Biyografi,  Siyaset,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

Üç Fidan’la 68 Kuşağı

“Üç kişi bizden, üç kişi sizden…”;

Süleyman Demirel, bu sözleri söyledikten sonra mecliste birçok idam kararının çoğu hapse çevrilmiş, lakin üç kurban seçilmişti. Bildiğiniz üzere o Üç Fidan acısı ilk kez bu şekilde hukuk bulacaktı.

Onlardan olan üç kişi; 1961 yılında idam edilen 10 yıl Başbakanlık yapan Adnan Menderes (dönemindeki ülkemize hataları dışında da 43 kişinin idam kararını veren zat), Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’dı.

Kısasa kısas, olamazdı bu! Tarihe en büyük hatalardan biri olarak yazılmıştı. 323 milletvekilinin katıldığı oturumda, 273’ü kabul etmişti idamlarını (Bu 273 kişinin arasında Kemalist olduğu ne kadar iddia edilebilinir, bana göre bir tane bile yoktu!) 273 kişinin hangisi tarihte isim bıraktı, hiçbiri değil mi; ama Üç Fidan insanlıkları ve acılarıyla tarihimizde iz bıraktı.

“Atatürk’e bağlılık nöbeti” 1 Nisan 1966;

Herkes onları Atatürk’ün heykellerini namaz kılıp taşlayanlara karşın, Atatürk heykellerinin baş uçlarında geceleri nöbet tutan, vatansever gençler olarak tanındılar. Devlet yönetimi, siyasal kararlarıyla Atatürk’ün kurduğu sistemden çok uzaklaşıyordu. Kurtuluş Savaşı destanına ve askerlerimize umut besleyen bu gençler, örgütlenerek birbirlerini aydınlatıyor, yeni guruplar oluşturuyorlardı. Üniversitelerde artan Amerikan akademisyenlere verdiği cevapla hala taktir edilen Sinan Cemgil, Yankee go home, diyerek altın harflerle milliyetçiliğini göstermişti. Amerikalılar eğitim sistemimizi değiştirmeye çalışıyor, bir yandan da ülkemizi sömürmeye başlamışlardı. Her geçen gün Türkiye her alanda gerilemeye başlamış, Cumhuriyet ödevlerini yerine getirmek pahasına canlarını ortaya koymaları, bu öğrenci gençlerin unutulmaz destanı yazmalarına sebep olmuştur.

Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü;

Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü‘nü planladılar. (Bu konudaki yazımı tıklayarak, okuyabilirsiniz.)

Her şey yürüyüşle başladı, Mahir Çayan öncü olduğu (SBF) örgütle ile karar aldı ve 24 genç Samsun’dan Ankara’ya yürüyerek, Atatürk’e çelenk götürerek yürüyüşlerini tamamlayacaklardı. Sonucu biliyorsunuz, yürüyüşte engellendikleri yetmediği gibi, üzerine de anayasal düzeni silah zoruyla yıkmaktan yargılandıkları yetmezmiş gibi, idamları istenmişti. Nitekim, çoğu katledilen bu gençlerden üçü de dar ağaçlarında hayata veda ettiler.

Biraz olaya duygusallıktan uzaklaşıp, düşman gözüyle bakarsak; yine de hak verecek yer bulamıyoruz değil mi? Silah yoktu, nasıl bu şekilde suçlanabilmişlerdi?!.

Mustafa Kemal’i yargılıyorsunuz burada diyen Gezmiş, haklı söylemişti. Mustafa Kemal ideolojisine, aykırı durumların karşısında duran gençlerin yargılanmasının, başka tanımı bana göre de yoktu.

Gençlerin nefsi müdafasından önce, hakkı müdafa ve hatta, vatanı müdafa olduğunu ne zaman kurbağalara anlatabileceğiz. Devrimlerin şiddetini, belki de toplumsal nefsi müdafalar belirliyordur. Ezilenler ne kadar çok birleşirse, o kadar başarı da mantıken açıklanabilir. Halka yapılan dayatmalar, belirleyici unsur olarak ilk tepkiye hazırlık sağlıyor.

Bu gençlerimiz, yeni bir rejim istiyorlardı; çünkü Cumhuriyet sistemi istismar edilmiş, iktidar yanlış yönde yürüyebiliyor, halkı yok sayıyordu. Öncü örgüt liderleri, yeni siyasal rejim Türkiye için ne olmalı diye düşünerek, teoriler hazırlıyordu. En çok taktir edileni Mahir Çayan olmuştu. O, Kemalist Türk Milliyetçiliği ile ilk siyasal görüşünü iletip, Siyasal Bilimleri okumaya başladıktan sonra da sürekli olarak değişen fikirleriyle ileriye giden bir bilgeydi ki herkes, ona ‘hoca’ dedi.

Teoriler var ama arena yoktu, askerden güzel bir ihtilal bekleyip, her türlü halkın sıkıntısında da ses olmaya çalışıyorlardı. İşçilerin hakkı mı yenildi, onlar protestoya gitti; köylüler eziliyordu, onlar köylüleri uyandırmaya çalışıyordu; üretimin azalmasında ve üretemediklerimiz de yine onlar ses verip, istedikleri gerekenleri söylüyorlardı. Çünkü, ütopyalarında Bağımsız Türkiye vardı.

Bağımsız Türkiye, atalarımızdan kalan en büyük miras hakkımız. Lakin, bağımsız olmanın şu an ne zenginlik olduğunu bilmeyen kurbağalar, özelleştirme adı altında devletin kurum ve zenginlikleri satılırken, adeta mutlu olan, demokratik oy çokluğundaki nüfusla, artık hayalini kuramadığımız, emperyallere bağımlı Türkiye olduk.

68 Kuşağında hayatlarını feda eden gençler, sevdiklerini, hayallerini, kişisel umutlarını feda ettiler; inanın yürüyüşün başarılı olma garantisi yoktu ve inanın ateşli yola küçük bir umutla girmişlerdi.

Son olarak, vatan için yürüyerek başladıkları yolda, bir yerden sonra arkadaşlarının canını kurtarma pahasına, son anlarında bazıları; halktan umudunu kesip, cezaevlerindeki dostlarını kurtarma adına canlarını verip, katledildiler. Özetle, emperyaller ezilenleri devrim arzularından hızla ezdirdi. Halkın çocuklarını, halkın çocuklarına kırdırdı…! Biz kaybettik, biz yas tutarken onlar paramızı ceplerine attı.

1938’den beri yalnız Atatürk uykusuna dalmadı; 1938’den sonra Türkiye de uyudu ve bir daha uyanmadı. Daha kaç çocuk feda edilecek de bu ülke uyanacak, inanın umutsuzlaşıyorum. Yüzlerce şehitler verdik, hala uyuyor millet!

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın biyografilerini Twitter hesabımda dostlarımla irdelemiştik. Bu tweet zincir başlığımızı ekliyorum. Bu sebeple yeniden biyografik çalışma yapmadım. Çok geniş irdelemiştim ve dostlar da irdelemişlerdi.

Ruhları şad olsun, sevgi, saygı ve hasretle anıyorum her birini. Son olsun gençlerin katledilişleri, son olsun artık! Yaralı halkım, acıya alışmak değil, mutlu ve sağlıklı yaşlanmaya alışsın. Bağımsız Türkiye kaderimiz olsun, motorlarını maviliklere sürsün çocuklar, toprak altına gitmesinler gencecik. Umutlarımızın gerçekleştiği yarınlarda yaşamak ümidiyle… Sol yanınıza iyi bakın, o birleştirici o şefkatli tarafınızdır.

Twitter kullanmayan ve okumakta bu zinciri olan okurlar için de Üç Fidan’ın biyografilerini başka kaynaklardan aktarıyorum.

***

Deniz Gezmiş;

Deniz Gezmiş, 27 Şubat 1947’de Ankara’nın Ayaş ilçesinde doğdu. Annesi ve babasının öğretmen olması nedeniyle ilk ve ortaöğremini Sivas’ta yaptı.

Ardından liseyi İstanbul’da okudu. 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi’nin Üsküdar ilçe başkanlığına aday oldu. Deniz Gezmiş henüz lise yıllarındayken tanıştığı sol görüş ile genç yaşta kendini eylemlerin ortasında buldu. 31 Ağustos 1966 tarihinde Ankara’dan İstanbul’a yürüyen Çorum Belediyesi temizlik işçilerinin, Taksim Anıtı’na çelenk koymaları sırasında Türk-iş yöneticilerini protesto eden grupla beraber yaptığı eylem sonucunda tutuklanarak gözlatına alındı. Bu olay Deniz Gezmiş‘in ilk gözaltına alınmasıydı.

Deniz Gezmiş 1966 yılının Kasım ayında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. Ardından 19 Ocak 1967’de Türkiye Milli Talebe Fedarsayonu’nunda çıkan olaylarda arkadaşları ile gözaltına alındı ancak kısa bir süre sonra serbest bırakıldı. 22 Kasım 1967’de ise öğrenci örgütlerinin düzenleddiği Kıbrıs Mitingi sırasında Aşık İhsani ile birlikte ABD bayrağının yakılması nedeniyle tekrar gözaltına alındı.

30 Ocak 1968’de hukuk fakültesindeki arkadaları ile birlikte Devrimci Hukuklular Örgütü’nü kurdu ve hemen ardından 7 Mart 1968’de İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi konferans salonunda düzenlenen AIESEC genel kurul toplantısında konuşma yapan devlet bakanı Seyfi Öztürk’ü protesto ettiği için bir kez daha tutuklandı. 2 Mayıs 1968’e kadar tutuklu kalan Deniz Gezmiş, yargılandı ancak beraat etti.

12 Haziran 1968’de İstanbul Üniversitesi’nin işgal edilmesinde önderlik etti. İşgal Konseyi adı verilen grupun lideri olarak Baltalimanı’nda yapılan görüşmelere katılan Deniz Gezmiş, öğrenci haklarının elde edilmesinde etkili oldu. 30 Temmuz’da 6. Filo’nun İstanbul’a girişini protesto etmek suçundan tutuklandı.

Deniz Gezmiş, Milli Demokratik Devrim görüşünün öğrenciler arasında yayılmasında etkili oldu. 1968 yılında yapılan öğrenci eylemlerinde Cihan Alptekin, Mustafa Lütfi Kıyıcı, Mustafa İlker Gürkan, Cevat Ercişli, Selahattin Okur, Saim Kurul ve Erim Süerkan ile birlikte Devrimci Öğrenci Birliği’ni kurdu. Ardından 1 Kasım 1968’de Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı’nın da içinde bulunduğu AÜTB, DÖB ve ODTÜÖB’nin de içinde bulunduğu “Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü”‘nü düzenledi. 28 Kasım 1968’de ABD büyükelçisinin İstanbul’a gelişini prototesto etmek amacıyla düzenlenen eylemde tutuklandı ancak tekrar serbers bırakıldı.

Deniz Gezmiş bu dönemde 2-3 aylık tutuklanma süreçleri geçirdi. 16 Mart 1969’da İstanbul Üniversitesi’nde düzenlediği öğrenci hareketleri nedeniyle 19 Mart’ta tutuklandı ve 3 Nisan’a kadar tutukluluğu devam etti. Ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinin düzenlediği protesto gösterilerine önderlik etti. Çıkan çatışmalarda yaralandı. 23 Haziran 1969’da TMGT’nin toplsndığı 1. Devrimci Miliyetçi Gençlik Kurultayı’nsa FKF Genel Başkanı Yusuf Küpeli ile birlikte bir program hazırladıktan sonra hakkında tutuklama kararının olmasından dolayı Filistin’e kaçtı.

1 Eylül 1969’a kadar Filistin’de kaldı. Bu dönemde üniversiteyi işgalden dolayı Hukuk Fakültesin’den atıldı. 23 Eylül 1969’da hukuk fakültesinde olduğu bir sıra polis tarafından yakalarak gözaltına alında da 25 Kasım’da serbest bırakıldı. Ardından Yıldız Devlet ve Mühendislik Akademisi’nde Battal Mehetoğlu’nun sağcılar tarafından öldürülmesi olayında okulda yapılan aratırmalarda Deniz Gezmiş‘e ait olduğu önesürülen silahların ele geçirlmesi üzerine hakkında tekrar tutuklama kararı çıkarıldı. 20 Aralık 1969’da tutuklanan Deniz Gezmiş, 18 Eylül 1970’e kadar hapis yattı.

Hapisten çıkmasından sonra öğrenci hareketlerinden uzaklaştı ve Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan’la birlikte Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nu kurdu. Türkiye’de silahlı mücedele veren ilk siyasi örgüt olan THKO, bağımsız ve demokratik bir Türkiye için mücadele yürürttü. Sosyalist gençliğin katıldığı bu örgüt Hüseyin İnan, Sinan Cemgil, Yusuf Aslan, Alparslan Özdoğan, Deniz Gezmiş ve Cihan Alptekin tarafından kurulmuştu. Bir takım eylemlerden sonra 4 Mart 1971’de yayınlanan bir bildiri ile örgüt kamuoyuna tanıtıldı.

Kadir Manga ve Alparslan Özdoğan’nın Nurhak’ta, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna’nın Kızıldere’de öldürülmesinden sonra Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan‘nın idamıyla bu örgüt dağıldı.

Deniz Gezmiş, 11 Ocak 1971’de Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu adına Ankara İş Bankası, Emek Şubesi’nin soygununda yeraldı. Bu sırada Deniz Gezmiş hakkında tutuklama kararı çıkarılmıştı ve polisten kaçmaktaydı. 1971 yılında gerçekleşen 12 Mart darbesinin hemen ardından Yusuf Aslan ile birlikte Sivas’a giderken motorsikletlerinin bozulmasıyla gelen ihbarla 16 Kasım 1971’de tutuklandı. Gemenek’te yakalandıktan sonra Kayseri’ye getirildi. Ardından Ankara’ya o dönem içişleri bakanı olan Haldun Menteşeoğlu’na götürüldü.

16 Temmuz 1971’de Sıkıyönetim Mahkemesi, Altındağ Veteriner Okulu binasında Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığındaki, Baki Tuğ savcılığında toplandı. 9 Ekim 1971’de son bulan mahkeme’de TCK’nın 146. maddesinin ihlali gerekçesiyşe 9 Ekim 1971’de idama mahkum edildi. 6 Mayıs 1972 tarihinde Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ile birlikte saat 1.00-3.00 arasında Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde idam edildi.

Deniz Gezmiş‘in son istekleri hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Yazar Erdal Öz’ün yaptığı görüşmlerde en son olarak Rodrigo’nun Aranjuez Konçertosunu dinlemek ve bir bardak çay içmek istediği geçse de avukatı bunu doğrulamamıştır. Ancak ölümünden sonra kendisi gibi devrimci arkadaşı Taylan Özgür’ün yanına gömülmek istediği babasına yazdığı mektupta yerlamaktadır.

Deniz Gezmiş’in babasına yazdığı son mektup…

“Baba,
Mektup elinize geçtiğinde ben aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil Türkiye’de yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara’da 1969’da ölen arkadaşım Taylan Özgür’ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul’a götürmeye kalkma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.
Oğlun Deniz Gezmiş. Merkez Cezaevi”

Kaynak; https://www.sozcu.com.tr/2014/gundem/deniz-gezmis-kimdir-deniz-gezmisin-hayati-503292/

***

Hüseyin İnan;

Hüseyin İnan (d. 1949Bozhüyük – ö. 6 Mayıs 1972UlucanlarAltındağ), Kürt asıllı[1] Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu kurucularından olan ve 1972 yılında idam edilen sosyalist devrimci.

Hüseyin İnan, 1949’da Sivas Gürün ilçesine bağlı Bozhöyük köyünde doğdu. İlk ve orta okulu Sarız’da, liseyi Kayseri‘de okudu.

1966‘da ODTÜ İdari Bilimler Bölümü’ne kayıt oldu. Sosyalist Fikir Kulübü (SFK) ve bu derneğin bağlı olduğu Dev-Genç‘e üye oldu. Aynı dönemde, TİP‘e de üye oldu. Gerek İstanbul ve Ankara, gerek İzmir ve diğer illerdeki anti-emperyalist eylemlere aktif rol aldı; ABD 6. Filo’suna yönelik eylemin düzenleyicilerinden oldu. Toprak işgalleri gibi kırsal yörelerdeki etkinliklerde yer aldı. 19661967 öğretim yılında, gerçeklesen ODTÜ Hazırlık boykotunun örgütlenmesine önderlik etti.

Hüseyin İnan, 1968‘de, TİP ve daha sonra MDD içindeki ayrılıklarda, giderek belirginleşen gizli ve dar örgüt fikri doğrultusunda çekirdek bir grup oluşturup, kir gerillası yoluyla anti-emperyalist mücadele verme düşüncesini geliştirmeye çalıştı. MDD fikrinden hiçbir zaman taviz vermemiş olsa da, fikri mücadeleden silahlı mücadele yoluna doğru saptı.

Ankara‘da, özellikle ODTÜ öğrencisi olan ve önderliğini Sinan Cemgil ile birlikte Hüseyin İnan’ın yaptığı grup, Türk sosyalizm tarihinin ilk silahlı örgütü olan THKO‘nun çekirdek kadrosunu oluşturdu. Aynı yıl İdari Bilimler Fakültesi’nden çıkartılan Hüseyin İnan, sonrasında Sinan CemgilDeniz Gezmiş ve Yusuf Aslan‘la birlikte paylaşacağı, ODTÜ Birinci Yurt’ta 201-202 numaralı odada kalmaya devam etti. 14 Ekim 1969‘da, THKO’nun bu nüvesini oluşturan grup ile birlikte Suriye üzerinden Ürdün‘e, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün askeri kanadı olan El Fetih‘in gerilla eğitim kamplarına gitti. Burada aldıkları eğitimin ardından bir süre İsrail‘e karşı yapılan kimi eylem ve karakol baskınlarında görev aldı.

Şubat 1970‘te Türkiye‘ye geri döndüğünde, DiyarbakırGaziantep yolunda bir otobüste yakalandı. Diyarbakır’da devam eden yargılama sonunda, Ekim 1970‘te tahliye oldu.

İlk yakalanışı ve serbest kalması

El-Fetih kamplarında yaptıkları yirmi günlük bir eğitimden sonra Hüseyin ve 15 arkadaşı, 1 Şubat 1970 Pazar günü, Suriye sınırından gizlice Türkiye‘ye girer. Grubun bir Diyarbakır‘a gelir. İnan, Alpaslan Özdoğan ve Mustafa Yalçıner‘le birlikte, yanlarında getirdikleri silahları Diyarbakır surlarına gömer. Daha sonra Diyarbakır Tıp Fakültesi önünde buluşmak için anlaşılır. Fakat Tıp Fakültesi önüne geldiklerinde fakültenin polis tarafından basılmış olduğunu gören Hüseyin, Alp ve Yalçıner, Adana‘ya gitmek için Diyarbakır dışından bir benzin istasyonunda otobüse biner. Hüseyin ile Alp, yan yana koltuklara, Yalçıner tek başına oturur.[kaynak belirtilmeli]

Otobüs, Gaziantep yakınlarında bir yerde jandarmalar tarafından durdurularak aranır. Hüseyin ile Alp, yan yana koltuklarda oturduğu için gözaltına alınır. Yalçıner, şans eseri kurtulur ve Adana‘ya gelir. Yalçıner, daha sonra Ankara‘ya gider. Müfit Özdeş, Teoman Ermete ve Atilla Keskin ise Malatya’da tren garında yakalanır. Sonuçta, yakalananlardan Hüseyin İnan, Atilla Keskin, Teoman Ermete, Müfit Özdeş, Ercan Enç, Alpaslan Özüdoğru, Hamit Yakup, Ahmet Tuncer Sümer, Kadir Manga, Ali Tenk, Bahtiyar Emanet tutuklanır ve Diyarbakır Tutukevi’ne konur. Filistin‘den dönenlerden Mustafa Yalçıner, Ahmet Erdoğan ve diğer 3 kişi, yakalanamaz. Fakat yakalananların Emniyet’te verdiği ifade nedeniyle Mustafa Yalçıner ile Ahmet Erdoğan, gıyabi tevkif kararı ile aranmaya başlanır.

Kendilerine isnat edilen suç Filistin‘de aldıkları gerilla eğitimi ile alakalıdır. Mahkemenin Dışişleri Bakanlığı’ndan talep ettiği, konu ile ilgili bilirkişi raporunda, Bakanlığın, El-Fetih örgütü hakkında sosyalist bir örgüt olarak değil, “Milliyetçi bir Arap örgütü” olarak görüş bildirmesi sayesinde aynı yılın Ekim ayında serbest bırakılırlar.

İkinci yakalanışı ve idamı

Hüseyin İnan serbest kalmasını takiben yeniden Ankara‘ya döndüğünde kafasındaki kır gerillası fikri iyice berraklaşır. Benzeri düşünceler taşıyan ve aynı eylem çizgisini benimseyen, başlarında Deniz Gezmiş’in yer aldığı İstanbul grubuyla bir araya gelerek THKO’yu kurma kararı alırlar. Bu karar üzerine Deniz Gezmiş, son kez ayrıldığı İstanbul‘dan, Ankara‘ya gelir.

Deniz GezmişSinan Cemgil ve Cihan Alptekin‘in de kuruluşunda yer aldığı THKO’nun öncü teorisyeni olur. Bu, diğerleri tarafından lider olarak kabul edilmesini beraberinde getirir. Sadece teorisyenlikle sınırlı kalmaz ve THKO’nun tüm silahlı eylemlerinin bizzat içerisinde yer alır. 29 Aralık 1970’te,4 Dev-Genç üyelerinden İlker Mansuroğlu’nun öldürülmesi üzerine, THKO’nun örgüt olarak ilk kez ismini kullandığı Kavaklıdere Polis Karakolu’nun kurşunlanması, 1 Ocak 1971’de Türkiye İş Bankası Emek Şubesi soygunu, Amerikan askeri tesislerinin basılarak önce bir, daha sonra dört Amerikalı askerin kaçırılması eylemlerinde bulunur.

23 Mart 1971‘de Kayseri‘nin Pınarbaşı ilçesinde düştükleri pusuda THKO’lu bir diğer militan, Mehmet Nakiboğlu’yla beraber yakalanır.

Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan‘la Ankara 1. No’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi tarafından 9 Ekim 1971’de idama mahkûm olur. İdamların önlenmesi için gerek Meclis’te, gerek kamuoyunda ve gerekse örgüt arkadaşları tarafından çeşitli girişimlerde bulunulmasına rağmen Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş‘le birlikte 6 Mayıs 1972‘de idam edildi. Son sözleri “Ben şahsî hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım. Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm” olmuştur.[2]

Mezarı, Ankara/Karşıyaka Mezarlığının L/17 parselinde bulunmaktadır.

Kaynak;https://tr.wikipedia.org/wiki/H%C3%BCseyin_%C4%B0nan

Ailesine yazdığı mektup:

Babama, anneme, kardeşlerime ve yakın akrabalarıma,
Söyleyecek fazla söz bulamıyorum.
Bir insanın sonunda karşılaşacağı tabii sonuç, bildiğiniz sebeplerden dolayı erken karşıma çıktı.
Üzüntü ve acınızı tahmin ediyorum.
İleride durumumu çok daha iyi anlayacağınız inancındayım.
Metin olunuz.
Üzüntü ve acılarınızı unutmaya çalışınız.
Bütün varlığımla hepinize kucak dolusu selamlar sevgiler!..
Yazılacak çok şey var, fakat hem mümkün değil, hem de sırası değil…
Candan selamlar.

HÜSEYİN İNAN
İmza

İmza

* Mektup elyazısıyla yazılmış, bir zarfa konulmuş ve postalanacakmış gibi üstüne bir liralık da pul yapıştırılmış. Hüseyin’in bu mektubu asılmadan az önce yazdığı anlaşılıyor.

Kaynak
Erdal Öz – Gülünün Solduğu Akşam

***

Yusuf Aslan;

Yusuf Aslan (d. 1947KuşsarayAydıncıkYozgat – ö. 6 Mayıs 1972UlucanlarAltındağAnkara), Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu kurucularından olan ve 1972 yılında idam edilen Çerkes[1] asıllı Türk sosyalist devrimci. Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan‘la birlikte idam edilmiştir.

Yozgat Kuşsaray köyünde doğmuştur. 1966‘da ODTÜ‘ye girdi. ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü’nün üyesi oldu, Dev-Genç içinde çalışmaya başladı. Bu dönemden itibaren önce hazırlık okulunda, sonra da mühendislik fakültesinde patlak veren boykotların ve hemen ardından ODTÜ işgalinin önde gelen örgütçülerinden oldu.

1969 yılında arkadaşlarıyla birlikte Filistin‘e gitti. Burada helikopter ve uçak pilotluğunu öğrendi.[kaynak belirtilmeli]

Yusuf Aslan 16 Mart 1971 Salı günü[2]Deniz Gezmiş‘le birlikte Nurhak‘a dağdaki gerilla grubuna katılmaya giderken, Sivas Şarkışla‘da yaralı olarak yakalandı. Sıkıyönetim Mahkemeleri‘nde yargılandı. 6 Mayıs 1972‘de Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan‘la birlikte asılarak idam edildi. Son sözleri “Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika’nın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!” olmuştur.[3]

Mezarı L/17 Ankara Karşıyaka Mezarlığı‘nda bulunmaktadır.

Kaynak;https://tr.wikipedia.org/wiki/Yusuf_Aslan

Ailesine mektubu:

2.5.1972 – Salı

Sevgili babacığım,

Bu mektubu aldığın zaman ben ebediyyen bu dünyadan göç etmiş olacağım. Ne kadar sarsılacağını tahmin ediyorum. Bir buçuk seneden beri, benim yüzümden nasıl üzüntü içinde olduğunuz malum. Bu son olayı da metanetle karşılamanızı sadece dileyebiliyorum.

Babacığım, bu olayda da annemin ve Yücel’in senin tesellilerine ve desteklerine ihtiyaçları çok. Bunun için ne kadar metin olursan hem senin sağlığın için hem de onlar için o kadar iyi olur. Elbette ki, yıllarca emek verip yetiştirdiğin bir oğulun bir günde öldürülmesi, kolay göğüslenecek bir olay değildir. Fakat siz benim ne için, kimlere karşı mücadele verdiğimi biliyorsunuz. Ben bu açıdan rahat ve vicdan huzuru içinde gidiyorum. Sizlerin de bu bakımdan rahat ve huzur içinde olduğunuzu ve olacağınızı biliyorum.

Babacığım, annemin ve Yücel’in senin desteklerine muhtaç olduklarını yukarıda söylemiştim. Onları rahat ettirmek için bütün gücünü kullanacağından zaten eminim. Babacığım, burada şunu ilave edeyim ki, Yücel’in hastalığından kendimi sorumlu hissediyorum. Yücel için her şeyinizi ortaya koyacağınız konusunda da kuşkum yok. Ablamlar için söyleyeceğim: fazla üzülmesinler, olayın sarsıntıları geçtikten sonra normal hayatlarını devam ettirsinler. Mehtap’a ne diyeyim… Benim için her zaman bol bol öpün.

Babacığım, cezaevinde kalan arkadaşları ara sıra yoklarsan, hallerini hatırlarını sorarsan çok memnun olurum. Her birisi oğlun sayılır. Dışarıda bizler için uğraşan dostlarımı ve dostlarını hiçbir zaman unutmayacağını biliyorum.

Mektubum burda biterken sizi, annemi, Yücel’i, ablamı, Aziz Abiyi, Mehtap’ı hasretle kucaklarım babacığım… Sağlıcakla kalın.

Hoşçakalın
T. YUSUF ASLAN
İmza

Not: Akrabalara da bir mektup yazdım. Fakat belki vermeyebilirler.

* Mektup elyazısıyla yazılmıştır. Akrabalarına yazdığı ikinci mektup babasına verilmemiştir. Yusuf’un her iki mektubu da, Mamak Cezaevi’nde üç gece önce yazdığı anlaşılıyor.

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!