Deneme,  Sosyoloji,  Tartışma,  Toplum

Aptallık; Zeka Sorunu mu, Ahlak Sorunu mu?

KARŞISINDAKİNİ APTAL ZANNEDEN DÜNYANIN  EN BÜYÜK APTALIDIR!

Aptallık nedir önce ona bakalım. Arapça kökenli bu kelime TDK göre – zekası pek gelişmemiş, zeka yoksunu, alık, ahmak, salık ve bunun gibi durumlar olarak tanımlanıyor. Ben bu tanıma katılmıyorum kuşkusuz. Aptallar bence ikiye ayırılır. İlki çevresel faktörlerle ilerleyen algı geriliği ikincisi ise kasta dayalı sorumluluk almayan, almak istemeyen sonu mizantrop yapıya kadar giden çıkarcı bencillik olarak tanımlayabilirim. Şimdi bakalım aptallık ne sorunuymuş…

Aptallık; zeka sorunu mu, ahlak sorunu mu başlıklı tartışmanın konusunu oluşturan insan ilişkilerinin farklılaşması ve anlak değerlerinin belirlenmesi noktasında aptallığın zeka değil ahlak sorunu olduğu konusundaki küçük anketime katılanların çoğunluğu aptallığın zeka sorunu olduğunu seçtiler. Halbuki aptallık ahlak sorunuydu. İnsan zekidir ama aptala yatabilir. Makyevelistlerin çoğu aptala da yatan kişilerdir. Riyakar kişiler de öyle. Demek ki aptallık zeka değil ahlak sorunuymuş. Şimdi ahlakı bir tanımlayalım.

Vikipedi’ye göre Ahlak: kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı (sayılması gerektiği) ile ilgilenir. Terim genellikle kültürel, dinî, seküler ve felsefi topluluklar tarafından, insanların (subjektif olarak) çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için kullanılır.

Yanlışı ve doğruyu tespit edip seçmek ise sorumluluk gerektirir. Aptallar ise sorumluluk almak istemedikleri için aptallığı kabullenmişlerdir.

Bonhoeffer  toplumsal “sorunun kökeninde kötülük değil aptallık yatıyor” demiştir.

Hapisteyken yazdığı mektuplarda “aptallığın yarattığı kötülüğün diğer tüm kötülüklerden daha tehlikeli olduğunun” farkına vardı. İlk etapta “aptallığın” doğuştan gelen bir maraz olduğu düşünülüyordu fakat bu da yanlıştı. İnsanlar belli şartlar altında aptallaşıyorlardı, daha doğrusu, başkalarının kendilerini aptallaştırmasına izin veriyorlardı. İnsanların ahlâki ve entelektüel birikimleri bir anda yok olmuyordu. Diktatör gücünü arttırdıkça, aptallar o gücün büyüsüne kapılıyor ve bağımsız düşünme yetisini kaybediyordu.

Aptallar, gözlerine sokulan tüm gerçekleri inatla reddediyorlardı. Aptallarla konuştuğunuzda bir insanla değil, sloganlarla konuşmaya ayarlanmış bir robotla konuştuğunuz hissiyatına kapılıyordunuz. Büyülenmiş gibiydiler. Değil kötülük yaptıklarını, ne yaptıklarını bile bilmiyorlardı. Aptalları bu katatonik uykudan çıkarmanın tek yolu “bağımsız ve özgür olmalarını” sağlamaktı.

Evet aptallık ahlaki bir sorun ama insanlar neden aptala yatıyor ya da aptallığı kabul ediyorlar. Bunun cevabını kişilik ve kimlik oluşmaması ve bunun gibi konularla açıklayabilirsiniz belki ama bence asıl sorun korku. Atalar aynı zamanda korkak insanlarda. Sorumluluk almak istememelerinin nedeni de korkmak. Sorumluluğun getireceği yüklerden ve sorunlardan korkuyorlar. Çünkü seküler ve hedon bir yapıları var.

Aptalların ortaklaşa kullandıkları bir de sendromları var.

Yengeç sendromu bunlardan biri.

İnsanların yaşadıkları durumdan mutlu olmadıkları dönemler olabilir. Bu dönemlerde mutluymuş gibi görünüp sizi de o duruma sürüklemek isteyebilirler.

Peki bu sürükleme ardında yatan psikolojik sebepler nelerdir? Filipinliler arasında popüler olan bu kavram, ilk olarak aktivist yazar Ninotchka Rosca tarafından kullanılmıştır. “Ben sahip değilsem, sen de olamazsın.”, “Ben başaramıyorsam, sen de başaramazsın.” anlayışını ifade eder.

Bazı insanlar, bencilce davranarak hırslarını ön plana alarak başarmanın yolunun başkalarını geride tutmak olduğunu düşünürler. Kendileri ulaşamıyorsa, sizin de hayalleriniz, hedefleriniz uzak olmalıdır. İstekleri budur. Rekabetçi duygularla, hasetlik ve kıskançlıkla çabalarınızı sabote etmeye çalışırlar.

Aptal insanların salak, hiçbir şeyin farkına varmayan, kütük gibi yanlış tanımlar içine sokulması yanlıştır. Aptal insanlar zeki ama bencildirler. Bu da onları ahlaksız yapabilir. Kendisinden başkasını düşünmeyen bir anlayışın onu başarılı ve zeki yaptığını düşünen aptal insani değerler yerine içgüdüsel biyolojik ihtiyaçlara bağlı hayvani bir yaşam sürdüğünün farkına varsa da bu işine gelir. Acı hissediyorsan canlısın, başkasının acısını hissediyorsan insansın sözü aptallar için geçerli değildir. Şimdi aptalların neden aptal olarak yaşamayı kabul ettiklerini anlamak için zeki insanların yaşamlarına ve özelliklerine bakalım. Orada aptallarda bulunmayan bakalım neler tespit edeceksiniz

Zeki insanların içinde bulunduğu durum özeti

1. Birçok insanın yaptığı gibi kendilerini yaşamın normal akışına bırakmak ve günlük meselelere odaklanmak yerine daha önemli ve derin konuları düşünmelerinden dolayı, kendi zihinlerinde bunların muhakemelerini yaparlar ve bu endişelerin sonucunda da depresyona meyilli hale gelirler.

2. Zeki olan insanların omuzlarında hem kendi zekalarının farkında olmalarından kaynaklı bir yük hem de çevredeki insanların onlardan beklentilerinin oluşturduğu yük vardır.

3. Öncelikle zeki olan insanların yaşamından yalnızlık, öfke, bunalımın eksik olmadığı bilinir. Bu konuda ünlü yazar Ernest Hemingway “Zeki insanların mutlu olduğuna pek rastlanmaz” diyor.

4. Çevrelerindeki insanların kendileri ile aynı endişeleri taşımadıklarını gördüklerinde yalnızlığı tercih ederler ya da mahkûm olurlar.

5. Algısal testlerde yüksek sonuç alanlar, yani zekasını daha dengeli kullananlar, başkalarının hatasını kolaylıkla tespit edip eleştirirken kendi yanlışlarına karşı daha az acımasız oluyorlar.

6. Sıkılmadan zaman geçirebilecekleri çok az insan vardır. Bu nedenle ciddi manada yalnızlığı yaşarlar. Hele ki sanat ya da bilimle ilgilenmiyorlarsa, yalnızlıkları katlanır da katlanır. Hayatın şifrelerini çözdükleri ya da hayatı umursamadıkları için de her şey, onlar için hiçbir şey olmuştur. Yalnızlıklarının sonunda ya intihar ederek ölümü tercih ederler ya da intihara meyilli olurlar

7. Yüksek zekaya sahip insanlar sürekli bir endişe hissi ile yaşarlar.

Kanada’da bir üniversitede yapılan araştırmada IQ’su yüksek olan öğrencilerin gün boyunca daha fazla endişe hissi yaşadığını tespit etti. Bunların çoğu gündelik, sıradan sorunlardı. Yaşanmış olumsuz bir olayı gün boyunca daha fazla düşünüyorlardı.

8. Bir deneyde gönüllü deneklere sosyal içerikli çeşitli açmazlardan söz edilmiş (Kırım sorunu, gazetelerin Güzin Abla köşelerindeki sorunlar vb.) ve kişiler bu konuları tartışırken bir grup psikolog da onların mantık yürütme ve önyargıya kapılma eğilimlerini incelemişti.

Bu deneyde yüksek not alanların hayattan daha fazla zevk aldıkları, ilişkilerinde daha iyi oldukları ve daha az endişe duydukları görüldü. Bunlar genellikle IQ seviyesi yüksek olan insanların sahip olmadığı düşünülen özelliklerdi.

9. Zeki olmanın belki de en önemli dezavantajıdır, çok düşünmek.

Olaylara farklı açılardan bakarlar, pek çoklarının göremediği detayları yakalar, konunun üzerine giderler. Dünyanın verdiği tatminsizliği, yarattıkları hayal dünyası ile kapatmaya çalışırlar. O dünyanın içinde sonsuz huzuru yakalayacaklarına inanır, hayallerin içinde kaybolurlar.

10. Olaylara farklı açıdan bakmaları, olayın gidişatını her açıdan tahlil etmeleri ve sıradanlığın dışına çıkarak sonuçları kurgulama yetenekleri sayesinde de toplum nezdinde komplocu olarak adlandırılırlar, paranoyak eğilim gösterdikleri dillendirilir hatta.

11. Zeki olmanın getirdiği bir diğer dezavantaj ise kişinin kendisi ile ilgili olan olaylara karşı tarafsız ve önyargısız yaklaşamaması.

Yaşamı boyunca zekasına dayanmış bir insanın bu zekanın kendisini yanlış yargılara itebileceğini kabul etmesi zordur. Belki de Sokrates’in dediği gibi “en bilge insan, hiçbir şey bilmediğini kabul eden insandır”.

12. Hayat denilen uyuşuk ve hastalıklı kavramdan ölesiye sıkılırlar.

Çevrelerinde yapacak onca şey fark etmelerine karşın, yapacak isteği bir türlü bulamazlar içlerinde. Yapmaya kalktıklarında ise diğer insanlar tarafından bir şekilde engellenirler.

13. Genel olarak insanlar tarafından anlaşılamadıkları için kendilerini az da olsa anlayan birilerine rast geldikleri zaman o insana hemen bağlanma eğilimindedirler.

14. “Zekası ile övünen kişi, hücresinin genişliği ile övünen mahkuma benzer” demiş Einstein. Kısacası zeki olmak, huzura erişilecek yolda önünüzdeki en önemli engeldir…

15. Hiç itiraf edemeseler de kendilerinden daha az zeki insanların mutluluklarına özenirler.

Bir türlü tatmin olma duygusunu tam manasıyla hissedemezler, bu nedenledir ki herkese faydaları dokunur da kendi başlarına sürecek merhemi bulamazlar.

16. İlişkilerinde belli bir süre sonra sevememeye, sevgi kavramından uzaklaşmaya başlar.

Şöyle ki; birkaç ilişki sonrasında karşısındaki insanın asıl yüzünü rahatlıkla görmeye başlasa da heyecan ve iyi niyet nedeniyle görmemezlikten gelir. Başına geleceği bile bile tam tersine inanmayı tercih eder. İyi niyet zekâyı bastırmıştır bir noktada. Buna rağmen, her ne kadar olanları görmemeye çalışsa da farkındalığı daima açıktır. İşte acı çekme durumu da tam burada başlar. Çünkü bir yerden sonra kendisini suçlamaya, kuruntulu bir insan olduğunu düşünmeye başlar. İçten içe kendisine kızmaya, ruh hastası falan olduğunu düşünmeye başlar. Bunun sonucunda da ilişkideki seven insan olma durumundan gün ve gün uzaklaşır.

17. Genel olarak tembeldirler. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmemesinin önemsizliğini kavrayabilecek kapasitede olmalarının bedelini, sosyal hayattaki tembellikleriyle öderler.

Bu 17 maddeden hangileri aptallarda var. Hiç biri diyenler vardır. Aptallar diktatörel güce özenen ve ona teslimiyet hisseden insanlardır aynı zamanda. Diktatörlerde aptalları kullanabilmek için onların sayısını çoğaltacak girişimler yaparlar. Kimi zaman dini, kimi zaman baskıyı kimi zamanda kaos ve rüşveti kullanırlar. Bütün dünyanın sorunudur aptallık. Ama kimse su katılmamış aptal değildir.

KARŞISINDAKİNİ APTAL ZANNEDEN DÜNYANIN  EN BÜYÜK APTALIDIR!

Bunu unutmayın. Nerede aptal görürseniz tartışmayın. İkinci aptal durumuna düşmeyin. Sevgiyle ve sağlıkla kalın.

Gazeteci / Yazar /danışman Dursun UZUN 0533 265 75 63 nolu telefonumun Whatsapp’ına görüşlerinizi aktarabilir aramak için ise müsaitseniz ibaresi kullanarak arayabilirsiniz. Hoşça kalın…

30 yılı aşkın süredir gazetecilik yapıyor. 2010 yılında Karıcığım Sevgilim Olur musun adlı kitabının ilk baskısıyla yazarlığa adım attı. Kitabın ikinci baskısı uzun bir gazetecilik/danışmanlık ve siyasi coğrafyadan sonra 2019 Kasım ayında yapıldı. Şu anda ülkenin her yerine ulaşıyor. Diğer eserleri Şehrin Çıkışlarını tutun (şiirler) Altta kalanın canı çıksın (Öyküler) Çakal kapısında yatırılan aslan Melda (roman) Çocuk kitapları 12 kitap Eğitim yayınları / Sosyal sorumluluk projeleri/kamu spotları 55 yaşında Tokat/zile doğumlu Mersinde yaşıyor. Evli Atatürkçü 3 çocuk babası...

Siz de fikrinizi söyleyin!