Biyografi,  Siyaset,  Sosyoloji,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

Atamın Yüce Bir Evladı, Vecihi Timuroğlu’nun Yaşam Öyküsü

“Sen iyi bir mühendis ol, bize yollar köprüler yap, şiir gen yazarsın.”


Atatürk, Vecihi Timuroğlu’na bu sözleri dedi.

Nitekim bu büyük zad, birçok devrimin mühendisliğini yapmış ve genindeki şiirleri de bizlere miras bırakmıştır. Muazzam başarılı; bir eğitmen, bir araştırmacı, bir filozof, bir şair, bir edebiyatçı, bir denemeci, bir öykücü, bir çevirmen, bir devrimci, bir yazar, bir aydın, bir koca bütünlüğün tek vücut halini almış bu büyük üstad için yazacaklarım az kalacak, onca acıya rağmen kökleri ise, azimle cumhuriyete sarılarak, büyük Atatürk hayranlığı ile onun bu yolda adımlaması, muhtemelen onu ayakta tutmuş.

Ben’in felsefe bölümü mezunuyum.

Vecihi Timuroğlu

2007’de Anadolu Eğitim Sendikası’nda “Başöğretmen Ödülü”nü hakettiğinde ona verilirken, Muzaffer İlhan Erdost açılış konuşmasında, “Timuroğlu’nun eğitimde ne kadar önemli biri…” diyerek başlamış söze;

“Bugün, burada, Atatürk’ün gerçekten Başöğretmen olarak ulusal bağımsızlıktan uluslaşmaya giden çetin yolda, Türk ulusunun yürüdüğü gelişme ve uygarlık yolunda kadın ve kafasının tuttuğu meşaleyi yurdun dört bucağına taşımış, o meşalenin alevinde kuşakları Başöğretmen olmaktan daha büyük bir anlamı var: Yazarı çizeri, tüm aydınıyla, bilim adamıyla, sanatı ve sanatçının, bugün yere attı ve çiğnenmiş Türkiye Büyük Millet Meclisinden Çankaya’ya paspas yapılmış Mustafa Kemal Atatürk öğretisini, o artık neden olduğumuz, “müspet ilim” meşalesini bağımsızlık ve özgürlük meşalesini, demokratik Türkiye’nin bağrında yeniden tutuşturmak için buradayız. Çünkü Vecihi Timuroğlu, a, b, c’nin ışığında, aklın ve ilimin aydınlığında Başöğretmenin öğretmenidir ve binlerce öğrencinin başöğretmendir. Vecihi Timuroğlu […] öğretmenlerin öğretmeni olarak özgürlük savaşçısı, başöğretmenlerimizden oluşur. O, gericiliğin faşizmle el ele, okulları kuşattığı günlerin özgürlük kavgacısı, adı yazılmamış kahramanıdır.”

Etrafındaki herkesi ışığıyla toplayan ve sohbetlerinde bile ışımayı öncelik eden çok saygıdeğer bu güzel insanın biyografisini sizlere, umarım biraz da olsa hissettirmeyi başarmak çok istiyorum.

Babamın yakın bir arkadaşıydı, bu sayede onu tanıma şerefine ulaştım. Bana öğüt gibi kelimesi hep ışımak üzerineydi. O, tüm farklı bakış açılarındaki yazarların yazısını gazetelerden takip ederdi, sonra da gerek sağcısına gerek farklı gerek diğer ideolojideki insanların, cevaplarını tahmin edecek kadar bilge ve güncel olmasıyla, insanların bakış açısına göre nasıl ışıyacağını bilirdi. Çağımızda kim, tüm gazeteleri satın alır da ortalama 60 metre kare kadar evde oturur?.. Evinde kitaplar üst üste sıkış sıkışmış. Aslında, şu son yazdıklarımdan bile ne kadar yüce bir insan olduğunu okumuşsunuzdur.

Vecihi Timuroğlu, 29 Ekim 1927’de Cumhuriyet Bayramı’nın kutlandığı gün dünyaya gelirken o ülkemize de sanki bir hediyeydi. Annesini ve kardeşini küçük yaşta kaybetti, babasından çok etkilenen bu büyük üstadın babası ise (Timuroğlu’nun yaşamına yön veren lider), cumhuriyet aşkı, halk için çalışma, halkın sorunlarına çözüm bulma, toplumsal olaylara tepki verme ve çözüm üretme, devrimci kişilik ve davranış gibi özellikler, küçük yaşta karakterini biçimlendirdi. Vecihi Timuroğlu, yıllar sonra evlenip bir erkek ve iki kız çocuğuna sahip oldu. Öncelikle iki çocuğunu nasıl kaybettiği ile devam edeceğim, bu vatana savaş için nice giden canlardan ikisi evlatlarıydı.

1953 doğumlu olan oğlu Kürşat Timuroğlu, devrimci düşüncelerle aile ocağında tanıştı. Henüz iki yaşındayken Vecihi Timuroğlu’nun tutuklanmasına, polis baskınına tanık oldu. Devrimci fikirleri 17-18 yaşlarında iyice özümsemişti ki Kürşat Timuroğlu, Marx’ı, Engels’i, Lenin’i okumaya başladığında, İngilizce de öğrenmeye başladı. Çünkü, Marx’ı İngilizce okumaya çalışıyordu. Ortadoğu Teknik Üniversitesini kazandı. Ancak, 12 Mart koşullarından birinde okuldan atıldı. O sıralarda, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’na girdi, örgütte önemli bir yere geldi ve İstanbul’da önemli sorumluluklar üstlendi. 1975 yıllında onu öldürmek üzere vurdular, ancak o hayatta kalmayı başardı. Öldürmek isteyenlerin polis olduğu ortaya çıktı. Kürşat’ı vuran kişi mahkeme de sıkışınca polis olduğunu itiraf etti. Ancak, Timuroğlu Kürşat’ı kesin olarak öldüreceklerinin bilgisini alınca, onu Almanya’ya Hamburg’a getirdi. Devrimci faaliyetini Almanya’da sürdürdü ve Devrimci İşçi Sendikasının lideri oldu. 1986 yılında Almanya’da öldürüldü.

“Katil, 32 yıllık Kürşat’ı haftalar boyunca izledi. Bir gün St.George caddesindeki bir kafeden çıkarken Kürşat’a ateş geldi. Sendeleyen Kürşat, bir tekel bayisine sığındı, kafayı hedefleyen bir el daha ateş etti. Eyalet Meclis Üyesi Rolf Lange, bunun planlanmış bir infaz olduğunu söyledi. Tanıkların ifadesinden elde edilen sonuca göre katil iki hafta boyunca onu izlemiş. Kürşat 20.08.1953 yılında dünyaya geldi ve 1976 yılında Almanya’ya yerleşti. Kürşat Timuroğlu 25.02.1986 yılında evinin önündeki bir cafede öldürüldü. ”


Kürşat Timuroğlu’nun öldürülmesiyle Alman genişlemesi geniş yankı buldu ve bu ifadeler yer aldı.

Timuroğlu, ‘İkibine Doğru’ dergisinin 26 Ağustos 1987 tarihinde söylenen yeri yer alan röportajında, oğlu Kürşat Timuroğlu’nun katiliyle ilgili olarak burada MİT’de, CIA’de PKK’yı devre dışı bırakıyor. Timuroğlu, “Kürşat Timuroğlu PKK tarafından öldürüldü ve katilleri resmi makamlar tarafından korundu.” demekti.

Kızı Simin Timuroğlu, Kimya Mühendisi idi. Devrimci İşçi Sendikalarına bağlı bir sendika kurdu. 12 Eylül’de yargılandı. Tutuklandığında üç ay işkence gördü. Aklanıp çıktı, ama gördüğü işkence böbreklerini iflas etti. Vecihi Timuroğlu, kızı Simin’i kurtarabilmek için Moskova’ya götürdü, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Massasutchest Üniversitesi’yle bağlantıya girdi. Ancak ne yaptıysa kızını kurtaramadı. 1996 yılında kızı Simin Timuroğlu’nu da 12 Eylül’de hapishanede gördüğü işkenceler sonucu, böbrek yetmezliğinden kaybetti. 

Bir tek kızı Zerrin Timuroğlu ise hayatta. Fizik Mühendisi olan Zerrin Timuroğlu, İstanbul’da uzun yıllar boyunca Mühendis olarak çalışıyor, daha sonra ise liselerde fizik öğretmeni olarak görev yaptı.

Vecihi Timuroğlu, evde de öğretmendi, çocuklarını yetiştirme şeklini ise şöyle anlatmış;

“Bir aile ilişkimiz vardı. Bir oğlum ve iki kızım var. Çocuklarım benim için bu dünyaya en erdemli katılmaktadır. Onları büyük bir disiplin yetiştirdim. Dürüst ve yalansızdırlar. ”

Vecihi Timuroğlu

Çocuklarının annesinden 26 yıllık doğum günü sonra ayrıldı. Hayatının son yıllarını üçüncü eşi Aysel Uğur Çakır Timuroğlu ile geçirdi. Vecihi Timuroğlu, 23 Ekim 2014 yıllında Ankara’nın Kazan ilçesinde kalp yetmezliğini yaşama gözlerini yumdu.

İlkokul 3. sınıftayken, Atatürk okullarına geldi ve sınıflandı, matematik dersine girdi. Atatürk, ilk defa bir dört işlem problemi sordu. Vecihi Timuroğlu’nun, öğretmeni ise, buradaki 3. sınıfların düzeyinin düzeyini ve bu konuda cevaplayamayacaklarını söyledi, ancak Vecihi Timuroğlu’nun parmaklarını kaldırarak “ben çözerim” dedi. Atatürk, Timuroğlu’ndan tahtaya gelip çözmesini istedi. Problemi çözmesi üzerine, Atatürk başını okşayıp “aferin” dedi. Daha sonra Atatürk, onu öğretmenler odasına çağırtarak ailesini sordu. Atatürk, ona “ne olmak istiyorsun” diye sorunca, “Âşık Paşam” dedi. Atatürk’e gülerek cevabında bulunanların gülmesini almasını, “yani şair olacaksın” dedi. Timuroğlu da başını kullanarak “evet” dedi. (Nitekim muazzam Kuva-i Milliye üzerine şiirleri de olan bu büyük üstadın, o zamanlardan becerisine göre yolunu çizdiği ortadadır.) Atatürk ise, “sen iyi bir mühendis ol, bize yollar köprüler yap, şiir gen yazarsın” dedi. Bir hafta sonra Vecihi Timuroğlu’nun babası Diyarbakır’a atandı. Diyarbakır’a Vecihi Timuroğlu da babasıyla gitti ve orada 4. sınıf okurken Bakanlıktan bir yazı geldi, Timuroğlu gelen bu yazıyla Atatürk’ü Ankara’da parasız yatılı okudu. İlkokuldan sonra, Ankara Gazi Lisesi’nde öğretimine devam edildi, Gazi Lisesinin ortaokuluna kaldırıldı, parasız yatılı olduğu için Diyarbakır parasız yatılıya yapıldı. Lise oğul sınıfa kadar Diyarbakır’da okudu.

Diyarbakır’da lise 1. sınıf okurken arkadaşı Veli Dolu Kasımoğlu ile vali konuğunun bahçesinden elma çaldılar, buradaki tutuklandılar ve nezarete atıldılar. Savcılarını Komünist ve Kürtlerini alıyor, devlet malına bilerek zarar verdiklerini ileri sürerek tutuklanmalarını istedi. Timuroğlu, o yaşlarda ne Kürtlüğü ne de Komünistliği biliyordu, bu konuda neden yargılandıklarını anlamamıştı. Ancak, hâkim davanın sonunda, bunun için çocuk işi karar verdi, kararı serbest bıraktı. Liseyi Erzurum’da bitirdi.

İlk siyasal amaçlı tutuklanmasını Erzurum’da yaşadı. Felsefe öğretmeni Muzaffer Faik Amaç’ı arkadaşı Fetih Naci ile yolcu etmeye gitmişti. Öğretmenleri, Komünist olduğu gerekçesiyle, sürgün edilmemiş ve onlar da öğretmenlerini yolcu ettiklerinden, ikisine de Komünist’e damgasını vurdular. Gece yarısı tutuklanıp, işkence gördüler. O döneme kadar Vecihi Timuroğlu ve Fetih Naci Komünizmin ne olduğunu bilmemekteydi ve gördükleri onca işkenceye rağmen, nezarethanede orada ‘Komünizm nedir’ diye sorup güldüler.

Vecihi Timuroğlu, Hasan Ali Yücel’in kurduğu eğitim sistemiyle öğrenim sonucundan, ilkokulda, ortaokulda ve lisede oldukça yakınlarındaki bir eğitim anlayışı edindi. O dönemdeki Cumhuriyet’in eğitim siyasası, eleştirmeye, tartışmaya, yargılamaya ve sorgulamaya açık değildi. Bakanlık, hazırlanan okuması için kitaplar yayınlardı. Kant’tan Seçmeler, Goethe’den Seçmeler gibi ve bunlar öğrencilere okutulurdu ve tartışılırdı.

1945’te Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde felsefe okudu ve oradan mezun oldu, aynı zamanda ek dal olarak da edebiyat okudu. Edebiyat Bölümü de mezunu olduğu yer. Ancak, asıl alanı felsefe, ikinci alanı edebiyattır.

Kendi dönemindeki eğitim şartlarını aktardığı röportajdan alıntı yaptım;

  “Edebiyat benim ikinci alanımdır. Yüksek öğretmenlikte ikinci branş alanımdır. Yüksek öğretmenliğiz biz, yani fakültede okuyorduk ama yüksek öğretmenliğin öğrencisi olarak okuyorduk. Çünkü yüksek öğretmen bir tabeladır. Bizler fakültelere gider orada ders gördük. Kullanabilirsiniz bir matematikçi Fen fakültesine gider ders alır, bir edebiyatçı Dil Tarih fakültesine gider okurdu. Biz, Yüksek Öğretmenlik okuyanların, fakültede okuyanlardan farkı akşam meslek dersleri görmemizdi. Biz öğretmenlik meslek dersleri görüşdük, yani pedagojik formasyon. Değerlendirme sınav sorusu nasıl sorulur, yazılı nasıl yapılır, ödev nasıl verilir, ölçme yapılır nasıl yapılır gibi.”

Vecihi Timuroğlu

“Bizde alana yönelik özel yöntem dersleri vardı, bunun yabancı dil nasıl öğretilir. Şimdi şu da var, 1974 yılında öğretmen okullarını da, eğitim enstitüsü de, yüksek öğretmenliği de kapattılar. Eğitim fakültelerinde şimdi sınıf öğretmeni yetiştiriyorlar, bu bence mesleği tam kavratmaya yetmiyor. Uygulamaya 7 ile 10 yaş arası öğrencilerine Tarih dersi, Türkçe dersi nasıl verilir? Bunların dil kapsamları nedir? Sözcük ekonomileri nedir? Kitaplar buna göre nasıl düzenlenir? Bunların hiç biri okutulmuyor. Bizim dönemimizde ilkokul öğretmenleri, öğretmen okullarında yetiştirilirdi. Ortaokul öğretmenleri, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde yetiştirilirdi. O zaman iki tane eğitim enstitüsü vardı, sonradan 3.’sü açıldı. Ankara Gazi Enstitüsü, İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü, Balıkesir Necati Bey Eğitim Enstitüsü. Bir de yüksek öğretmenlik vardı, Ankara’da biri. Yüksek öğretmenler lise için eğitilirlerdi.”


Vecihi Timuroğlu

“Biz birinci sınıftan başlayarak, onun yıl şubat ayı tatilinde bir okula gidip stajyerlik yapardık. Şubat ayları dili liselerde, ortaokullarda tatilciler. Bizi her sene bir okula stajyer olarak gönderirlerdi. Dört yıllık eğitim süresi gittik. Fakültelilerden farkımızın biri de buydu. Fakülteli staja gitmezdi. Biz zorunlu olarak giderdik, sizi Milli Eğitim Bakanlığının hesabına okuyorduk. Yıllar bir ilkokulda, bir yıl meslek okullarında, bir yıl de liselerde. Hangi branştaysanız, gittiğiniz okulda, o branştaki en kıdemli öğretmenle birlikte derslere girerdiniz. O, büyüklüğü değerlendirmemeyi, soru sormayı, ders vermeyi öğretirdi. Bir konu verirdi, o geçmiş arkada oturdu, dersi dinlerdi, dersten sonra ders işleyiş şeklini değerlendirirdi. Yanlışı nerede yaptın, orta sınıf nerede nerede aştın, nerede düştün, bunlar çok ayrıntılı. Bize matematik, fizik, edebiyat vb. nasıl öğretilir, onları öğretiyorlardı. Bedava matematik eğitimi, temelleri, bugün bu yok, biz bir matematik probleminin nasıl çözüleceğini önemsemezdik, o hiç önemli değil, önemli olan matematiksel düşüncelerinizi düşündüğümüz, yani, sizden bir problemi koyduğunuzda zaman, çocuk bunu nasıl yapabiliyorsa, bu yüzden bunu yapabilsin diye düşünebilmeliydi.”

Vecihi Timuroğlu

33 yaşında 27 yere sürgün edilen bir eğitimciydi!

1950’de Üniversiteden mezun oldu Pertev Naili Boratav, Orhan Buryan, Behice Boran, Niyazi Berkes, Nusret Hızır, Alfred Rode, H. Kunt gibi tanınmış hocalardan ders aldı. Üniversiteden mezun olunca hocası Prof. Dr. Pertev Naili Boratav’ın asistanı oldu. Ancak Boratav’ın kürsüsü Komunistlik yapıyor, 1952’de suçlamalarıyla kapatılınca zorunlu olarak görevden ayrıldı. Vecihi Timuroğlu’nun hayatında hocası Boratav’ın çok önemli bir yeri vardır. Kendisi hocası için söylenenler şöyle: “Mühendisler düşünürken, karşıma Pertev Naili Boratav gibi bir dev çıktı.” Vecihi Timuroğlu, hocası Boratav ile birlikte hiçbir zaman ilişkisini koparmadı ve ona çok büyük bir saygı duydu. Pertev Naili Boratav, kürsüsünün kapatılmasından burada Fransa’ya gitti ve öğrencisi Vecihi Timuroğlu’nu da götürmek istedi. Fakat, Timuroğlu Fransa’ya gidemedi, çünkü hocasından oradan maaş alamayacağını işitmiş, o zamanlarda cesaret edemediği için de yıllarca pişmanlık duymuştur. Timuroğlu, yıllar sonra hocasına duyduğu saygıyı ifade etmek için bir anasını şöyle dile getirdi:

“Öğrencilik yaptığmda, Pertev Naili Boratav, yaz tatillerinde boş durmamamız için masal, mani, türkü vb. toplamımızda isterdi. Kuşkusuz, derlemeyi nasıl yapacağımızı da belletirdi. Derlediğim masallardan birini üzerinde geri verdi. ‘Bunları ilerde yeniden yazarsın. Bunlar çok güzel masallar, sanatsal konular var. Anderson gibi yazarsın sonra. ‘ dedi. Bunlardan birini yitirmişim. Nasıl oldu bilmiyorum. Tanesini, yıllar sonra yazdım ve ‘Fırat’a Masallar’ adıyla yayımladım. Belki, tümünü yitirecektim. Pertev Naili öğretmenim, bir yaz Türkiye’ye gelirti. […] Son görüşmemizde masalları sordu. Yazamadığımı söyledim ama bütün bedenimi ter bastı. Kesinlikle yazmamı istedi, ben de oturup yazdım. ”

Vecihi Timuroğlu

Timuroğlu, bugünkü Vecihi’yi ona borçlu olduğunu belirtti. Hocasının kürsüsü kapatılınca, işsiz kaldı ve Milli Eğitim’e atanmak için başvuruda bulundu, ancak ona üniversitedeki işinden atıldığı söylendi. Timuroğlu, mahkemeye başvurarak davanın sonuçlanmasını bekledi. Bu arada 10 ay Sivas Belediyesi’nde Elektrik İşleri Müdürlüğü’nde abone memuru olarak ve davayı kazanırken Sivas Lisesi’ne atandı. Oradan, bir milletvekillinin oğlunu sınıfta bıraktığı için Hekimhan’a sürüldü. Hekimhan’daki okulun 9 öğrencisi vardı. Köylerden, öğrenci toplamaya başladı. Çocuklar, kendi köylerinde ortaokul okuyamıyordu, Vecihi Timuroğlu da bu onları bulup getirdi ve okuttu.

1956’da Elazığ’a atandı. Üç yıl içerisinde Elazığ Lisesi’nin kitaplığına 5 bin kitap kazandırdı. 1957’de Elazığ Lisesi’nin Fen Şubelerinden 18 öğrenci mezun ettiler ve bu öğrenci Avrupa ve devlet sınavlarına girmeye hak kazandı. Birincisinden dördüncülüğe kadar kazananlar, bu okulun seçenekleriydi. Hatta bu başarı duyulunca Vehbi Koç, ödül olarak para teklifi yaptı, ancak Vecihi Timuroğlu ve arkadaşı bunu reddetmişlerdi. Oradan Bitlis’e sürüldü. Bitlis’te koyunları merinoslaştırdı, orada otururken orada daha fazla para kazanılmasını sağladı. Bitlis’den de Urfa’ya oradan da Silifke’ye atandı. Silifke Lisesi baştan aşağı harabe halindeydi. Velilerle birlikte, okulu onardı. Ankara’da talep etti ve aynı yıl 17 öğrenciyi üniversiteye alıyor. Oradan Aydın’a atandı ancak gitmedi, istifa etti.

Malatya’dan sonra Ankara’ya döndü ve bakan danışmanı olarak gitti. O sırada Artvin Lisesi’nin Müdürü öldürüldü ve Vecihi Timuroğlu oraya atandı. Artvin’de, 1968 yılı 10 Kasım töreninde, Atatürk’ün toprak kürsüde Reformundan sözlerini, vali “Sen ne diyorsun aşağıya in diyorsun” dedi. O da valiye “Asıl senin Atatürk’ü dinlemeye hakkın yok çıkmadan çıktı” diye sıraladı. Valiyi yaka paça bahçeye attı. Bahçede asılı. Burada da düzeni sağladıktan sonra Kaman’a atandı. 1969’da Sinop’a gitti oradan Kastamonu’ya geçti, yine istifa etti ve Ankara’ya gitti. Gazetelerde çalıştı ve çeviri yaptı. Sonra, devlet tarafından Konya’ya atandı. Tümen Kurmay Başkanı Şinasi Orel Konya’ya gitmiş ve oradaki lisede gördükleri onu korkutmuştu ve Timuroğlu’ndan burayı düzene koymasını istedi. Aynı şekilde, oradan da Beyşehir’e atandı. Beyşehir’de ‘Beyşehir’e Su Getirme Derneği’nin kurdu.  Evlere su getirtti. Nusaybin, Cizre, Diyarbakır gibi liselerde de görev yaptı.

1972’de yeniden Sivas’a atandı. 1974’te Ankara Lisesi Okul Müdürlüğüne atanmışken Atatürk Lisesi’nde o dönem, adamlar yaralanıyor ve öldürülüyordu. Bülent Ecevit, oradaki, o okulun içindeki kurşunlandı. Atatürk Lisesi’nin oradaki 7 bin öğrencisi mevcuttaydı. Timuroğlu, iki saat okula gittikten sonra, silahlı saldırıya uğradı. Bir gecede 243 öğretmeni görevden aldı. Orada bulunan öğrencilerden ikisi, Can Dündar ve İbrahim Akıncı’dır. Can Dündar ve İbrahim Akıncı, Atatürk Lisesi’ndeki öğretmenleri Vecihi Timuroğlu ile ilgili şöyle bir anıyı aktarıyorlar:

“1977 yılıydı. Ecevit iktidaralarında, Ankara Atatürk Lisesi’nin duvarlarındaki “Ey Türk! Titre ve kendine dön” yazısının yerini Atatürk’ün “Bağımsızlık benim karakterimdir” dedi. Okul müdürlüğüne, edebiyatçı Vecihi Timuroğlu atandı. Bir gün fizik laboratuvarında “titreşimler” bahsindeyken kapı açıldı, yeni müdür girdi kapıdan … Öğrenciler hazır ola durdu. Timuroğlu, bir süre dersi izledikten sonra şöyle dedi: “Gördüğünüz gibi çocuklar, doğada her şeyi titreyerek ses veriyor. Ama siz insansınız. Her ne olursa olsun, siz titremeyin.”

Kendisi çok sert bir yönetici oluyor, öğretmenlere karşı sert davranıyor söyleniyor. Neden olarak da öğretmenlerimizin eğitimi ve öğretimi yasalarını bilmediğini vurgulamaktadır. Odada ders programında öğretmenlerin, derslerin kendilerine göre yerleştirmek istediklerini ancak, bunun eğitim ve öğretim açısından uygun olup olmadıklarını belirttiler. Timuroğlu, istediklerinin öğretim tekniklerine uygun olmasını söyleniyor. Bunun dışında yönetici Timuroğlu, zümre toplantılarına önem verirdi. Çünkü, onun dersinde özel öğretim yöntem bilimi vardır. Buradaki, aynı dersi veren öğretmenler bir araya gelmeli ve hangi konuyu, nasıl öğreteceklerini tartışmalılar. Böylelikle sınıflar arasında denge kurulacak ve farklı öğretmenlerin aynı dersi vermelerinin de bir önemi kalmayacaktır.

Timuroğlu’nun, öğretmen öğrenci ilişkisinde de önemine göre belli noktaları vardı. Bunlardan biri öğretmenin, öğrencinin onurunu kırmıyordur. Öğretmen sınıfta oluşmakta olan bir sırada haksız ise müdür olarak uyarır. Bu elbette ki, öğretmenin hoşuna gitmezdi. Vecihi Timuroğlu şunun bilincisinde. “Öğrenci adalet duygusuyla yetişsin.” Ancak, öğrenci terbiyesizlik, hakaret, sahtekârlık ve yalan gibi yorumlanabilir olmayacağını da bildiriniz, derdi.

Vecihi Timuroğlu’na göre, eğitim özgürlüğüne inanırdı. Tabii bu özgürlük anlayışı, öğretmenle uğraşmak anlamında değil, eğitimde özgürce soru sorma, sorgulama, düşüncesini söyleme olan olan yaratılış şeklidir. Timuroğlu, öğretmenlerin bu tarz ders işlemeyi çok sevmediklerinin de farkındadır, bazı derslerin dışında ve hazırlık yapmak zorunda kalıyorlardı.

Timuroğlu’nun yanlışları bağışlama gibi bir tarafı da yoktu, ondan korkarlardı. Ona göre, öğretmen-öğrenci-yönetici ilişkisinde yalan olmamasını istiyordu. Ayrıca haksızlığa karşı çıkamayan öğrenciyi de eğitimli sayılıyordu. Timuroğlu için eğitim tüm yaşamı sınırlanıyor. Çünkü insan sürekli eğitilir ve eğitir. Buradaki eğitici sürekli değişim. Ona göre, Bilim sosyal bilincin bir biçimdir. Üretici güçler ise toplumun temel kaynağıdır. Yani gençler, üretici güçler getirildi. Zihinsel olarak da üretime bakış açısı yetiştiriliyor. Çünkü yaratma gücü olan herkes, üretim yapabilene girdiği anda onu, yeni nesneyi de yaratırdı. Timuroğlu, bir söyleşisinde eğitim için dileğini dile getirdi:

“Eğitim, insanı yeniden yarattır. İnsanı insan için yeniden yaratın, sanırım bir insanın yaşamını kurtarmak kadar önemlidir. Belki de daha önemli. İnsanı yadsımayan, toplumuna yabancılaşmayan, haksızlıkları bilinçle kavrayan ve onlarla savaşan, tuz gerçekliği, doğruyu, iyiyi, güzeli arıyor. Bir de, insanı, kabak gibi yetiştiremiyorsunuz. Çok uzun bir süreç gerekiyor. Bu süreçte, boyut en uzak kültürlerden geldi insanlarla bütünleşiyorsunuz. Siz de, yeniden yaratılmış oluyorsunuz. Yani, insanı eğitirken, bunu de eğitiyorsunuz. İşte önemli olan bu. Kuşkusuz, çağdaş gelişmeleri izlemezseniz, eğitici olamazsınız. Kendinizi yineleyen birisi olarak kalırsınız. Giderek, toplumun en gerisindeki insan olursunuz. Eğitimci, çocuğu, ne çocuk için, ne toplum için sever. Çocuğu, eğitmek için sever. Onu doğanın ve toplumun yasalarını bilen, öğrendiğini yaşama geçiren, doğayı ve toplumu değiştirmeyi ve dönüştürmeyi düşünen duruma getiriyor. Kısası, eğitimci, insanı yetiştirmeyi sever. Öğretmensiz insan yetiştirilemez. Eğitimin temel düşünüyorum öğretmendir. ‘İnsanı yetiştirmek, tuzunuzla ilgili örnek olmakla olanaklıdır, diye düşünülürse, eğitim sorunu kalmaz.’ ”

Vecihi Timuroğlu

Bir kitap çıkardı öğrencileri, ‘Başöğretmen Vecihi Timuroğlu’. Bu yapıt Vecihi Timuroğlu’na 24 Kasım 2007’de “Başöğretmen Ödülü” verilebilir armağan olmuş. Kendisinin de ‘Aydınlanma ve Eğitim’ adlı bir yazısı yer alıyor. Kitapta yer alan yazarlar: Ataş, Ali Ekber, Dündar, Can Güven, Cansel İnce, Özdemir Timuroğlu, Vecihi, Yağcı, Öner Yıldız, Ahmet.

Aldığı Ödüller

  • 1998’de Edebiyatçılar Derneği tarafından “Onur ödülü Altın Madalyası” verildi.
  • Barış Gazetesi tarafından “Cumhuriyet’in 50.Yılı Şiir Ödülü” verildi.
  • Spor Toto tarafından “Atatürk’ün 100. Doğum Yılı Ödülü” verildi.
  • 2004’de Eskişehir Sanat Derneği’nde “Yunus Emre Araştırma Ödülü” verildi.
  • 2007’de Anadolu Eğitim Sendikası’nda “Başöğretmen Ödülü” verildi.

Vecihi amcama en yüce saygılarımla, iyi ki tanımışım; hasretle ve özlemle onu ve yaptığı tüm güzellikleriyle anıyorum. Vecihi’ler yetişsin, bu biyografi ışığında eğitim yeniden sorgulanıp, güncellensin. Aydınlar, ışık olmak için var oldular, unutulmasın; unutturulmasınlar!..

Kaynaklar:

Hakkında Aydınların dediği sözleri de eklemek istedim.

 Ağabeyim ve öğretmenim o,evdeki çocuklardan birisi varsa, ‘Veci Abi’ idi. Onunla hiç çocuk olmadık, sokakta çelik çomak, ya da saklambaç oynuyordık. Hep öğreten, öğüt veren, yol gösterendi. Babam ve Veci ağabeyim sanat, edebiyat, bilim ve siyaset gibi bize göre çok ciddi konular hakkında sohbet eder, tartışırlardı. Büyülenmiş gibi dikkatle dinler, anlamaya çalışdım. Arada bir tartışmalarına hazır girişiminde bulunur, bozguna uğrar, geri çekilirdim. Katılmak için gerekli birikimi edinmem yıllar aldı. Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya koşup gelen, ak saçlı eski arkadaşlarinden biri ağlarken; “Benim hayatımı değiştirdi, okuldan nefret ediyordum, bana okulu, öğrenmeyi sevdirdi” dedi.Ben de onun hayatını değiştirdiklerinden, ona daha yakın olmamdan belki de, en eksiklerinden biriyim. Yıl 1960, yaz tatilini geçirmek için Bitlis’e onun yanına gittim. Onun evine gitmek için onu zaman bahane arardık zaten. Orada Lise müdürüydü. Evi bizler için ikinci bir baba eviydi.Kürşat, ve Simin ilkokuldaydılar, Zerrin henüz başlamamıştı ilkokula. Ben liseyi bitirmek üzereydim. Veci ağabeyim ve teyzem – yengem – ile şiir, sanat, ve bilimsel araştırma doyasıya sohbet etme şansını yakalamıştım. Veci ağabey, yenigün sanıyor, çok heyecanlı; Matematik, Mantık, Felsefe karışımı bir konu açtı. Sohbet ders verme girişi girdi. Konunun öznesi, 2 Kasım 2015 de 200’üncü doğum gününü kutladığımız, ünlü İngiliz Matematikçi George Boole ve onun adıyla anılan – Boole Cebri – Boole Cebiri idi.Boole, Mantık bilimini tam anlamıyla Matematik kurallara bağlıyor. Felsefeci Vecihi Timuroğlu’nu büyüleyen de bu. Temizlemek bana da o büyüyü aşıladı. George Boole’un bu buluşu yeni bir Matematik, yeni bir bilim dalı, Bilgisayar Bilimi – Bilgisayar Bilimi – ve teknolojinin doğuşunu tetikledi. O yaşlarda onun gencin kendine sorduğu “ne olmak istiyorum?” sorusu artık benim için, Veci ağabeyimin bana bulaştırdığı o büyü ile, kesin cevaplanmıştı. Matematik ve Bilgisayar dallarında uzmanlaşmak hedefine kilitlenmiştim. Buna benzer hikayeleri olan çok olanlar var, sevgili ağabeyim, Vecihi Timuroğlu’nun.Bir kusurunu da söyleyerek bitireyim, eğer kusursa! Sizden sözsüz bazen, sizde olmayan bazı nitelikleri ya da olmayan başarıları, Bu da sizi güç durumda bırakabilir bazen!
Faruk TİMUROĞLU  (kardeşi)

Bürokrat’ın son yıllarında bir çetin görevler üstlendiğini de anmalıyım. Bütünüyle üretkenliğini daha iyi belirtebiliyor için yazıyorum. Kitaplarına girmemiş halde yazısı oluyor da eklemeliyim. Ayrıca Timuroğlu adsız bir yazar olarak da çalışılmıştır. Yazılı, Ismarlama Ders Kitapları Üzerine Bir Rapor (TDK yayını, Ankara, 1979) adlı kitabın Felsefe, Yazın, Din Dersleri, Psikoloji bölümleri onun kaleminden çıkmıştır…
“Öner”Ragıp Gelencik” ÜNALAN  (Yazar-Çevirmen)

Vecihi Timuroğlu’yu çocukluğumda tanıdım ve son yıllarına kadar yakın ilişkimiz sürdü.Ailemizden biri, herhalde ailesi bilirdi.Önde düşünsel gelişmeme çok katkısı oldu; ondan çok şey öğrendim. Öyle ki, rahatlıkla, benden daha uzun süreli bir öğrencisi olmamıştır, diyebilirim.Babamla İlişkileri ise, ortak çalışmalar / yapıtları yoksa da, gen herhalde Marx-Engels dostluğu ile karşılaştırılabilir. En çok benim gözümde öyle idi. Vecihi Timuroğlu gibi değerli bir insanı, benim için ikinci bir babayı yitirdikten sonra, daha önce hiç olmazsa bir iki satır yazmayı, anlamlı denebilen bir kaç söz söylemeyi çok istedim. Ayrıca bunu yapın, bir gönül borcu saydım… Ne yazık ki, şimdiye kadar başaramadım. Sanırım, ona yakınlığım olması, kişisel olması kaçınılmaz bir yazı kaleme almaktan sakındım…
Mehmet Ragıp

MARATONUN YÜZ METRE KOŞUCUSUYDU VECİHİ TİMUROĞLU;Vecihi Timuroğlu, babam Dursun Akçam’dan bir iki yaş büyük olmalıydı … Bu hesapla “amca” demem siziken diyemedim. Dilim dolandı içimde, yüreğim karşı çıktı onun amcalığına.O, doksan yıla dayanmış, onu bir yüz metreyi koşarakymış gibi koşarakymış ve onu bir şeyden önce kendimi yarışarak yaşamış, deviniminden, temposundan, tarzını hiç ödün vermemiş bir devrimci, gençliği, yaşam coşkuyla hiç eksiltmemiş bir “yüz yüzünün doğasını yaşamış biri.Babam Dursun Akçam’ın can ciğer dostuydu. Baba gibi dosttu… Mücadeleciydi, üretkendi, gülen, konuşandı; araştıran, yazandı… Çok geniş bir coğrafyanın, adı bilinmedik ekinlerin harman olduğu bir varsıllık benliğimi taşırken… ”Bak ardıç kanım! Bundan sonra sana ‘ardıç kanım’ diyeceğim. Sazın kolu ardıçtan yapılır da ondan. Tek boyutlu bir hüznün perdesi, ancak öylesine sert bir ağaçtan bağlanabilir. Tek sesli bir sazla, çok boyutlu duygular anlatılamaz, ama sezdirilebilir ”(Vecihi Timuroğlu, Mektuplar, s. 160, 161 Başak yayınları) diye yazar kitabının bir oteli, hemen bekliyor)“ Demek, Moğollar, Anadolu’yu çiğneyip geçtiklerinde Selçuklu’ya başkaldıran Baba İlyas, Arnavut’muş! Haydi kim onu ​​öpersen öp! Bu yurttaşın deyişiyle ilgili bir şey düşünmüyor. Türkistan Nakşileri’yle Bektaşi’ler ‘ata’ derler. Anadolu’daki Dedem Korkut, Horasan illerinde ‘Korkut Ata’ değil midir? ”Diye anlatır. Ermenistan şiiriyle ilgili çözümlemeler yapar, sunar sunar, (Vecihi Timuroğlu, Mektuplar, s. 223, Başak yayınları) kentten kente, toplantıdan toplantıya dolaşırdı Vecihi Timuroğlu. Bir kent belediyesinin etkinliğini Garip Şiiri’nin deneme tarzında bir konuşma yapar, bir diğer kentteki üniversitenin sempozyumuna yazınla felsefe alanında bağıntıyı deşeleyen bir bildiriyle katılırdı. Bir bakardın, Dil Dergisi’nde Vüs’at O. Ben’in öykü ve romanlarının ardından bir denemesi yayınlanır … Bulunabilecek yerlerde en küçük bir tedirginlik duymadan neye inanırsa onu yüksek sesle söylemekten kaçınmaz, kimseşte kimsenin gözünün yaşına bakmazdı. Kişiliğine belki de önemli ayıracı, hem Marksçı bir anlayışla dünyayı ve toplumu çözümlemesini gerçekleştir, hem de sıkı bir Kuva-ı Milliye ve Atatürk yandaşıydı. Marksçılıkla Atatürkçülüğü aynı ve bir “Anadolu sosyalcılığı” yörüngesinde birlikte değerlendirebilmişti Vecihi Ağbi. Marksçılığı bir inak gibi ele alan kimi sol yobazlardan, dogmacı softalardan gelmektedir. Kendi toprağının kokusunu, kendi insanının özünü bilimci bir bakışla içine sindirebilmişti. Hem soyutlamada, kuramsal bir bakışla dünyayı gözlemede, hem de temizleyin somutlamada, tek tek olgu ve bireysel çözümlemesinde diyalektik bir kıvraklıkla davranabilmişti. Eryaman’daki küçücük bekâr evinin kitap kokulu duvarlarından dışarılara, sabahtan akşama, akşamdan sabaha onun çabuğu, gayretinin, çalışkanın ve insanın duyarlı olması ateşi, aydınlığı vururdu. Vecihi Timuroğlu’nun yalnızlığı, dünyanın kendini sınadığı, yaşamın yeni bir anlamı benden önce uğramadan edemediği bir bilge evi, şaman yurdu gibiydi. Vecihi Timuroğlu şiirsel diline kimi zaman genç yaşta zalim bir kurşunun elinden geçmiş dal boylu Kürşat’ın sözcesini katarak farklı bir diyalojiyle donattı yazılarını. Kürşat’ın başka dünyalardan, bir tür halk mitolojisinden seslenen aşkın gücü anakritik bir kurguyla uyardı zaman zaman babasını. Vecihi Timuroğlu, yalnızca bir şair, bir eleştirmen, bir tür ustası değil, aynı zamanda bir felsefeci, filozofça düşünen bir tarihçi, bir “ideoloji” çalışmasıydı, ağabeydi, babaydı, dosttu. Onun düşüncesinin, bilincinin ışığıyla aydınlık düşürdüğü onu alana uzanabilmek, onu yazarken üzerine uzun boylu usavurumlarda bulunmak onu babayiğitin harcı olamaz. Onu almak izleyemez, ona yetişemeyiz belki … Ama bir bildik ve kimsenin karşı çıkamayacağınız bir gerçekliği hep söyleyiniz de geri duramayız: Vecihi Timuroğlu, hayat koşunun her ânını bir yüz metreden koşan bir maratoncuydu; yılmaz usanmaz bir devrimciydi.Babam Dursun Akçam için Adam Sanat Dergisi’nin yazdığı bir şiirin oğlu dörtlüğünü ve azam

     “Şimdi söyle Cilavuzlu yiğit’in yoldaşı

Üstüne ordular gelemezdi döğüşte

Hiç yenilmedin mi söyle tanrı aşkına

                        Yitirdiğin savaş var mı yaşamında

Işıklar içinde yat sevgili Vecihi ağabey.
Alper AKÇAM  (Yazar)

GERÇEK BİLGE: TİMUROĞLU;Adı Vecihi Timuroğlu, ama herkes ona Vecihi Baba derdi.Çünkü babalığın hakkını veren yardımsever, sevgi dolu, hoşgörülü ve güvenilir bir insandı.Birgün Munise Hocamız “Akşam bize gelin, Vecihi Timuroğlu gelecek, sizi sohbet ederiz” demişti. Doğrusu Vecihi Timuroğlu ile daha önce hiç yüz yüze görüşmediğim için içimden “Acaba nasıl birisidir, kendini beğenmiş insanlarla oturmayı sevmem” dedim. İstemeyerek de olsa gittim. Meğer korktuğumun tam tersi, adam gibi adammış, içten ve samimi. Çok alçakgönüllü, bir o kadar da bilgili, görmüş geçirmiş. Gerçek bir bilge…
Tahir BALCI 

KOCA ÇINAR;İki saat geçti geçmedi ilk merhameti: Tek bir söz kaçırırım kaygasında kilitlenmişim. Sustu.Elime görünümlü değil “Hayatı çok ciddiye alıyorsun. Yapma! ”Dedi. Kaç yıldır görüşmemişiz, aradım. “Kitap ister misin buradan?” “Estetik çalışmam bitmek üzere.” Dedi. Bitmiş. Ulu bir çınarındaki yeri gibiydi yüzündeki yeri. Onun biri tek tek yaşanmışlık. “Güneşin kanı çınarların dallarından damlıyor” demişti oğlunu selamlarken şiirinde. Memlekette kaç çınar kan ağlıyor bu günlerde Vecihi Baba. Hadi, yine söylediği çok ciddiye aldığımı. O kadar ihtiyacım var ki bu günlerde.
Pakize ÜNAL – SARCOUF  (Çevirmen, Marsilya)

Sevgili Vecihi Baba,Seni birkaç kelimeyle anlatmak o kadar zor ki… Babacan, bilgili, içten, aydın yani dopdolu bir insan tanımayacağımı kesin olarak anlayabiliyorum, kesin ne zaman, ne zaman seninle birlikte gününüzde kaldı. Bir dünyadaki bilgini hazine gibi kendine özgü saklayan bencil, sen bizlere zaman zaman tuttun, ders verdin ve orada bizlerle paylaştın. Kitaplarına baktım bugün ve bize imzaladığın orada ‘dostlarıma’ diye hitap ederken. O’nun de de yazının resmi olmasını istemedim, isteğinizin ilk kısmınığımız günden beri bize hiçbir resmi ve kibirli davranmadın tümünü hep alçakgönüllü, doğal ve cana yakındın. Bizlerde büyük izler GÜZEL İNSAN, Atatürkçü, Cumhuriyetçi ve Laik izlerini de izleyelim ama hiç vazgeçmeyeceğiz. Seni hiçbir zaman unutmayacağız.
Yrd. Doç. Dr. Yasemin DERANCIK 

“Vecihi Baba” nın olmasını mı yoksa… Gerçekten düşünceeleriyle, Atatürkçü kimliğiyle, türbilim ve düşünbilimsel yönüyle aramızda varlığını hala sürdürüyoryle “orada” sözünü pek de haklarıyla söylenemez. Kendisini şahsen tanımaktan ve ağırlamaktan duyduğum mutluluğu sözcüklere sığdırmam imkansızdır. Benim için model bir “baba”, olağanüstü bir eğitimci ve şair olan “Vecihi Baba” ya sonsuz saygı ve selamlar…
Yrd. Doç. Dr. Nihat YAVUZ   

 “Bugün, burada, Atatürk’ün dünyası başöğretmen ne de olsa ulusal bağımsızlıktan uluslaşmaya giden çetin yolu, Türk ulusunun yürüdüğü … … ve uygarlık yolunda orada ve kafağında tuttuğu meşaleyi yurdun dört bucağında turş, o meşalenin Başöğretmen olmaktan daha büyük bir anlamı var: Yazarı çizeri, tüm aydınıyla, bilim adamıyla, sanat ve sanatçasında, bugün yere atılmış ve çiğnenmiş Türkiye Büyük Millet Meclisinden Çankaya’ya paspas yaptım Mustafa Kemal Atatürk öğretisini, o anda orada olduğumuz, , bağımsızlık ve özgürlük meşalesini, düşürüldüğü yerden kaldır, laik ve gerçekten demokratik Türkiye’nin bağrında yeniden tutuşturmak için buradayız. Çünkü Vecihi Timuroğlu, a, b, c’nin ışığında, aklın ve ilimin aydınlık başöğretmenin öğretmenidir ve binlerce öğrenci başöğretmendir. Vecihi Timuroğlu […] öğretmenlerin öğretmeni olarak özgürlük savaşçısı, başöğretmenlerimizden önde. O, gericiliğin faşizmle el ele, okulları kuşattığı günlerin özgür kavgacısı, adı yazılmamış kahramanıdır. ”
Muzaffer İlhan ERDOST  (Yazar)

    “Aydınlanmaya’ya inanan ve ondan esinle düşünüp yazan aydınlanmış az değildir:Vecihi Timuroğlu onlardan biri. […] Vecihi Timuroğlu, bir adın olarak düşünüp yazıyor. Tavrı, bir filozof tavrıdır. Onu, önde bir düşünür yapıp çıkaran budur. ”
Sunucu TANİLLİ 

 “Sevgili hocam Vecihi Timuroğlu, aydınlanma kavgasında sonraları dal gibi bir oğlu ve kız yitirdi. Yine dimdik ayakta kaldı. 70 yıl önce üç numaraya vurulmuş başını okşayan ‘Başöğretmen’in adını alarak’ onur ödülü ‘nü alacak bugün; vefalı Anadolu Eğitimcilerinin elinden… Biz de 81 yaşında çınarı ayakta alkışlamak için orada olacağız. Ve şahsında, bu aydın ve çilekeş öğretmenlerinin ellerinden öpeceğiz. ”
Can DÜNDAR  (Araştırmacı-Gazetci-Yazar)

  “Vecihi Timuroğlu’nun değerinde bir değerbilirlikte koymak yoktur. Tüm biyografik çalışmalar, nesnel portre çalışmaları ve bu konulardaki yapılar bunu kanıtlar… Hangi takımı niçin tutar, bilmiyorum. Ne ki, tutma toplantısında düşünce, kişi ve kuruluşlarla hep kavgasında … ”
İsmet Kemal KARADAYI  (Yazar) 

 “Vecihi Ağabey iyi bir konuşmacıdır. Konuşmacı konunun önceden fotoğrafını çeker, pürüzsüz bir dil ve ustaca vurgulayın ve tonlamalarla devamür konuşmasını. ”
Metin DEMİRTAŞ  (Yazar)  

“Sayın Timuroğlu’nun tek bir hayata sığmayacak denli zengin mesaisinin en anlamlı hatırası, çocukken Ata’nın dizinde yaşandığı, bence. Okşar Atatürk’ün yaşadığı sorunmeyecek bir zekâyla çözdüğü matematik problemi sonrası saçlarını. Onun önerdiği gibi mühendis olarak köprüler, yollar yapıldı, Ata’ya layık nesilleri inşa ederek geçirildi. ‘Âşık’, yani şair olma isteğini yok etmeden hem de! ”
Cansel GÜVEN  (Öğretmen – Anadolu Eğitim Sen Genel Başkanı)

“Vecihi Timuroğlu acıları da, sevinçleri de, dostlukları da, yalnızlığı da, yoldaşlığı da, çok yoğun yaşıyor ve yaşatıyor. Yaşadığı onu andan öğreniyor ve öğrendiklerini bizdenyle paylaşıyor. ”
Nevzat Süer SEZGİN (Yazar)

“O, felsefeci ve yazın adamı olarak toplumda iz bırakan insanlardan birini. Bilgideki derinliği, anlatımdaki yalınlık ve duruluğu, konu seçmedeki zenginliği ve çeşitliliği hayranlık uyandıracaksınızdır. Söyleşi ve hedefindeki örneklemelerden, tarih bilgisi önceliği olan da oldukça konsantre olmuş anlaşılıyor. Katlanmış yemekli toplantıları, felsefi ve yazınsal konuların ya da güncel sorunların tartışıldığı bir foruma dönüştürür. O havada herkesin yeni bilgiler edinildiği eminim. Mizahla güçlendiren iyi bir konuşmacı ve tartışmacıdır.
Nevzat HELVACI  (Hukukçu)

“O, bireyselden topluma, toplumdan uluslararası ilişkilere bakan genişletilmiş genişleyen yayında, egemen olan çıkarları, sömürü düzenlerini, ikiyüzlülükleri ve utanmazlıkları dileğiyle.Onun kökü Anadolu’su, Atatürk Aydınlanması’dır. O, yazıcılığını ve hemen kitabını bu sağlıklı düşüncelerini genç kuşaklara aktarma yolunu seçen öncülerden bekliyor. ”
Özdemir NUTKU   (Tiyatrobilimci)

“Vecihi Timuroğlu’nu en iyi tanımlayacak sıfat Aydınlanma aydını, Cumhuriyet aydını olacak.İsimsiz kahramanların ordusunda rütbesiz neferinizi ve kalmayı gözedikten bir aydın. Hiçbir kişisel onurun, hiçbir kişisel başarının sosyal onur ve başarıdan daha kesin olması gerekiyor bilen ve sonuna kadar bu bilincin peşinde giden bir irade. ”
Özdemir İNCE  (Yazar)

Kemalist İlkay

 

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

2 Yorum

    • Ilkay

      Canım dostum değerli insan,ne mutlu ki onu büz gibi seven hayranları yaşatacak. Yürğinize sağlık Şeref Bey. ben de sevgiyle ve saygıyla anıyorum üstadımızı.

Siz de fikrinizi söyleyin!