Deneme,  Kategorisiz,  Tartışma,  Toplum

İlk İsyan

Size anlatacağım kişinin hayatındaki en büyük aşkı olan müziğe, müzikteki yeteneksizliğiyle, Tanrı’ya işitilmedik isyan eden bir dindar arkadaşım. Bir gün feryatla; “Tanrım bana bu müzik sevgisini verdin de neden güzel bir ses vermedin?” diyerek ağlıyordu. Bu son sözü nasıl söylediğini hayatını anlatınca derinliğiyle fark edip ona fazlasıyla da hak vereceksiniz.

Daha 3 yaşında, Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun parçasını söylemeye çalışırmış. O haliyle nefesi yetmediği için nefes alır, daha sonra da tekrar nağmeyi tamamlamaya çalışır, tekrar duraklaya duraklaya; ya da nefes nefese boğulurcasına söylemeye çalışırmış. Eskiden TRT’de operaların çıktığı dönemlerde bizimki durur mu, onları da taklit etmeye çalışırmış. Bir yere gitse, hadi kızım bir opera yap demeye başlarmış herkes ve herkes çok da sevimli bulurlarmış.

Bizimkisi büyüdükçe önce babaannesinin, öğretmeninin, annesinin ve babasının etkisiyle türküleri öğrenmiş. Ama yine de ilkokulda halen Zeki Müren merakı çokmuş. Zamanla ortaokul dönemlerinde, özgün müzikle devrim şarkılarını ve klasik müziği dinlemeye başlamış. 

Eski şarkıların ısıtılıp ısıtılıp önümüze konmasından da çok yakınırdı. Dedi ki “nostaljiyi araştırıp, en azından ilk lezzetini bilirim” dedi. Bu arada mutfaktan hiç susmayan radyo sesleri ile de TRT radyo programlarını çok iyi takip ederdi. Sonra nostalji dönemini anlatan bir programı, başka radyodan buldu. Show Radyo’dan iki binlere doğru Doğan Şener’in programını takip etmeye başladı.

Okul harçlığınıza ne alırdınız bilmiyorum, ama bu kişi hep boş kaset ile doyardı. Sürekli kaydederdi eski şarkıları. Zamanla gençliğin verdiği ateşle de MTV’yi de takip etti. Bu defa da yabancıların hem nostaljisini hem güncelini takip etmeye başladı.

Hep kendine uygun bir tarzda şarkı bulacağını ve onunla ilhamlanacağını düşünüyordu. Sonra, Ayten Alpman’ı bir gün dinlediğinde “Buldum!” dedi. Sonunda! Ama, bulmak onu yetmedi ona.

Alpman’ın sesi titriyordu adeta (jaz söylerdi nasılsa), bizimki de titretmeye başladı. Hikaye de buradan sonrasında başlıyor. 🙂

Arkadaşım 15 yaşındayken bir gün boş kasete rec düğmeyi basarak, “ben artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyorum” dedi. Ve sesini kaydetmeye başladı. Daha sonra kaydı dinlemeye başladı ve ağlayarak; “Bu ses benim olamaz! Tanrım bana bu müzik sevgisini verdin de neden güzel bir ses vermedin?”… O, günden sonra da halen cesaretini kırmış değil. Fakat epey bir dönem, bu olaydan sonra şarkı söyleyememişti.

Bir sürü kaset çalara, bir sürü kasete, bir sürü cd’ye, bir sürü wolkmane, kulaklıklardan da tutun da ne aksesuarlara, hatta müziğe uygun telefon seçip, western gitara varıncaya, mandolinden mızıkaya, kemana kadar halen en çok para harcadığı kategori; müzik!

Kaç kasetini kullanılmaz halden çalışır hale getirdi ve onun için kaç kez teyip doktoru olduğumu hatırlamıyorum. Onun yüzünden benim de değişik bir yeteneğim ortaya çıkmıştı. 

Benim sesim çok güzeldi ve müziği onun kadar sevmemiştim, sahi neden böyle karmaşıktır kader?

Kulak yok, ses yok, beceri yok, azim var, inanç yok. Burada karmaşa var! Sahi, haklı mıydı yakınmakta. Ki bu kişi çoğu zaman teyiple uyurdu neredeyse. İspanyolca şarkıları bile çok güzel telaffuz ederken, şarkı ezberleme obsesifliği de vardı. Bir düşünün, Fecri Ebcioğlu’nun Tik Tak şarkısındaki her tik tak nakaratındaki kelimeleri bile büyük özenle (üşenmeden) müzik defterine yazabiliyordu. Hatta şöyle deyip avunduğunu da hatırlıyorum, “Sezen Cumhur Önal gibiyim belki, onun gibi şarkı da yazabilir, genel kültür de edinebilirim, çünkü en az onun kadar aşığım müziğe.” Onun kadar müzik bilgeliğine sahip kimseyi de tanımadım. Biraz başarılı oldu der misiniz?

Şimdilerde hayali klasik müzik tarzında enstrüman çalmak, bana sorarsanız azmiyle başarabilir. Bu arada şan dersi de almıştı, sesi de çok fena değil. Artık, yalnız çevresini rahatsız etmek için sesini kullandığının da bilincindeyim. Durumundan memnun. Çevresi de şakalaşmaya uygun olsa da inatla bağırarak söyleyeceği şarkıyı söyler. 🙂

Müziğe aşkını ilettim yazımda canım arkadaşımın, şimdi soruyorum:

Ona, Tanrı müzikte yetenek vermediyse; neden bu müzik sevgisini vermiş olabilir?

Bir yorum

  • Hayati Sarnık

    Bazı özellikler irsidir.Ses güzelliği gibi.Ilgi alanları ve sevmek ferdidir.Zeki Müren’in babasının lakabı “Güzel sesli”imiş.Ses gırtlak yapısı ile ilgilidir.Müzik bir aşk tır.Bence yaradılıştan gelen özellikleri kullanabilmek te büyük başarıdır.Müzik kulağı,her insanda farklıdır.Ses özelliği gibi.Arkadaşın bence çok azimli ve başarılı.Yolu açık olsun.Olmuş bir hikâye : Abd de bir prof.Lokanta da yemek yiyor.Yan masada biri de ağzından -tık tık-sesi çıkarıyor dili ile.Şaşırıyor prof.Masa ya gidip”hangi ırktansınız”diyor.”Türk’üm diyor.Prof.ta “Bende çocukluğumdan beri aynı şeyi yapıyorum.Arkadaşlarımın hiç birisi yapamıyordu”Nedenini bulamadım”der.Araştırır ve dede babasının Türk olduğunu öğrenir.Başka ırkları inceler yapamaz kimse.Irksal özellikler değişebiliyor.Bu üzülecek veya sevinilecek bi olgu değil.Yaradılış tan olan özellik.

Siz de fikrinizi söyleyin!