Deneme,  Felsefe,  Kategorisiz,  Sosyoloji,  Tartışma,  Toplum

Özgürlük, Nasıl Bir Saçmalık

Benim Özgürlüğümü kimse ‘kısıtlayamaz’, çünkü ben bağımlı değilim…
ÖZGÜRLÜK, NASIL BİR SAÇMALIK?!.

Kuralları, sınırları, kısıtlamaları kaldırmaktır özgürlüktür. O yüzden insan başına hep bela olagelmiştir. Uğruna filmler yazılmış, kitaplar yazılmış, tiyatrolar sahneye konulmuştur. Hiç kimse de çıkıp da özgürlük gerçekten var mıdır, olmalı mıdır dememiş.
Biz diyelim mi, soralım mı birilerine. Var mı özgürlük.

Özgürlük; kuralları, kısıtlamaları ortadan kaldırır dedim. Eğer kurallar olmazsa doğru yaşam, bir arada ve toloreli yaşam olmaz. Örneğin Almanya’da özgürlüğün sınırları pek çok konuda belirlenmiştir. Buna göre örneğin evinizde hangi saatlere yüksek sesle müzik dinleyebileceğiniz ve hangi saatlerde dinleyemeyeceğiniz konusunda kurallar vardır. Bu sayede, insanlar belli saatlerde rahatsız edilmeden uyuma özgürlüğüne sahip olurlar. Genel olarak gece saat 22’den sabah 7’ye kadar ve öğlen saat 13’ten 15’e kadar ses çıkaracak işlerin yapılması yasaktır. Bu kural pazar günleri ve tatil günlerinde tam gün geçerlidir.

Modern yaşamla özgürlük her zaman çelişir. Hayatta anlaşamazlar. Modern hayat kuralları, zamanları ve kısıtlamaları olan bir yaşamdır. Bu kural ve kısıtlamalar karşılığı modern yaşam insana güvenlik, huzur ve sağlık vaat eder. Özgürlük ise bunların hiç birini takmaz.
Bir de şöyle bakın olaya; insan dünyaya gelmeyi kendisi mi istedi. Anne ve babasını seçme özgürlüğü var mı. Ya da akrabalarını seçme özgürlüğü. Ben kayın biraderimi kabül etmiyorum, değiştireceğim; diyebilir misiniz.
Hani özgürdük, özgürlük istiyorduk. Peki ne için özgür olmak ister insan. Beyin insanı zamanının ve algının koşullarına göre yönlendirir/yönetir. (İnsan beyninin tamamını kullanabilseydi çok şey değişecekti, ama hayatı yazan buna izin vermedi henüz.)
Ne için istiyoruz özgürlüğü peki. Kolay bir soru aslında, yok yok öyle rahat rahat kafamıza göre yaşayalım diye değil. Özümüzü bulabilmek, kendi çırılçıplak yalnızlığımızı sorgulayıp ben neyim, kimim niye varım cevaplarını bulmak için de isteriz özgür olmayı. İnsanın insan olabilme macerasının günü birlik seküler yaşam içinde süregelen ertelemesinden kurtulmak içinde özgür olmak isteriz.

Peki bir de şunu soralım; özgürlüğü hak etmek gerekir mi. Öyle herkes kafasına göre ben özgürüm bu benim hakkım diyebilir mi. Diyemez. Eğer diğer insanlarla bir arada yaşayacaksan, başkasının hakkını kısıtlamadan özgür olamazsın. Patron işçi ikilemi bunun en güzel örneğidir. Zengine bu kadar malı mülkü kim vermiştir de bir kişinin yanında binlerce kişi çalışır. Hayırdır çalıştıranın çalışandan üstünlüğü nedir. Çalıştıran mutlaka zamanla birilerinin bir şeylerini çok çeşitli şekillerde elde etmiştir. Neyse, sosyo politik konulara geçmeyelim. Bir dine inanan kişi ben özgürüm diyebilir mi. Ne zaman ibadet edeceğini söyleyen “Allah ile kulun” arasına giren kurallar ve görüşler silsilesi olan dine mensupsan özgürsün diyebilir misiniz.
Yani kuralsızlığı, sınırlılığı, kısıtlılığı ortadan kaldıran özgürlük; aslında avuntu ve mücadele ütopyasından başka bir şey değildir.

Özgürlük; insan yer yüzüne düştüğü andan itibaren kendini hissettiren, insan kendini bildiği andan itibaren de tartışılan bir durumdur. Özgürlük kimine göre her şeyi yapabilmek serbestisidir. Kimine göre eşitlik mücadelesinde kavganın adıdır. Kimine göre bitmeyen bir kavganın, süregelen bir davanın adıdır.
Şimdi genel tanımı nedir özgürlüğün onu yazıp sonra tartışalım.

Özgürlük;
Herhangi bir koşulla sınırlanmama, zorlamaya, kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma durumu.
FELSEFİ TERİM olarak Özgürlük;
İnsanın, her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine, kendi düşüncesine göre karar vermesi durumu.”

Bu konuda antropologlar, felsefeciler, filozoflar binlerce sayfa kitap ve eserler vermişlerdir.

ABD’de Özgürlüğün anıtı bile vardır. Kendi yoktur o ayrı bir konu.
Özgürlük herkesin her istediğini istediği yerde yapabilme hürriyeti midir. Hayır. Mesela İzmir de Konak Meydanı’nda kendi kendine halay çekip türkü söyleyebilirsin, insanlar sana bakar dudak büker sıyrık biraz galiba diye düşünür müdahale etmezler. Ama sen soyunmaya, bağırıp çağırmaya, nara atmaya başlarsan insanlar sana tepki gösterir, orada ya sivil bir dayak yersin ya da kolluk kuvvetleri gelir seni götürür. Demek ki özgürlük her istediğini her yerde yapabilmek değilmiş.
Peki şunu soralım mı özgürlük dediğimiz şey hakkında türküler yazılan ki (usta sanatçı Zülfü Livaneli’nin seslendirdiği Hey Özgürlük türküsü buraya koymadan olmaz.) hala tartışılan özgürlük diye bir şey var mı. Biz mi işimize geldiği için bizi serbest hissettirdiği için icat ettik de kendimizi onunla kandırıyoruz.
Var mı özgürlük gerçekten.
Yok.
Kalmadı.
Ne zamandan beri kalmadı. Adem ile Havva cennetten kovulduktan sonra bitti. Önce bir parça yaprağa ihtiyaç duydular, önlerini kapatmak için. O yaprağa bağımlı oldular. Sonra birbirlerine bağımlı oldular. Üremeleri gerekiyordu. Tabiatın kanunu yazılınca özgürlükleri bitti. Çocuklar oldu. Onlara bağımlı oldular. İhtiyaçları gelişti, değişti bağımlı oldular.
Sonra toplumlar oluştu; 
İlkel Kominal toplum,
Köleci toplum,
Feodal toplum,
Kapitalist toplum,
Sosyalist toplum,..
İhtiyaçlar ve bağımlılıklar milyonlarca yıldır bitmedi.
İnsan hiçbir zaman özgür olmadı olamaz da, olamayacak da. Bağımlılık gösterdiğiniz bir şey varsa, kurallara göre yaşıyorsanız özgürüz diyemezsiniz.
Neye bağımlıysanız onun esirisiniz. Uyuşturucudaki nevrotik ve biyoloik bağımlılıkla karşılaştırmayın. Menfomanist bir kadınsanız sekse bağımlısınz. Fetişist biriyseniz bir şeylere bağlısınız, narsistseniz kendinize bağlısınız. Aşıksanız sevdiğinize bağlısınız gibi. Bir de hayatı düzenleyen kurallar var. Bir pandemi çıkar yöneticiler senin ne zaman evden çıkıp çıkmayacağına, hatta kimlerle nasıl, nerede ve ne zaman görüşeceğine bile karar verir kural koyarlar. Uymazsan artistlik yapıp ben özgürüm falan dersen, tutarlar kulağından başkasına örnek olmayasın diye dama koyarlar. Bu konu da çok uzun yazılabilir. Anlayan anladı…
Şimdi işin felsefi boyutuna bakalım biraz, alıntı ekleyerek devam ediyorum.

“Rousseau’ya göre insanın arzuları ve bağımlılıkları arttıkça toplumlar yozlaşır ve insanlar farkına varmadan özgürlüklerini kaybederler. Rousseau, özgürlüğün koşulunun “yapay arzulardan” kurtularak yetenekler ve ihtiyaçlar arasında denge kurmak olduğunu ifade eder. Ona göre tarihin en başlarında özgürdük ama modern toplumda kendimizi hep başkalarıyla kıyaslayarak, beğenilmek için maskelere bürünerek yozlaştık ve özgürlüğümüzü kaybettik. Gerçek özgürlük kuralsızlık ya da başıboşluk değil, kendi kurallarını koyma ya da kendini yönetme yetisiyle ilişkilidir.
Arzuların kıskacında yaşayarak, dayatılan beğeni ölçütleri nedeniyle kişinin kendi özünden uzaklaşıp yozlaşmasının özgürlüğü kısıtladığı fikrine katılmakla birlikte modern toplumu özgürlüğün yitirilmesinde başat unsur olarak görmenin doğru ve yeterli olmadığını düşünüyorum.
Öte yandan modern toplum, kişilere yeni özgürlük alanları da açmıştır. Örneğin insanların yaşam düzenlerini ve günlük pratiklerini kendilerinin şekillendirebilmesi modern toplumun oluşumuyla ilişkilidir. Kimi gelenekler insanın özgür irade oluşturup karar vermesine engel teşkil eder. Modern toplum bu geleneklerin de ortadan kalkmasını ya da azalmasını sağlamıştır. Örneğin eş seçimi veya meslek seçimi geleneksel yapının devam ettiği ortamlarda kişinin özgür iradesine bırakılmaz. Değişen anlayış kişiyi de seçimlerinde özgür kılmıştır.

Marx ise özgürlüğü tanımlarken teknolojik ve iktisadi gelişme üzerinde durur. Ona göre özgürlüğün şartı, insanın teknolojik ve iktisadi gelişme sayesinde doğaya egemen olup kıtlık sorununu aşması ve insanlığın ortak birikiminden herkesin yararlanmasının yollarının bulunmasıdır. Marx, özgürlüğü bu gelişmeler sayesinde insancıllaşmaya bağlar ve bütün ihtiyaçlarımızı para ihtiyacına indirgeyen “meta fetişizmin”den kurtulma mücadelesinin yabancılaşmanın aşılmasının da önünü açacağını dile getirir.

Okulda defterime/Sırama ağaçlara/Yazarım adını
Okunmuş yapraklara/Bembeyaz sayfalara/Yazarım adını
Yaldızlı imgelere/Toplara tüfeklere/Kralların tacına
En güzel gecelere/Günün ak ekmeğine/Yazarım adını
Tarlalara ve ufka/Kuşların kanadına/Gölgede değirmene/Yazarım
Uyanmış patikaya/Serilip giden yola/Hınca hınç meydanlara adını/Ey özgürlük
Kapımın eşiğine/Kabıma kacağıma/İçindeki aleve
Canların oyununa/Uyanık dudaklara/Yazarım adını
Yıkılmış evlerime/Sönmüş fenerlerime/Derdimin duvarına
Arzu duymaz yokluğa/Çırçıplak yalnızlığa/Yazarım adını
Geri gelen sağlığa/Geçen her tehlikeye/Yazarım ben adını/Yazarım
Bir sözün coşkusuyla/Dönüyorum hayata/Senin için doğmuşum haykırmaya
Ey özgürlük!

Özgürlük, Zülfü Livaneli.

Evet sevgili okuyucular, bu ve başka konularda sorularınız, eklentileriniz, çıkarımlarınız olursa dursunuzun33@hotmail.com adresine yazabilirsiniz. Sağlıklı ve esen kalınız.
En derin hürmetlerimle efendim.
Dursun Uzun, Gazeteci/Yazar/Danışman

Kaynak; Kitap eki.com’dan alıntı felsefi özgürlüğün paylaşımını alıntıladım.

30 yılı aşkın süredir gazetecilik yapıyor. 2010 yılında Karıcığım Sevgilim Olur musun adlı kitabının ilk baskısıyla yazarlığa adım attı. Kitabın ikinci baskısı uzun bir gazetecilik/danışmanlık ve siyasi coğrafyadan sonra 2019 Kasım ayında yapıldı. Şu anda ülkenin her yerine ulaşıyor. Diğer eserleri Şehrin Çıkışlarını tutun (şiirler) Altta kalanın canı çıksın (Öyküler) Çakal kapısında yatırılan aslan Melda (roman) Çocuk kitapları 12 kitap Eğitim yayınları / Sosyal sorumluluk projeleri/kamu spotları 55 yaşında Tokat/zile doğumlu Mersinde yaşıyor. Evli Atatürkçü 3 çocuk babası...

Siz de fikrinizi söyleyin!