Tartışma,  Toplum

Alın Yazısıyla Değil, Onur Yazısıyla Yaşamak…

Yazı, arayıp bulmak içindir kendini
Işıktır, kendinden yeni kendine geçebilmek için
Yani kâğıda düşen aynasıdır insanın
Ne kadar yol kat etmişsen o kadar görünürsün
Neysen yer tuttuğun dünyada
Ne kadarsan örneğin…

Bu dizelerin yazı kavramına yüklediği anlam biraz da okurun takdirine kalmıştır. Kimi yazmakla girdiği ilişkiye indirger bu dizelerden yaptığı çıkarımı, kimi kaç kitap okuduğuna ve ne anladığına, okuduklarından… Kimi de yazma edimi ile girdiği ilişkinin ve okuduğu kitapların yanına; sinema, tiyatro, müzik, resim, yontu gibi şeyler ekler. Onlarla girdiği ilişkiyi… İyi de yapar kuşkusuz.

Yeterli olur mu?

Yeterli olup olmadığı bir yana, böyle bir süreç insana doğal olarak sorumluluk yükler. Anlama ve bilme sorumluluğu… Bu en başta insanın kendisini anlama sorumluluğudur hiç kuşku yok ki. Bir iç ses olarak gelip yerleşir insan duyarlıklarına. Başkalarının ve doğanın karşısında duruşunu belirlerken ona eşlik eder. Yunusça çıkarır onu kendi aynasının karşısına. Vicdanıdır aynada gördüğü, duyduğu ise vicdanının sesi:

“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır.”

Kendisini bilen başkasını da bilir. Karşısındakinin hakkını hukukunu tanır, her şeyden önce kendisini bilen kimse. Ona saygı duyar. Yaşam hakkından, kendisini ifade etmesine kadar hem de… Yanlışlar, haksızlıklar, kötülükler karşısında susmadığı gibi, kimsenin susmasını, susturulmasını da istemez. Bu duruma insan ve toplum ahlakı mı demeli? Size kalmış!

Başka ülkelere sanatla, edebiyatla, kültürle ve insani amaçlarla değil de ayaklarda asker postallarıyla giriliyorsa, ülke içinde ırkından, inancından ve düşüncesinden ötürü insan kırımı yapılıyorsa; doğa kıyıma uğratılıyor; ağaçlar, kuşlar, böcekler, dere tepe ne var ne yok yerle bir ediliyorsa, birileri aç ve açıktayken birlerinin kazancı dizginlenemiyorsa bilmenin insana yüklediği sorumluluk daha da başkadır. Çünkü, bunlar korkunun ve cehaletin egemenliğinde gerçekleşebiliyor ancak.

Vicdanını korkusunun üzerine çıkarmak gibi zorunluluktan söz ettiğimi anladınız.

Böylesi durumlarda adil, demokratik ve özgürlükçü, farklılıkların kendisini ifade ederek  bir arada yaşayabileceği bir yaşama dair  verilmesi gereken  mücadeleden. Bu mücadelenin vicdani zorunluluğundan.

Bilgi, birikim ve bunların üzerine inşa edilen vicdana sahipseniz, karanlığın karşısında değil aydınlığın, haksızın yanında değil hakkı yenmişin yanında yer alacaksınız demektir bu. Makam, mal, mülkle, bir takım çıkarlarla caydırmak isterler de sizi seçiminiz bu yönde olacak… Korkutsalar, tehdit etseler de…

Yazının ışığı kanına işleyen insan, ister istemez kendisini iktidar yalakalığından, din istismarcılarından, yalancı, dolancı ve dalaverecilerden uzak tutacaktır. Yolunu onlardan ayırıp yalnızca gerçeği arayacak ve sahiplenilmesi gereken yen gerçekliğin yanından yer alacaktır ve Yunus’un şu dizelerini giyinecektir yüreğine.

“Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver anları
Bana seni gerek seni”

Alın yazısıyla değil, onur yazısıyla yaşamak başka türlü nasıl olur ki?

Evet, yazı arayıp bulmak içindir kendini…

Kendinden yeni kendine geçebilmek için.

Hayrettin Geçkin

Siz de fikrinizi söyleyin!