Biyografi,  Edebiyat,  Felsefe,  Mitoloji,  Sanat,  Sanat Tarihi,  Şiir

William Blake ile Romantizm Yolculuğu

İngiltere’nin gelmiş geçmiş en iyi sanatçılarından biridir William Blake. Şiirleri, resimleri, gravür çalışmaları, felsefesi ve düşünsel izlediği yollarıyla ışık niteliği taşımakta. Çok sevdiğim şiirleriyle başlayayım, nitekim şiirlerinde imgelemin akıl karşısında öne çıkarılmasında ilk kapsamlı anlatımı Blake şiirlerinde bulunur. İmgelemler onun sanki imzasıydı…

Kaplan!
Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,

Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabildi o korkunç simetrini?
Hangi uzak derinlerde, göklerde
Yandı senin ateşin gözlerinde?
O hangi kanatla yükselebilir?
Hangi el ateşi kavrayabilir?
Ve hangi omuz ve hangi beceri
Kalbinin kaslarını bükebildi?
Ve kalbin çarpmaya başladığında,
Hangi dehşetli el? ayaklar ya da
Neydi çekiç? ya zincir neydi?
Beynin nasıl bir fırın içindeydi?
Neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
Ölümcül korkularını alabilir avcuna?
Yıldızlar mızraklarını aşağıya atınca,
Göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
Güldü mü o, görünce eserini?
Kuzu’yu yaratan mı yarattı seni?
Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabilir o korkunç simetrini?

Kaplan ve Kuzu şiirlerinde, Tanrı’nın yarattıkları olduğunu ve karşıt yönleriyle yazdığını ve hatta, evreni karşıtlıklarıyla kıyasladığını ve bir tümevarıma ulaşmaya çalıştığını sezebilirsiniz. O, tümtanrıcı tanımına ulaşmıştı.

Kuzu
Küçük kuzu seni kim yarattı?
Bilir misin seni kim yarattı?
Kim hayat verdi, ırmak kıyılarında
Ve çayırlarda yiyecek sundu sana;
Sana sevinç giysisini kim verdi,
Tüylü parlak yumuşacık giysiyi;
Sana kim verdi bütün vadileri
Şenlendiren böyle tatlı bir sesi:
Küçük kuzu seni kim yarattı?
Bilir misin seni kim yarattı?
Küçük kuzu söyleyeceğim sana,
Küçük kuzu söyleyeceğim sana:
Senin adınla bilinir kendi de,
Çünkü bir kuzu der o da kendine:
O alçak gönüllü, yumuşak huylu,
O küçücük bir çocuk oldu.
Ben bir çocuğum, kuzusun sen de,
Onun adıyla biliniriz ikimiz de.
Küçük kuzu tanrı seni kutsasın.
Küçük kuzu tanrı seni kutsasın.
‘Nevton tablosunda modern çağın dünyanın sonunu getireceği fikrini bizlere iletmiştir.’

Düşüncelerini baskılayacak bir sistemde olmadığını ve dini rahatça sorguladığına bu şiirle tanık oluyoruz. William Blake büyük bir düşünce insanıydı, bu yüzden felsefi fikirlerini normal bir sisteme karşı görebilirsiniz. En büyük eserlerinden sayılan Cennet ile Cehennemin Evliliği’nde dinin ve kurumların insana giydirdiği örtüleri kaldırmaya çalıştı. Kutsal kitapları çağrıştıran, fakat arkaik söyleme kapılmayıp özgün bir dil yaratarak, geleneksel bakışların ilerisine geçti. O büyük bir mistik vizyonerdi.

“Zindanlar hukukun taşlarından yapılmıştır; kerhaneler dinin tuğlalarından…”

Cennet ile Cehennemin Evliliği kitabından alıntısından sistem üzerine çok düşündüğünü görüyoruz.

1778’de Londra’da oluşmaya başlayan radikal bir aydın çevreye katıldı; orada önde gelen liberal ve cumhuriyetçi kişileri arasında Swedenborg’un oluşturduğu mistik tarikatın bir üyesi olan John Flaxman da vardı. Amerikan kolonilerindeki, yerleşik kilise düzenine karşı çıkan protestan eğilimlere yatkınlık duyan ve İngiliz hükümetinin bu kolonilere karşı uyguladığı baskıcı siyaseti eleştiren bu grup, rahip Anthony Matthew’nm ve radikal yayıncı Joseph Johnson’un evlerinde sürekli toplantılar düzenliyordu. Blake ilk şiir kitabı olan Poetical Sketches’i (Şiir Karalamaları) rahip Matthew ve John Flaxman’ın yardımıyla yayımladı. Poetical Sketches yazarın yirmi yaşından beri yazdığı şiir denemelerini içeriyordu. İmparatorluğa karşı devrimin, akla karşı hayal gücünün, her tür baskıya karşı özgürlüğün felsefesini yaparken, insandaki haz ve sevinç duygularını yüceltti. Milton ve Dante gibi çok sayıda yazar ve şairin kitaplarını resimledi. Lirizmin doruğuna çıktı, felsefenin derinlerine indi, çoğu yerde bu ikisini birbirine yakınlaştırdı. Habil’in cesedini gören Adem ile Havva’dan, Adem ile Havva’yı Raphael ile de resmetti. Bir sürü mitolojik olayı kafasından resmedip, resimlerinde aktarıyordu. Bana göre, ölmeseydi tarihte en az Marks kadar bilinen bir sistem kurucusu da olabilirdi. O sisteme hep karşı ve sistemi eleştirirken insanlara düşündürecek ve hak verdirecek doğru cümleleri kuruyordu. Söylemlerindeki gücü, fırçalarındaki darbeler kadar hissedebiliyorum.

“Aslanla öküz için aynı yasa, ezziyettir bu.”

“Bir sistem yaratmalıyım, yoksa başka bir insanınkine köle olurum.”
Babil Kralı ‘Nabukadnezar’ tablosunda sanki evrimi bize resmetmiş ve resmederken de ilkel insanda ayak tırnaklarına kadar bakarsanız, hayal gücünü de alkışlamak gerekiyor. Kral kibrinin kurbanıydı.

Tablosundan gördüğümüz üzere mistik bir ressamdı. Resme ilk kiliselerde resim çizerek başlamıştı, bu yüzden dini tabloları çok. Bana göre o, dinler tarihinde kendini çok geliştirmişti. Gravür sanatı onun yaşadığı dönmede pek para etmiyor, hatta sanattan bile sayılmıyordu. O, Krallık Resim Akademisine girdikten sonra William Blake, orada Reynolds ile çalıştı ve kendini geliştirmeye devam etti. Heykelci ve desenci Flaxman ve hem etkilendiği hem de etkilediği bir diğer sanatçı Füssli ile orada tanıştı. Kitapları okullarda eğitim müfredatında bulunan, bu büyük sanatçı zamanla resmi bıraktı ve yalnız gravür çizdi, en son 350 adet gravürü bulundu. Günümüzde değerli gravürleri. Kardeşiyle birlikte atolyesini açıp, oradan kitaplarını ve resimlerini satmaya devam ederken de yeni şeyler üretiyordu. Meleklerin önceden geldiği ve ilkel zamanları zamanları resmediyordu. Çirkin ve korkunç görüntüler bazıları. Kardeşi öldükten sonra, onu da resmetti, Michalengelo’dan etkilendiği de eserlerineden görülüyordu. (Bazı sanat tarihçileri ikisi için de dindar olarak bahseder, bazıları da aksini iddia eder, yazdıklarımdan dindarlık adına kiliselerde resim çizmekten yola çıktıklarını düşünüyorum, bu iddiada da bulunan sanat tarihçilerin; ben aksini düşünüyorum.) Sulu boya tekniğini de bu dönemde uyguladı. Kehanetleri de resmetmeye çalışıyor, rüyalarından bazı zaman etkilendiğini de iletiyordu. Eserlerini vaktiyle izlemiş olsaydım, peygamber sanardım. İyi ki başkaları gibi insanları kullanmak yerine, sanat toplum içindir anlayışında yürümüş ve ışıldamıştır. Eserlerinde gördüğünüz üzere o, doğayı resmetmez. Bunun yerine, Tanrı’yı ve sanıldığı üzere kalp gözüyle gördüklerini eserlerinde çizmiştir. Romantizm akımının öncülerinden sanılsa da, o çok büyük sembolist ressamdı. Kim okuduklarını kafasında bu denli güçlü olarak resmedebilirdi ki peki, buradan şu çıkarımı yapabilir miyiz, o bilgiyi çok güzel özümseye biliyordu?!. Ve bir sözünde der ki;

“Yaşayan hiçbir şey kendi başına sadece kendisi için yaşamaz.”

Sanat toplum için yapılırsa, sanat toplumun gelişmesine sebep oluyormuş; bu yazımda yine bu tecrübeye şahit oldum. Sizce de böylesi bir sanatçıdan sonra, İngiltere yenilenmemiş midir?!.
********************************
Yazıma burada son veriyorum ama bilmeyenler için ya da akımları unutanlar için kaynaklar ekleyerek, konu bütünlüğünü de sağlamanıza yardımcı olmak istiyorum.

Klasizme tepki olarak doğan, romantizmi anlamak için öncelikle klasizm sanat akımını anlatan bir kaynak; https://www.turkedebiyati.org/edebiyat_akimlari/klasizm.html

Romantizm sanat akımı;
https://www.edebiyatogretmeni.org/etiket/romantizm-akiminin-ozellikleri/

Sembolizm sanat akımı;
https://www.turkedebiyati.org/edebiyat_akimlari/sembolizm.html

William Blake biyografisi;
https://tr.wikipedia.org/wiki/William_Blake
http://sosyolojisi.com/william-blake-kimdir-hayati-eserleri-hakkinda-bilgi/41573.html

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!