Güncel - Aktüalite,  Toplum

Allah İyiliğinizi Versin!

Güzel günler yaşamak…

Güzel günler beklenen mi, yoksa yapılıp yaratılan bir şey mi?

Kaderci bakışa göre beklenen bir şey!

“Her şeyi Tanrı bilir” dediğinizde kaderci bakışın tam da içindesiniz ve bütün sorulardan muafsınız. Yani sınıfı geçtiniz. Üstelik bir sorumluluğunuz da yok hiçbir şeye karşı. İçiniz rahat!  Bütün kötülüklerin nedeni olduğunuzdan habersizsiniz. Fena mı? Muktedirlerin kudret kaynağı haline getirdiği “iç-dış düşmanlar” ideolojisine verdiğiniz omuz sayesinde ne karanlıklar akıp gidecek insanlığın üzerinden, haberiniz yok.  Olasılık odur ki “dini bütünlüğünüz” yüzünden olup biteni sorgulama gereği de duymayacaksınız. Narkoz yemiş hastayı düşünün…

Yine olasılık odur ki sizden akıllısı yok. Her şeyi biliyorsunuz. Bilmediğiniz dağ gibi şeyler olsa bile zerre kadar merak duymayacaksınız. Kenarları pembe bir hayatınız var demek ki. Kendinizi hissedemediğinize göre başkalarının hayatını nerden hissedeceksiniz. Söz gelimi Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kayyum rektör atamasına karşı çıkması size göre anlaşılır, mantıklı bir şey değil. Kaz Dağları direnişi anlamsız. Türk Tabipler Birliği, Barolar boşuna kafa tutuyor Tek Adam Rejimi’ne… Derin düşünmeye gelmez zaten bu dünya. Öyle ya “kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaya ne gerek var”! “Hele devlet işlerine”. “Seçtim seni yönet beni”. “Gelen ağam, giden paşam”!

Siz cennete gitmeyeceksiniz de kim gidecek?

Bir yerde beklerken, can sıkıntınızı gidermek, için tesadüfen açtığınız bir dergide  “Bir kuyunun dibindeki kurbağalar gökyüzünü kuyunun ağzından ibaret sanırlar” sözüyle karşılaşsanız tövbe,  üstünüze alınmazsınız. Siz övünmeyesiniz de kim övünsün pişkinliğinizle?

Delinin birinin bir parkta kendi kendine; “Alevilerden, inançsızlardan alınan vergilerle imamlara maaş ödeniyor, ne ayıp!” diye söylenmesini duysanız  ona “kafayı yemiş” der içinizden de acırsınız. Çünkü merhametlisiniz.

Yine sokakların birinde kendi kendine;

“Taş taş üstüne bırakmadığınızın nedeni nedir?

Onca insanı işinden; gücünden; köyünden, toprağından etmenizin nedeni nedir?

OHAL’ler, KHK’lar, Kayyumlar nedir?

Kadim bir kültürün bütün insanlarını terörle ilişkilendirmenin nasıl bir mantığı vardır?

Nedir iki de bir savaşa başvurmanızın altındaki?

Bu çevre tahribatı, bu ağaç kırımı, bu insan kıyımı nedir?”

Virüslerin hangisi daha tehlikeli?” şeklinde söylendiğini duyduğunuzda da hemen en yakın karakola koşar ihbarda bulunursunuz. Çünkü “bu ülkenin gerçek sahibi soru sormayanlar, sorusu olmayanlardır” diye düşünürsünüz. Böyle düşünmek ruh halinize ve düşkün olduğunuz rahatınıza çok uygun. Başınıza hiçbir şey gelmediği için övünebilirsiniz. Çünkü barışı savunmuyorsunuz her şeyden önce. Adalet, demokrasi, eşitlik, özgürlük gibi hiçbir talebiniz yok çok şükür. Sizin gizli bir tanrınız var: Güç!

Kaybedecek ya da kaybetmiş bir takımı tutacak göz var mı hiç sizde? Büyüklerinizin sizden ne muazzam linç çeteleri oluşacağını düşündüğünden haberiniz bile yok. Böyle olduğu için şükredip durun akıl beden ve sağlığınıza. Allah iyiliğinizi versin, başka ne denir!

Devrimci, eylemci bakışa göre de yapılan yaratılan bir şeydir gelecek. Güzel günler yaşamak böyle bir çabanın kendisidir.

Evet güzel günler görmekten mi söz ediyoruz. Kolay değil güzel günler için mücadele etmek… Kolay değil. Yukarıda özelliklerini kabaca belirtmeye çalıştığım insanlar yüzünden… “İyi insanlar” yüzünden… Hiçbir şeye karışmayan, sessizliği seçen insanlar yüzünden… Koyun gibisin kardeşim demeye de hakkımız yok onlara… Sadece insan manzaralarımız diye bakabilirsiniz. “Uyumak şimdi/uyanmak yüzyıl sonra sevgilim” diyebilirsiniz. Ama umudu, isyanı eksik etmezsiniz yüreğinizden, yalnızlığınızın altına durmadan odun atarsınız.

Çocukluğunuzu alırsınız yanınıza, düşlerinize uzatırsınız ellerinizi… Adil, demokratik, özgürlükçü kentler geçer tren katarları gibi gözlerinizin önünden… Barış ve kardeşlik türküleri basar sokakları… Her dilden, her renkten, her cinsten ve her yerden insanlarla bir şölene dönmüş yeryüzü rüzgârları okşar saçlarınızı… Bir karnavalın ortasındasınız.

Kendinizde misiniz?

Çok mu az uyudunuz?

Bu yazıya oturmak için mi kalktınız?

Kimseye öfkeniz yok biliyorum. Kırgın değilsiniz kimseye. Olsa olsa bir tek kendinize… Pencereden dünyaya uzattınız elleriniz az önce… Kimsenin aç, açıkta kalmadığı, işsiz ve yoksul bırakılmadığı, yok sayılmadığı bir dünyaya… Sanki dalda elmaymış da koparacaktınız… Kollarınız yetişmedi ama.

Güzel günler beklenen bir şey değil evet. Yapılan, yaratılan bir şey! Öyle bir dünya için mücadele etmekten daha güzel ne olabilir? Yani işin kolayına kaçmadan. İnsan olmak doğuştan kazanılan bir edim mi sanki? Demek ki güzel günler yaşıyoruz aynı zamanda. Dünyayı güzelleştirelim dediğimizde insanlaşmaya başlıyoruz aynı zamanda. Bal yapmaya çalıştığımızda acılardan. Payımıza düşen bir dilim şiir, belki bir tutam gülüş… Payımıza düşen ağaçların, kuşların yanında olmak, insan olmak, insanca yaşam isteğiyle günleri tamamlamak.

Mücadele içindeyseniz güzel günler yaşıyorsunuz zaten. Adil, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya ellerinizden doğacak biliyorum. Ellerinizle övünün günde beş öğün…

Siz de fikrinizi söyleyin!