Deneme,  Edebiyat,  Kitaplar

Balat’tan Moskova’ya Hikayeler

Geçtiğimiz günlerde hem sıcaklardan ötürü hem de göz problemlerinden ötürü okuma sıkıntıları yaşadım. Okuma sırasına aldığım kitaplardan biri Melih Erolus’un Balat’tan Moskova’ya adlı kitabıydı. Nihayet bugün bitirdim.

Kitapla ilgili ilginç duygular yaşadığımı söylemeliyim: Bir bakıyorum ki aklım kitaptaki hikayelerinden birinde. O gün kafamda okuduğum öykülerle ilgili bir sürü çağrışım…. Esprilerim bile o öyküyle, ya da öykülerle ilgili. Karşıma çıkan insanlar arasında öykülerdeki kahramanlara benzer kişiler. Şaşırıyorum.

Söz gelimi kitaptaki “Biz Bir Aileyiz” öyküsündeki “İyi bir yönetici, birazcık psikolog, birazcık politikacı, birazcık sosyolog, iyi bir gözlemci ve manevra kabiliyeti yüksek olmak zorundadır” cümlesini okur okumaz kitabı oracıkta bırakıyor, uzun yıllar önce okuduğum ve yazarını bir türlü anımsamadığım Fransızca’dan çevrilmiş Ay Çöreği adlı kitapta altını çizdiğim “Bir matematikçi biraz da şair olmalıdır” cümlesini doğru anımsayıp anımsamadığımı anlamak için kitaplığıma yöneliyorum… Aklım başıma ancak geliyor: O Kitap, polisin evimden götürdüğü kitapların arasındaydı.

Benzerliği olmadığı halde “Kaşmir” adlı öyküyü okurken doğup büyüdüğüm köye kaymış aklım. Çocukluğuma bir yakın, bir yakınım ki sormayın gitsin. Üstelik betimlenen yer başka bir ülkede. Nedenini düşünüp öyküyü baştan okuyorum. Anlatılan yerin havası çok temiz. Bizim oralar da öyle. Ondan olmalı. Yazarı bizim oralarda konuk ettiğimi düşlerken yeniden yakalıyorum kendimi. Başka bir öyküye geçiyorum.

Fırlak Memet öyküsü hele! ”Beygir yarışlarında sahte bilet satmaktan, apartman bodrumunda gizli sarıp içmelere kadar sıradan hadiseleri vardı” cümlesiyle birlikte karşımda genliğim. Halden hale girdiğim anlar oluyor. Aslında ne beygir yarışına gitmişim, ne den gizli sarmışım apartman bodrumlarında. Yazarın kısa öykülerle beni hipnoz ettiğini düşünüyorum nedense.

Kitaptaki Matrak Mahsuller Ofisi adlı bölümü bir iki hafta aradan sonra okudum. Ama bu arada gece uyku tutmayınca okuduğum öykülerden bazılarını bir kez daha dönüp okudum. İçlerinden bazılarının rüyalarıma girdiği bile oldu.

Öyküler yormuyor, kısa zaten, hemencecik bitiyor bazıları. Biraz uzun sürenler de var ama çok değil. Mizah elbiseli öyküler çoğu… Acıtan, yaralayan, sağaltanları da var aralarında. Ama kitabın tamamı tek bir imge sanki. Öykülerdeki dil; hem çok bildiğimiz, günlük kullandığımız dil hem de yeni bir dil gibi.

Kendime ve hayata, şaşkınlığın içinden yürüyüp gidiyorum. Yorulunca, soluklanma ihtiyacı duyunca geçmişe dönüp bakıyorum bir tepeden. Yazarın sunduğu bir tablo karşısındayım sanki… Ülke ülke, deniz deniz, şehir şehir dolaştırıyor beni.

Kitaptan kısa bir öykü:

SHUAİB İLE YEMEK

“Akşam, bir gençle yemek yedik. Mühendislik okumuş. Uzaktan baksan çocuk zannedersin, sıskalığından. Otuzuna yaklaşmış, işsizmiş. Tabidot tabağının en küçük gözünü anca dolduracak kadar yedi, yemedi…Doydu. Aklıma iri gövdeli haramzadeler geldi. Kimi, aza alışmış, kimi çoğa doymamış. Şakulüm kaydı, terazim bozuldu, iştahım kaçtı. Tabaktaki yemekle bakıştık…göz kırptı, “canın sağ olsun” dedi. Herkesin doyduğu, aramızda açgözlülerin olmadığı bir gün için randevulaştık.”

Abbottabad- Pakistan 2018

Öykülerin epeyce bir kısmı Balat’ta geçiyor. Moskova, Türkmenistan, Bakü, Pakistan, Azerbaycan, Afganistan, Dubai, Kazakistan, Cezayı gibi çeşitli yerlerde yaşanan olaylardan oluşmuş öyküler. Ülkemizin çeşitli illerinde geçen öyküler de var. Örneğin Ankara’da, Çanakkale’de… Yazarın gençlik yıllarında Gırgır ve Fırt dergilerinde karikatürleri ve mizah yazıları yayınlanmış. Ele aldığı öykülerinin insanı sarmasının sırrının buna bağlı olduğunu düşünmeden edemedim. Kendimi öykülerin içinde unutmamın… Aynı tatta bir de Zamansız Fiiller Düzensiz Şiirler adında bir şiir kitabı var yazarın… Şiirleri her sabah kahvaltı öncesi okudum. Aç karnıma birer birer…İşte o kitaptan bir şiir:

YEDİ TEPE İKİ YAKA

İki sevgilidir, İstanbul
Masmavi sevişen
Biri alaturka çelebi
Öbürü saraylarda büyüme
Yaşı geçmiş bir afet
kuğu boyunlu bir peri
nice cinayete
kurban gitse de
ruhunu teslim etmez
avutur cümle alemi
kendi çilesi bitmez

(Balat’tan Moskova’ya Hikayeler, Melih Erolus, Onbir Yayınları – Ağustos 2020, 112 sayfa)

Hayrettin Geçkin

Siz de fikrinizi söyleyin!