Deneme,  Güncel - Aktüalite,  Kitaplar,  Siyaset,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

Sedat Peker’e İkinci Mektup

Sayın Sedat Peker,
20 Mayıs 2021’de size göndermiş olduğum mektuba, sosyal medyadaki Facebook sayfamda bugüne kadar 7 bin 386 Beğeni geldi, 5 bin 923 kişi tarafından Paylaşıldı ve Bin 224 kişi yorum yazdı.

Eski emniyet müdürleri, emekli yargıçlar, çok sayıda emekli öğretmen telefon ederek beni kutladılar, teşekkür ettiler.

Mektubumu okuyan, Trabzon’da sizin çok yakın akrabanız olduğunu söyleyip adını da veren, “Kabadayı” unvanıyla bilindiğini vurgulayan bir kişi de telefonla aradı, dakikalarca konuştuk. Beni yazımdan dolayı kutladı, sizi sahiplenmedi!

Yalnız bir gün içinde telefonuma 186 mesaj geldi, hepsi kutlama ve teşekkür ifadeleriydi.

Demem şu ki, mektubumu okuyan binlerce kişiden bir kişi dahi size sevgi, duygudaşlık gösteren tek bir sözcük etmedi!

Sayın Sedat Peker,
Önce boynunuzda bir Zülfikâr gerdanlığı gördük. Daha sonra Zülfikâr’ı, konuşmalarınızı yaptığınız odanı çeşitli yerlerine özenle yerleştirmiş olduğunuzu izledik.

Zülfikâr; Hz. Ali’nin çatal şeklinde iki başlı kılcının adıdır.

Siz, Zülfikâr’ı öne çıkararak Alevi yurttaşlarımıza şirin görünmeye mi çalışıyorsunuz?

Aleviler; insan hak ve özgürlüklerinden yana, yürekleri barış ve sevgi dolu, zeki insanlardır. Yapay davranışları hemen fark ederler!

Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’den günümüze kadar gelen süreçte, Anadolu’da en ağır zulme uğrayan toplum Aleviler olmuştur.

19 Aralık-26 Aralık 1978’de Kahramanmaraş’ta yedi gün süren olaylarda, sözde milliyetçi militanlar ve dinci yobazlar Alevilere saldırdı. Çocuklar ve gebe kadınlar dahil 107 Alevi katledildi. Alevilerin oturdukları evler ve iş yerleri yakıldı.

27 Mayıs 1980 günü Çorum’da, Ülkü Ocakları, İslami gençlik örgütü ve bunları destekleyen polis Alevilere saldırdı.

Saldırılar üç ay sürdü. 57 Alevi öldürüldü, 350 Alevi yaralandı.

Sayın Sedat Peker,
Maraş Alevi Katliamı ve Çorum Alevi Katliamı sırasında siz henüz küçük bir çocuktunuz. Ancak şimdi kısaca anlatacağım, Sivas Madımak Oteli Katliamı sırasında 22 yaşında bıçkın bir delikanlı, bir vatan fedaisi, bir serdengeçti, bir vatan delisiydiniz!

2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta düzenlenen Pir Sultan Abdal şenlikleri sırasında, Radikal İslamcı denilen bir yobaz sürüsü Madımak Oteli’ni yaktı!

İşte, o sırada siz, elinizde Zülfikâr, “Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali” diye haykırarak neden meydana fırlamadınız, “Biz bu vatanın fedaileriz!” diyerek kükreyip yobaz sürüsünün üzerine yürümediniz?

Alevi 33 yazar, ozan, düşünür ve 2 otel görevlisi cayır cayır yanarken siz neredeydiniz?

Sayın Sedat Peker,
Günümüz medyasındaki bazı gazetecilerin adını da vererek çok ağır sözler söylediniz, hakaretler yağdırdınız.

Onlardan gık çıkar mı, hiç sanmam!

Ancak size bir gerçeği hatırlatmak isterim. Medyanın çapını ortaya koyan ilk kişi siz değilsiniz!
Anlatayım.

“Recep Abiniz” 5 Ağustos 2012 Pazar günkü parti kongresinde şunları söyledi:

“Bir de akbabalar var. Medyada kampanya yürütenler var. Siyaset yürütenler var. Ya siz kimsiniz? Daha düne kadar birileri karşısında hazır ola geçip selam çakıp aldığınız emir doğrultusunda köşe yazısı yazıyordunuz. Daha düne kadar üniformalılar sizi arayıp yazdıklarınızdan dolayı sizi azarlıyordu. Bunları bu tasmalarından kurtaran biz olduk. Ama bu tasma dün ulusaldı. Bugün terfi ettiler, uluslar arası tasmaları boyunlarına taktılar…”

Bu öykünün sonunu ben anlatayım.

“Recep Abiniz” tüm tasmalı yazarları ve televizyoncuları Saray’a bağladı!

İşte bu nedenledir ki, 400’e yakın Vatan Satıcısının tek tek adlarını ve sattıkları Vatan Varlıklarının listelerini verdiğim “VATANI SATANLAR” adlı kitabımdan tek bir tasmalı yazar ve televizyoncu söz etmedi! Bu kitabımın ellerini yakacağını, dudaklarını çatlatacağını çok iyi biliyorlardı!

Tasmalı yazarların bu tavrını anlayabiliyorum, ancak toplumda Atatürkçü, Halkçı, Devrimci, Ulusalcı, Solcu ve Korkusuz olarak ünlenen yazarların da “VATANI SATANLAR” kitabımdan korkup geri durmalarını anlayamıyorum! Kim bilir, belki onların da bilmediğimiz bağlantıları, hesapları vardır, onları da bir gün yine siz açıklarsınız!

Sayın Sedat Peker,
Günümüz medyasındaki bazı gazetecileri, adlarını da vererek çok ağır sıfatlarla afişe etmeniz, bir araştırmacı yazar olarak benim için yeni bir haber değildi!

İlk basımı bundan 10 yıl önce, Ocak 2011’de yapılan “İĞFAL” adlı kitabımda Avrupa Birliği’nden hibe alan gazetecileri tek tek okurlarımın önüne koydum! Hibe, karşılıksız para demektir. Kim kime karşılıksız para verir? Hıristiyan AB’nin Müslüman Türklere karşılıksız para verdiği yalanını kim yutar?

Hibe karşılığı “İĞFAL” edilen gazeteciler daha sonra Saray’ın “tasmalı gazetecileri” oldular…

Sayın Sedat Peker,
Mafya yapılanması ile ilgili bildiğimiz bir temel bilgi var. Her Mafya örgütünün bir “Baba”sı oluyor. Bunu, Marlon Brando’nun canlandırdığı “BABA” filminde görmüştük.

Baba’nın üzerinde hiçbir güç yoktur! Baba’nın emirleri tartışmasız uygulanır.

Sizin “Recep Abi” dediğiniz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a çok sayıda yandaşı “Reis” diyor.

Reis’in üzerinde bir güç yoktur, olmamalıdır, değil mi?

Oysa gerçek böyle değil!

“VATANI SATANLAR” kitabımda ayrıntılarıyla anlattım. Burada kısaca özetleyeyim.

Erdoğan, şu sarsıcı itirafta bulunmuştu:

“Ben gerekiyorsa şu mücadeleyi verirken, eğer benim EMİR KOMUTA MERKEZİM bana ‘papaz elbisesi giyeceksin’ diyorsa, papaz elbisesini giyer bu şekilde gider görevimi yaparım.

Recep Tayyip Erdoğan, çok açık ve net bir biçimde itiraf ediyor: Benim bir “EMİR KOMUTA MERKEZİM VAR” diyor!

Demek ki sizin “Recep Abiniz”in de emir aldığı “Ağabeyleri” varmış!

Bugüne kadar Saray’ın Tasmalı gazetecilerinden hiçbiri, Erdoğan’a ‘Efendim, Emir Komuta Merkeziniz nerede, kimlerden oluşuyor?’ sorusunu soramadı!

Sayın Sedat Peker, vatan sevdalısı bir serdengeçti olarak, “Recep Abinize”, Emir Komuta Merkezi’nin yurt içinde mi yoksa yurt dışında mı olduğunu sorar mısınız? Bu Emir Komuta Merkezi’nde kimlerin olduğunu öğrenebilir misiniz?

Sayın Sedat Peker,
Uyuşturucu kaçakçılığı ve ticareti konusuna ayrıntılı olarak girdiniz.

‘Kokain ticareti rotasının Kolombiya’dan Venezuela’ya döndüğünü, eski başbakanlardan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın da yeni bir uyuşturucu güzergâhı oluşturmak için bu yılın başında Venezuela’ya gittiğini’

söylediniz.

Anlattıklarınızla, Erkam Yıldırım’ın uluslar arası kokain sevkiyatının içinde olduğu iddiasında bulunuyordunuz.

Bu iddialarınız hiç kuşkusuz büyük sarsıntıya neden olacak niteliktedir.

Erkam Yıldırım’ın babası, eski başbakanlardan Binali Yıldırım’ın, VATANI SATANLAR kitabımda bir “Vatan Satıcısı” olduğunu yazdım. Binali Yıldırım, Vatanın Varlıklarını “özelleştirme” adı altında yerli ve yabancılara peşkeş çekmişti!

Sizce, Vatan Satıcılığı, Kokain Satıcılığından daha az mı önemliydi?

Sizin verdiğiniz bilgilerden sonra ayaklananlar, Vatanın Satıldığı bilgisinden sonra neden kıllarını kıpırdatmadılar?

Sayın Sedat Peker,
Kıbrıs’la ilgili bir öykü anlattınız! Birileri size gelmişler, Kıbrıs’ta bir adam var, bu adam Kıbrıs’ı Rumlara satmak istiyor, demişler. Bu adamı ortadan kaldırmak için sizden yardım istemişler, siz de kardeşiniz Atilla Peker’i önermişsiniz…

Kıbrıs’ı; resmi hiçbir görevi bulunmayan, Kıbrıs’ın Uğur Mumcu’su diye anılan dürüst ve onurlu bir gazeteci mi Rumlara satacaktı? Sizin bu palavraya inanmış olacağınızı hiç sanmıyorum!

Ancak, Kıbrıs gerçekten Rumlara verildi!

Size, Kıbrıs’ı Rumlara kimin verdiğini söyleyeyim.

VATANI SATANLAR kitabımda yazdım, burada kısaca anlatayım.

17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasında imzalanan anlaşmayla Kıbrıs Rumlara verildi.

Bu anlaşmaya, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan imza attı.

Yani Kıbrıs, bundan 17 yıl önce, RECEP TAYYİP ERDOĞAN TARAFINDAN RUMLARA VERİLDİ.

Bu acı gerçek Türk halkından bugüne kadar gizlendi!

Şimdi siz, bu gerçeği öğrenmiş oldunuz!

Eninde sonunda “Recep Abinizle” helallaşacağınızı söylüyorsunuz.

O gün geldiğinde,

Kıbrıs’ı Rumlara veren “Recep Abinize” helal olsun, diyecek misiniz?

Sayın Sedat Peker,
Birileri size “ajan” demiş, buna çok içerlemişsiniz! CIA gibi yabancı istihbarat örgütleriyle ilişkiniz olmadığını söylüyorsunuz.

Sizin bu açıklamanıza inanamıyoruz! Neden mi?

Halkımız Mafya ile ilgili ayrıntılı bilgileri televizyon dizilerinden öğrendi!

Önce “Kurtlar Vadisi”nin Polat Alemdar’ı, daha sonra “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz” dizisinin Hızır Çakırbeyli’si bizlere Mafyanın tüm girdi çıktısını anlattı! Bize şu çok önemli ders verildi:

CIA-MOSSAD bağlantısı, katkısı, payı olmadan Türkiye’de Mafya olunamıyor!

Gelin, dürüst olun, namuslu olun, CIA-MOSSAD desteği aldığınızı itiraf edin!

Sayın Sedat Peker,
Nergiz Yayınları tarafından on gün önce, 20. kitabım yayımlandı, adı AYNI GEMİDE DEĞİLİZ.

Söz konusu GEMİ’nin sizinle de ilgisi var!

Kısa bilgi vereyim:

Özellikle toplumsal ve ekonomik bunalımlarda “Hepimiz Aynı Gemideyiz” söylemini duyarız. Emekçiler, emekliler, işsizler, yoksullar yıkıcı bunalımlarda inlerken, kurnaz tilkiler saraylarında, köşklerinde, yalılarında görkemli yaşamlarını sürdürüp aynı sloganı yayarlar: Hepimiz Aynı Gemideyiz!

Şimdi siz de varlıklı ünlülerdensiniz. Dokuzuncu videonuzdan sonra, sosyal medyada sizi izleyenlerin sayısının 100 milyona ulaşmış olduğu söyleniyor, doğrudur.

Ancak başka bir “doğru” daha var.

Yüz milyonun içinde sizi seven, sayan, duygudaşlık duyan tek bir kişi bile yoktur!

Yani halkımız, sizinle AYNI GEMİDE DEĞİLDİR!

Yılmaz Dikbaş
Araştırmacı Yazar
8 Haziran 2021, Salı
0532 233 31 52

Editörün notu: Sn. Yılmaz Bey’in ilk mektubunu okumadıysanız, buradan ulaşabilirsiniz. 

Siz de fikrinizi söyleyin!