Ebeveyn,  Hatıra,  Şiirimsi Deneme,  Toplum

Babam, Hamdan Abim ve Ben…

..
Yıl
1988/1990
Dağların sıradır ovaların yatay,
huduttan denize uzanırsın Hatay
Şurada asi nehri yıpratmıştır çok yay
Şu küçük kulübeler gözümde saray…
Dörtyoldan geçerken görünür Akdeniz,
Yüzümüzü okşayan havalar temiz,
Vapurlar göründükçe selamlarız biz,
O zaman burasına İskenderun deriz.
Belenden aşağı derin bir uçurum,
Toprağı sert değil sanki de bir kum,
Hasretle eğilerek bir avuç tuttum,
Atamın yadigarı koklasa burnum.
Ey atalarımın sönmeyen yadigarı
Ey yurdumun en eski meşalesi,
Bereket der ki
Canımda tüten ateşimsin
gök kubbenin en kıymetli süsü sensin.
Canım cananım kolum kanadım her şeyimsin,
Koynunda yaşattın beni Hatay koynunda gömeceksin…
//
Bereket. S.

Yazmaya karar veriyorsunuz anlık duygular, durumlar, hisler, düşünceler…
Sonra konu kendiliğinden kaleme geçiyor…
Gözlerimi kapadım 2 saniyeliğine, 2 saniyede neler neler canlandı sisli hatıralar arasında.
Çocukluğumun geçtiği evimiz L şeklinde 4 kocaman odanın sonunda kiremitli mutfak,
Evimizdeki o kokuyu aldım sanki
gözlerim halen kapalı
tütsü, fesleğen kekik kokusu,
bir koku yayılırdı çocukluğumuzun geçtiği evimizde.
Babam her İzmir dönüşü Isparta’ya uğrar gül yağı alır, yurt dışından ful esansı getirtir,
evin her odasına yayılırdı gül yağı ve ful esansı.
Evimizin önünde 3 kocaman
dut ağacı vardı birinci ağacın altında
Babam küçük havuz yaptırmış,
ortanca ağacın dibinde Atatürk çiçeği ve
rengarenk güller
10 metre sonra meyve bahçemiz…
Bahçemizde Bex adında sokaktan minnacıkken gelip evimize yerleşen köpeğimiz,
Kumbarumba adında prenses edalı kedimiz vardı.
Kumbarumba, kedi dilinde ‘buraya gel’ demekmiş nereden bulduysak bu ismi…
Evde hayvan olmasına karşı olan annem kabullenmişti.
Bex ile Kumbarumbayı yemek verir, ama asla mutfağa yaklaştırmazdı.
Ne çekti o dut ağaçları bizlerden salıncak mı kurulmadı, ağaç ev mi yapılmadı,
ağaca tırmanır, diğer ağaca geçmek için dalları birleştirerek mi geçmedik.
Hiç unutmam Ablam ve Ben, Abilerimin ağaç evindeki kitapları okumak için
zar zor bin bir zorlukla dut ağacına tırmanır,
çokta keyif alırdık zafer kazanmış gibi sevinirdik.
Yasaktı bizlere oraya çıkmak erkeklerin özel alanıymış kızlara yasakmış
kim dinler yasakları, babam bize yeter ki dikkat edin çıkabilirsiniz ağaç evine demişken,
Abilerimiz öğrenince kızar gibi yapar içten içe de güler bizimle dalga geçerlerdi…
Gözlerimi açtım meğer ne kadar zaman geçmiş ama sanki dün gibi…
Gözlerimi tekrar kapadım sisli değil bu kez her şey net…
4 odalı evimizin ortanca odasından ses geliyor.
– Kareteciler İstanbul’da heyyyt diye. Yine sarı kafalı Hamdan abim…
Artık onun Abim olduğunu algılayabilecek yaştayım…
Babamın kahkahası ve o gür sesi
– Söyle oğlum Karateciler nerede?
tabi Hamdan abim de babamdan güç alıp aynı şeyi tekrar ediyor.
Kareteciler İstanbul’da filmini izlemiş, onun etkisiyle babam abim repliğini yapıyor…

Odaya geçtim abim masadan babamın kucağına atlıyor,
babam onu öpüyor gülüyor iltifatlar edip
”Karateciler nerede oğlum” deyip duruyor,
abimde coşkuyla aynı cevabı verip babamın kucağına atlıyor…
O an bekledim abim masadan inmesini…
Bu kez masaya ben çıktım
o çocuk aklımla
elimi belime koydum,
”Babam beni tutamaz, Babam beni tutamaz”
diyerek elim belimde iki yana salınmaya başladım
( kıskançlığın böylesi, babamın ilgisini çekeceğim olmaz )
Babam o an bana dönüp ”fındığım minik kızım yakaladım seni”
deyip beni taşıdığı gibi havaya fırlatışı, öpmesi yok mu?!..
Mutluyum
Gözlerimi açtım o kadar anı 2 dakika içinde Nasıl da canlandı…

Bugün bizlere tedavi gördüğü hastaneden haber geldi babamın teşhisini koymuşlar;
5 yıldır kansermiş canım babamız ve hiç fark edilmemiş onca sene
Babam arada ”başım ağrıyor” der anneme
başına havlu sarar bir saat uyur ”iyileştim” der…
Doktorlar ”Babanıza ömür biçemeyiz ama tıp ve bilimin yapılacağı her şey yapılıyor” dendi…
Ne kahredici bir haber!…
Metanetli olmayı abimi kaybettikten sonra öğrendik sanıyorduk.
Öyle değilmiş…
Babam için Annem ve 5 kızı ayrı bir değer taşır,
tabi 3 abimi de severdi ama biz kızlarını ayrı tutar,
ataerkil topluma rağmen,
”kızlarım okuyacak ve iş sahibi olacak, erkeğin eline bakmayacak.”
Bunu her ortamda söyler,
”çocuklarımla da gurur duyuyorum” diye eklerdi canım babamız…
Gezmemize, giyim, kuşamımıza, müzik dinleyip dans etmemize karışmayı bırakın
özel günlerde annemin kurduğu muhteşem sofraya
”Medin hanım getir şarabı, kızlarımızla içelim” der
annemle kadeh tokuşturur bizler de minik bardaklarda şarap içerek eşlik ederdik…
”benim kızlarım altından daha değerli” diye de eklerdi canım babamız.
Ve canım babam;
İşinde disiplinli, otoriter haklı olduğu konularda asla pes etmez,
tuttuğunu koparan, Atatürkçü, aydın, şiir yazan, okuyan, anneme şarkılar söyleyen babamız…
Tıbbın bilimin yetersiz kaldığı amansız hastalığa yakalanan babama
bize her zaman, özgüven ve güç verdiği, arkamızda durduğu,
her aldığımız kararımız da uyarısını önce yapıp sonra onayladığı,
maddi manevi biz 8 çocuğuna destek sağladığı,
çocuklarından fikir almaktan gocunmadığı için,
bizden sevgisini esirgemeyip gösterdiği için,
bizim babamız olduğu için çok şanslı ve minnettarız.
Ne kadar anne ne kadar babasınız?
çocuğunuza en son onu sevdiğinizi ne zaman söylediniz?
Babamız bizlere hasta yatağında sevdiğini söylüyor
”hakkım size helal” diyor…
Peki ya sizler bizler
Sevdiklerimize sevdiğimizi söylüyor,
hissettiriyor muyuz yada hissettiriyor musunuz?

Günümüzde gençlerin intihar etmeleri,
geleceğe umutsuzca bakmalarına engel olmak,
onlara destek güç vermek için neler yapıyorsunuz ya da yapıyoruz?

Ebeveynler yeterince ilgi gösterip,
çocuklarınızın ruh yapılarını, davranış şekillerini, gözlemliyor musunuz?

Çocuğum mutlu mu ne ister ya da ne istiyor,
diye soruyor musunuz?

Yapıyorsak, yapabiliyorsanız ne mutlu…
Ne kalır geriye sonsuzluğa gittikten sonra…
Yaşamda iken yapılan olumlu icraatlar, yardımlar, yaşama dokunuşlar,
söylenen iyi sözler, yapılan  iyilikler, güzellikler…
son olarak
Hastalara şifa,
dertlere derman…
sevgiyle sağlıkla kalın…
Aydınlık günler yakın,
diyerek yazımı
Sonlandırıyorum…

Berrak duru olmalı insanın içi..

Siz de fikrinizi söyleyin!