Bilim,  Deneme,  Edebiyat,  Felsefe,  Fizik,  Güncel - Aktüalite,  Kategorisiz,  Şiir,  Tartışma,  Toplum

12 Maymun

Kendimle olan savaşlarda hiç kazanç elde etmedim. Hepsiyle oturdum ateşkesler imzaladım, her şeyde ilk zamanlarımda ki hırslarım gibi kabullenmezlik etmedim. Yakalanmadım, ıskaladım belki. Çok kişi hayatıma müdehale etmek istedi, hayatımı çok kişiye müdehale etmiş gibi hissettirerek de bazı zamanlar kazandım.

Birçok hayatımı geride bıraktım. Sayfa değiştirir gibi kapatınca kapadım, hayatımdaki bazı zaman çizelgelerini; yaşanmış saydım kimi zaman, kimi zamansa bunu hak etmedim diye ağladığım da oldu. Çok zor günler geçirdim vaktiyle, çok ağız dolusu kahkahalar da attığım.

Gerçek tekti! Ne gerçekti, ne yalandı; hangileri hayatta kaldı. Hangileri şu an hayatıma yön çizmekte, hangilerini önemsemeliydim! Artık takmıyordum, eskiden değerliydi bazı detaylar, her zaman çizgimde önemsenmemiş her detay da zaten çok ayrıntıyı kaybettim; araştırmaya kalkmayın bulamazsınız! Hepsini dna’m bile bulamayacak şekilde gizledim. Unuttum, sildim. Eski zaman çizelgelerimde bıraktım, üzerinde yepyeni çizgiler ağırlık ettiler. Nelere tasalanmıştım ah, şimdilerde hiçbiri detay bile değil.

Çıkış bulamadığım anıları gömerek çıkış yaparım, bu anıların üzerine topraklar topraklar üstüne atarım. Biri kaldırmaya kalkmasın, kimse toprakları avuçlayıp altındakileri merak etmesin, üşürüm; belki ölüm sebebim olur. Yok olmuş zaman çizgilerimi, zaten yeniden yaşatmam mümkün değil. Boş verdim tüm olayları, olaylardaki olasılıkları. Beynimin zarar görecek bakterilere ayıracak yeri yok.

Evren’i az çok tanıyıp, kendimce çıkarımlarla kendimi tanımıştım. Zaman çizgilerimde uyum vardı, hareketimde etki ve tepki paralellik gösteriyordu. Bir olay bir zaman çizgisine sahipti. Kaçışlarım bile hesaba dahildi, bunları vaktiyle anlamamıştım.

Kusursuz zaferlerim, küçük hayatların zaferleriyle son bulmuştu. Hayatım boyunca yediklerim, çıkardıklarım, kullandığım eşyalar, değdiğim her şey hala yaşıyorlar. Zaten, tüm eşyalarımızı kiralık kulanmıyor muyuz? Çizgisini bilmediğimiz bir zamanda ansızın bırakıyoruz her şeyi. O ömrümüzden ömürler ödeyerek aldığımız evimiz bile, ansızın biz çizgide yakınımıza kalabiliyor. Sevdiğim ölenler dışında her şey hayatımda yaşıyor; desem eksik kalır; evrimle öğrendiklerimizi de düşünürsek, onlar bile hayatta. Hepimiz ve her şey, belli zaman çizgilerinde farklı organizmalarda yer alıyoruz. Birçok şey evrimsel dönüşümünü tamamlamış, birçok şey hala yerlerinde sayıyor; hissediyorum. Zaman çizelgelerindeki Evren’i araştıran bilim adamları şahidimdir.

Her şey gider, her şey geri gelir, sonrasızca döner varlık çarkı. Her şey ölür, her şey yine çiçeklenir; sonrasızca sürer varlık yılı.

Friedrich Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt

Barış kanunlarıyla insanlar öldürülüyor, televizyonlar manipülasyonlarda… Askerler ölüyor, askerler öldürüyor. Kimi için kan, kimi için isim, kimi için hiçbir anlam! Savaşlar, çırpınışlar… Hayatta kalmaya ne gerek var diyorum, artık çoğu zaman. Hiç kimse bir şey anlamıyor, bir kadın kocasına bakıyor! Ölümlerden ölüm beğenirken buluyorum kendimi çoğu zaman.

Kayıtsızlıklar bunlar! Kayıtsızlıklara kader denir; kaderler bana kendilerini okuyorlar. Kaderler, canımı da okuyorlar! Kaderler artıyor, bünyem kaldırmıyor. Zamandaki bu çizelgemi sevmedim, yaşayan gerçeklerin arasında ölen gerçekleri istiyorum.

Eskiden samimiydik, eskiden gülebiliyorduk; yoksa eskiden cahil miydik veya gerçekten güzel zaman çizgilerinde mi yer alıyorduk? Benden önce söylenmiş hikayelere kızardım, çoğuna inanmadığım zamanlarda; kapılar kapanmıştı, kapılar şimdi kayıp.

İçimde bir şeylerin değiştiğini hissediyordum. Umudumu çalıyorlardı, pes etmişlikle kalıyordum. Seçtiğim hayat da yer almıyordum. Tanrı’nın beni özenle yarattığına da inanmıyordum. Tanrı’nın beni veya kimseyi umursadığını da sanmıyordum. Tanrı’nın varlığını da önemsemiyordum. Bunlar kayıtsızlıklardır, kayıtsızlıklar detay taşımamalı.

Kendime mezarlar kazdım, intiharlara teoriler hesapladım; eskiden bir adım vardı, şöyle ya da böyle, her şeyi kapadım çoğu zaman. Ne başkaları gibi umursamazlaşıyordum, ne de vazgeçebiliyordum; her şeye rağmen yaşıyordum. Beni değiştirmeye çalıştılar sistemde, bana karşı durarak. Gördüklerimden yorulduğum yetmemiş gibi göreceklerimden de korkuyordum.

Gizlendim, hem de türlü kılıklarla aralarında geziniyordum. Koskoca sinek sürüsüydüler, yalanlarla kirli vızıldadılar kulağıma, bana çok hikaye anlattılar, doğrusuyla ve yalanıyla, hala devam ediyorlar vız vız… Kulaklarım duyuyordu, anlamaktan yorulmuş bitkindim. Dünyaya sahip bu sinekler ordusu, pisliğe aç, pislikle iç içe ve pislik ürete ürete.

Kökler, hayaletler, anılar ve her şey hayatımda hala ve bazılarını kapattıklarımla. Zaman çizelgelerime ulaşamayacaksınız. Kendime acıyorum kimi zamanda, kendime ağlıyorum kimi zamanda. Kendimle gurur duyuyorum kimi zamanlarımda, kimi zamanlarımdaysa kendime şaşıyorum başarılarımla. Kendilerim kendimden çok uzak, kendilerim kendime çok yakındı bazı zamanlarda. Ya hepsi birleşirse, kendilerim toplanıp bir olurken, her şey de karşımda tekleşirse? Acırdım üç yaşımdaki halime, 12 yaşımdan gurur duyardım, 26’tımda kendimi engelleyemez daha çok üzülürdüm, bazı anılarda hapsolup yaşamak isterdim, üstelik mümkün olmazdı mutluluk.

İlerde uzayda zamanın bükülmesine çok büyük bir kuvvet bulunursa, tüm zaman çizgilerinin birleşebileceği bir bilim kurgu dizisinden sonra, bu düşüncelere daldım. Ki dediğim gibi koca bir kuvvet bulunursa eğer, Evren’in çöküşüne de sebep olabilir (izlediğim bilim kurgulardan bu kanıya vardım).

Zaman konulu bilim kurgu filmlerini çok severim, bu konuda en son etkilendiğim dizi 12 Maymun’dur.  Bir ölümcül virüs için zamanda yolculuk yapmak zorunda kalan James Cole rolü vardır. Geçmiş, gelecek; olaylar ve zaman makinesinin gönderdiği (onu bazen farklı koordinatlara da makine göndermişti). 12 Maymun’un asıl dizi konusu yazılan kaynaklarda belirtildiği gibi değil. Asıl olay, tüm zamanların birleşmesi ve hiç yaşlanmadan hep şimdide kalmak. 12 Maymun bir örgüt, istedikleri tek şey ölümsüz olup hep anda yaşamaktı. Bebeklikten bu yaşınıza kadarki tüm anları aynı anda yaşamak. Yaşlanmadan sevdiklerinizle sürekli aynı anda var olmak. İlginç ve fantastik bir arzu ile kandırıyor önce bu fikir.

12 Maymun’u gerçek varsaysak, olaylar sizce nasıl mümkün olurdu? Başlangıç ve sonuç döngüsü!.. Düşünelim…

Can Baba, Davet şiirinde anlatmak istediğim empatiyi yapmış. Kendisinin hallerini tanıyamayacağını düşünmüştü.

“Şunları bir araya toplayayım.
Bir güzel muhabbet edelim” diye düşündüm.

Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten,
ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.

Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.

Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Geldiler.

20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.

Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.

Yatıştırayım dedim.
“Sen karışma moruk” dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.

Evin de içine ettiler.

Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine …

Can Yücel

Peki, tanıyamacağı başka kimselerin halleriyle neler düşünürdü, kesin şimdi bu satırları okusa, küfrederdi. 🙂

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!