mi? Bir yakaya takılmak için mi? Vitamin için kullanılan ham madde olmak için mi? Çevreye güzelliğimizi ve kokumuzu yaymak için mi? Ben neden var olduğumuzu öğrenmeden belki, tüm beyazlığımla koparılıp bir kitapta sararmak için var olmuş olacağım. Sahi, hayatım nasıl son bulacak?

Hiç düşünmemiştim, asfaltta ya da şu taşların arasındaki duvarda nasıl yetişti çiçekler? Bizler, tohumların sabırları mıydık? En büyük esaret toprakta olmalı o vakit. Mezarlıklarda çoğumuzun özgür olduğunu duymuştum, mezarlıklarda doğmak da coğrafi kader olmalı. Mezarlıkta doğmadım, bu cehennemde sonum ya koparılmak, ya ezilmek, ya da küçük hayat dilimimde boynum büküldükten sonra kurumak. Yok ben bahtsızım genimden, zalimin biri keyfine koparır ya da keyfine ezecektir beni, tanık olduklarım gibi.

Yağmurlar da yağmıyor, bu ara her taraf sıcak. Köklerim suya ulaşamıyor. Keşke şu insanlar fark etse, baksa toprağa; toprak da bin verse. Ben de hayatta daha uzun kalırdım. Kendiliğimden açtım olsa gerek, seçerek gelmesem de bu fani dünyaya, sevdim ya. Üzerime konan böcekleri, beslemeyi sevdim bir anne gibi. Sevdim işte; sabah doğan güneşi, sonrasında mavi gökyüzünü ve gece yıldızlara varıncaya kadar, ben yaşamayı sevdim. Rüzgar olmasa kim okşayacak vücudumu, ılık havalarda nasıl nem kapacağım. Ölmek için hazır değilmişim.

Yaşamın yollarına düşündükçe ulaşamıyorum. Bu insan Tanrılar istese, hepimizi yaşatır. Bahçelerinde, evlerinde türümü yaşatanlar gibi, aralarında hiç çiçek yetiştirmemiş, hiç çiçek koklamamışlar da çok. Nasıl anlayacaklar bizi ki yaşamamıza destek sunsunlar. 

Gökkuşağının geçenlerde kıskançça bakışına maruz kaldım, o da görüyor ki ahengimiz rengarenk. Ağaçlarda bahar ayı, kupkuru daldan fışkıran çiçekleri izledim. Dal kuru ve kahverengi, çiçekler bembeyaz ortası renkli. Demek ki şaşırmamalıyım, bu kuru topraktan doğuşuma. Dünyada çiçek açtı şimdi, hem ben kimim ki milyarlardan biriyim. Mart geldi cıvıl cıvıl ortalık iyi mi, ağacın tepesinde çiçeğin dibinde kuşlar toplaştı şimdi. Ne konuşuyorlar diye zorlasam da hoş bir senfoniydi benimkisi. Ben de sessizlik şimdi…

Akşama dayanır mıyım, yaşlanıyorum galiba. Duyan yok mu, kurumaya başlıyorum, ne olur sulayın beni. Sulandıkça güzelim! Burada dikensiz bekliyorum. Sahi, çirkinleşmiş miyimdir. Ya öyleyse… Koparılmayacağım diye mutluyum şimdi. Ya topu sıçrarsa üstüme bir çocuğun, hunharca ezecek topukları ya da topu belki. Kokumu verip bağışlardım diğerleri gibi.

Benden geriye kalır geçici bir koku belki. Dünyada birikmiyor güzel kokular şimdi. Kanalizasyonlarında boğulsun insanlık, zaten kimyasal bataklıklarında yetişmemiz imkansız. İhtiyaçları olmasa bize, hemen silerler tarihten bizi. 

Toprak gibi çıplak ve giyinmesiz sözler düşünüyorum. Düşüne düşüne kazıyorum dipleri, beynimin derinliklerindeki düşünceler oksijensizlikten boğulmuş. Kimse beni anlamıyor, bense herkesi ve her şeyi anladığımı düşünüyorum. Hiç çiçeğin bunama süreci olduğunu işitmemiştim. Bunamaktan korkmak ve düşünmekten kaçma arzum duygularımda yoğunlaştı şimdi.

Sanki, Doğa Ana beni yaratıp ortaya atmış gibi hissediyorum. Karıncanın kaderi nasıl ezilmek değilse, beni de görmeden ezenler olacaktır ve yaşamımı sonlandıracağın teferruatı dahi olmadan.

Neredesiniz umutlarım nerede, hepiniz bana göz kırpmaya mı gelmiştiniz? Hani o beni koklayıp giden insanlar, yalnız koklamak için mi sevmişlerdi beni? Yaşıyorum aslında hiç yaşamadım. Bitmeyen nöbetlerin döngüsüymüş yaşam.

Hala düşündükçe çok kayıplarım hesaplarda beklemekte. Mezara doğru yol alan bu hengamede, bir gün kendimi bile göremeyecekken; artık diğer çiçeklere bakmayı bıraktım. Bari kendime dürüst olayım değil mi, boynum yere eğiliyor artık göremiyorum çok şeyi.

Beni içine alacak toprak şimdi bekliyor mu beni, haberimi almıştır köklerimden; peki o kaderini kabullenmiş midir? Belki arzuları başka, hem toprak neden demesin ki bu elementi olmayı istemedim diye. Bunca ölüme ve yaşama tanıklık ve ev sahipliği etmesi toprağın, muhtemelen seçimi değildir de! 

Toprak isyanda toprak uyandı, ortalık toz duman tarlalar tarumar oldu. Ölmüş yapraklar taze yeşil yapraklara besin yolunda. Belki, buydu yalnız kaderim. Gözlerime vuruyor her şey ve bunca kuraklıkta ıslak bakmamsa, doğamın istemeden feragati.

Toprağın üstünde toprağa ağır geldiğimin bilincindeyim. Toprak köklerimden tutup içine çekiyor ya da köklerim beni artık taşıyamıyor. Hissetmiyorum. Ne olacağım şimdi?..

 

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!