Deneme,  Din,  Kitaplar,  Tartışma,  Toplum

BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE KUR’AN

BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE KUR’AN
Arif Tekin
Berfin Yayınları 355 Sayfa

İnandığı dinin kitabını kendi dilinden okumaktan korkanların olduğu toplumda yazar yine tabuları yıkarak çok önemli bir konuya el atıyor.

“İslamiyet yayıldıktan sonra hala Kâbe içinde birçok şekil (resim heykel) vardı. Hatta bir ara Hz Muhammed Şeybe adında bir kişiye, “Hepsini kır boz; ancak Hz İsa ile Meryem’in resimlerine dokunma!. Diyor….”
Sayfa 17

Oysa bazı aklı evvellere göre resim ve müzik haram değil mi? Haram ise İsa’nın resmine Hz Muhammed neden dokundurtmuyor?

Yine aynı sayfada Kâbe temelinde Süryanice yazıların çıktığından söz ediliyor. Her satırında ön yargıları tarumar eden tanılar düşüyor önünüze. İstemseniz de okumaktan geri durmanız olanaksız. Acaba? Diye çeviriyorsunuz sayfaları…

“Diyanet’in tercüme ettiği Tecrid-i Sarih’te anlatılmaktadır: Adamın biri Muhammed’e vahiy katipliği yapıyor: ancak daha sonra İslamiyet’ten ayrılıyor ve şunu diyor: Muhammed bana ne dediyse ben hep tersini Kur’an’a yazıyordum…”
Sayfa: 36

Sayfaları çevirdikçe gizemler dökülüyor sayfaların satırlarından. Hep merak etmişimdir. Kâbe’yi Fil Ordusundan Ebabil kuşlarını yollayarak koruyan Allah; Zalim Haccac tarafından yıkılmasına neden mani olmaz?

“(Fil suresi) Hani Ebrehe gelip Kâbe’yi yıkmak istiyor; ancak tanrı Ebabil kuşlarıyla onu ve askerlerini imha ediyor.”
Sayfa:57

Araştırma-İnceleme konusunu işleyen çok eserler sıkıcı olur. Okurken okuyucuyu yorar. Ama daha önce; Turan Dursun, Cengiz Özakıncı, Ergun Poyraz, Yılmaz Dikbaş’ın ve Faik Bulut’un eserlerinde de gördüğüm akıcılık yazarın eserlerine de hakim. Yer yer Kur’an okuyor gibi hissediyorsunuz kendinizi, ama kendi dilinizde. Yer yer bilinmezliğin içinden kıvılcımlar düşüyor önünüze şaşırıyorsunuz. Çeşitli kaynaklarda; Kur’an ayetlerinin taşlar, deriler ve kemikler üzerinde yazıldığı söylenilir.

“Zerdüşt’ün kutsal kitabı Avesta ilk yazıldığında 12 bin öküz derisi üzerine yazılmış.”
Sayfa:89

İster istemez kafanızda sorular sıralanıyor? Kur’an, neden deri üzerine yazmak varken taş ve kemik üzerine yazılmış? Diye düşünmeden edemiyor insan. Yine de çeviriyoruz sayfaları. Merak durmanızı engelliyor. Koronalı günlerde nasıl olsa evde mahpusuz deyip okurken, ilgimi çeken çok satırların altını çizmeleri unuttuğum oluyor. Çoğu kimse Kur’an’ın peygamber zamanında kitap halinde olduğunu sanır. Biz çocukken daha çok gökten kitap olarak indirildiğine inanırdık. Oysa diğer kutsal kitaplar gibi Kur’an’da kitap halinde indirilmemiş olup o dinin peygamberlerinin ölümünden sonra kitap haline getirilmişti.

Yazar eserinde konuyu daha etraflıca alıyor kaynaklara dayanarak Kur’an’ın tarihçesini yazıyor. Tarihçeyi yazmakla da kalmayıp yazma anında yaşanılanları da kanıtlara dayanarak ortaya koyuyor.

Kur’an’ın Peygamberden sonra ilk Halife Ebu Bekir zamanında Mushaf haline getirildiğini daha sonra Halife Osman tarafından dört kişilik bir heyete tekrar yazdırıldığını en sonunda da Emevi halifesi Mervan tarafından yeniden Mushaf olarak toplandığını çoğumuz bilir de günümüzde elimizde ki Kur’an’ın Halife Osman Mushaf’ı olduğunu kabullenir Mervan’dan bahis bile etmeyiz. Oysa Dört mezhep imaları bile bu konuda aynı düşünmez;

“İbn-i Veheb İmam Malik’ten soruyor: Halife Osman’ın hazırlamış olduğu Kur’an hakkında ne dersin? İmam Malik, Osman’ın Kur’an’ı gitti yanıtını veriyor”
Sayfa; 200

“Yani İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an orijinal değildir, …”
Sayfa 201

Daha önce çeşitli kaynaklarda Kur’an’ın günümüze kadar olan tarihçesini bu kadar açık yazan ve bu konuyu detaylı araştıran bir çalışma ile karşı karşıya kalmak belki çok değer yargılarınızı alt üst edecek ama bilmeden inanmak yerine bilerek inanmak daha sağlıklı diye düşünüyorum.

Kitabı okurken zaman zaman geride bıraktığınız sayfalara geri dönmeden okuduğunuz satırları yeniden okumadan edemiyorsunuz. Acaba ne olmuşlar ne olacaklar kafanızın içinde bir birini kovalıyor. Konuya yabancıysanız daha önce Kur’an tarihçesi konusunda temel bilginiz yoksa yazara darılabilirsiniz. Hatta yazarın dinden çıkmış biri olduğunu bile düşünebilirsiniz. Ama yazar okumuş olduğum diğer eserlerinde olduğu gibi bu çalışmasında da İslam’ı yadsımış bir değil. Tersine konuyu etraflıca ele alma çabasında. Okuyucuya bilgi verirken suçlanacağının hesabını yapmıştır elbet. Eseri okuyup tamamladığınızda yazarın suçlanmasının olanaksız olduğunu görmeden de edemiyorsunuz.

Sonuç olarak gerçekleri kaynaklarından önümüze koyan Arif Tekin suçlanacaksa; Peygamberin sahabelerinin, Vahiy kâtiplerinin, halifelerinin, hadisçilerin ve de mezhep imamlarının suçlamalarda nasipsiz kalması olanaksız.

28.04.2020 Muhsin Salman

Siz de fikrinizi söyleyin!