Bilim,  Bilim Haberleri,  Güncel - Aktüalite,  Sosyoloji,  Tarih,  Toplum

Orta Çağ’da düşünülenden çok daha fazla kanser hastaları

Orta Çağ’da düşünülenden çok daha fazla kanser hastaları[1]

Önceki tahminlere göre, Orta Çağ’da her 100 kişiden birinde kanser hastalığı vardı. Aslında 10 ila 15 kat daha fazla olmalıymış.

© Cambridge Archaeological Unit/St John’s College (Kesim)

Orta Çağ’da, daha önce düşünülenden çok daha fazla insan kanserden muzdaripti. Bu sonuca Cambridge Üniversitesi’nden arkeolog Piers Mitchell ile çalışan araştırmacılar ulaştı. Bilim insanları, ortaçağ mezarlıklarındaki iskeletlerde tümör belirtileri araştırdı. Belirlenen vaka sayısından, o sırada kanserlerin ne kadar yaygın olduğunu ortaya çıkardılar. Araştırmacılar bunu >>Cancer<< dergisinde rapor ediyorlar.

Hasta yüzyıllar önce öldü ise kanseri teşhis etmek zordur. Bunun nedeni, tümörlerin genellikle ölümden sonra hızla parçalanan yumuşak vücut dokusunda büyümesidir. Ancak iskelet etkilendiğinde hastalık bu kadar uzun bir süre sonra tanınabiliyor. Bunu yapmak için, kanserin genellikle kemiklere yayılmış, yani kemiklerde gözle görülür hasar bırakmış, kemik metastazları gelişmiş olması gerekir. Bilim insanları uzun zamandır eski iskeletlerin hasarlarını inceleyerek tümör hastalıklarının daha önce ne sıklıkta meydana geldiğini tahmin etmeye çalıştılar. Genelde, bunun için kemiklerin dışını incelerler. Bu tür analizlere göre, ortaçağ nüfusunun yaklaşık yüzde birinde kanser meydana geliyordu.

Kemiklerde izler

Mitchell ve ekibi şimdi bu soruyu tekrar ele aldılar ve sadece ortaçağ iskeletlerini dışarıdan incelemekle kalmayıp, ayrıca röntgen filmini de çektiler. İki boyutlu röntgenler ve bilgisayarlı tomografi (BT), yüzeyde görünmeyen kemik hasarını belirlemelerine yardımcı oldu. Toplamda, 6. ile 16. yüzyıllar arasında yaşayan 143 yetişkinin kalıntılarını analiz ettiler: İngiliz şehri Cambridge çevresindeki altı farklı mezarlığa defnedilmiş 96 erkek, 46 kadın ve cinsi bilinmeyen bir kişi.


Metastaz izleri olan omurlar | Bir ortaçağ insanının iskeletinden alınan bu omur, kanser metastazları (beyaz ok) tarafından kısmen tahrip edilmiştir.
© Jenna Dittmar, University of Cambridge (Kesim)

Beş birey ve dolayısıyla incelenenlerin yüzde 3,5’i tipik tümör iskelet hasarları gösterdi – örneğin zamanında metastazların yayıldığı kemiklerdeki delikler gibi. BT prosedürleri bu tür lezyonların (not: Tıp terimi = yaralanma, zarar veya zedelenme) yalnızca dörtte üçünü ortaya çıkardığından ve ölümcül kanser hastalıkların yarısı ila üçte birinde kemiklere yayıldığından, gerçek hasta sayısı daha yüksek olmalıydı. Mitchell ve ekibi, bu oranı, incelenen kişilerin yüzde 9 ila 14’ü olarak tahmin ettiler. Ve bu hala ihtiyatlı bir tahmindir, çünkü araştırmacılar sadece kanser teşhisi hakkında şüphe kalmayan kemik hasarlarını değerlendirdiler – ve iskeletin tüm kısımlarını incelemediler, ancak kendilerini uyluk kemikleri, pelvis ve omurgayla sınırladılar.

Ekibin sonuçları, Orta Çağ’da her 100 kişiden birinin kanser olduğu yönündeki önceki tahminlerden önemli ölçüde farklı. Oran aslında çalışmanın önerdiğinden 10 ila 15 kat daha yüksek olsaydı, bu dikkat çekici olurdu. O zamanlar insanlar tütün tüketmedikleri için (16. yüzyıla kadar Amerika’dan Avrupa’ya gelmemişlerdi), sanayi toplumunun ürünlerine ve kirleticilerine maruz kalmadılar, genellikle bizim gibi hareketsiz yaşamadılar ve ekseriyette yaşam süreleri de bugünkü insanların yaşlarına ulaşmıyordu.

“Şimdiye kadar Orta Çağ’daki en önemli sağlık sorunlarının, yetersiz beslenme ve kaza veya savaş yaralanmalarının yanı sıra dizanteri ve hıyarcıklı veba gibi bulaşıcı hastalıklar olduğu varsayılıyordu. Şimdi, kanseri o zamanlar insanları etkileyen önemli bir rahatsızlık olarak eklememiz gerekiyor,”

diyor Cambridge Üniversitesi’nden Jenna Dittmar.

Karşılaştırma için: Almanya veya İngiltere gibi günümüzün gelişmiş ülkelerinde, her ikinci ila üçüncü insan yaşamları boyunca kansere yakalanacaktır. En önemli risk faktörleri arasında tütün ve alkol tüketimi, sağlıksız beslenme, obezite, hareketsiz yaşam tarzı, hava kirliliği ve kronik enfeksiyonlar yer alıyor. Yaşlandıkça da kansere yakalanma olasılığı artıyor.

*****

Tercüme ettiğim bu yazı da, aynı bir önceki yazım Bronz Çağı: Evlatlar mı Köleler mi? Kadınların gizeminde olduğu gibi tarihçi, arkeolog, antropolog, fizik ve tıp bilimlerinin ortak çalışmasının eseridir. Bu şekilde doğa ve insanlık tarihinde sabit ölçümler ile sosyal yaşam, demografi, beslenme, göç akımları ve iklim şartlarını kesinleştiriyoruz.

Onlarca yıl evvel kazılarda bulunan medeniyet kalıntıları, günümüzün teknolojik imkânları ile tekrar araştırılıyor ve yeni tanımlamalar gerçekleşiyor. Önceleri buna benzer bulgulardan elde edilen kesin ve somut tespitler, ancak “burada bir tarihi dönemden kalma mezar, yerleşim alanı ve sanat eserleri var” niteliğini aşamıyordu. Bu sabitlerin ötesi için ancak mantıklı tahminler ve yorumlar yapılıyordu. Ayrıca az sayıda bulgulardan edinilen bilgi ve yorumlar bütün insanlık tarihinin karanlıkta kalan dönemlerini de dâhil edilerek genelleştiriliyordu. Çünkü konumu bilinmesine rağmen, finans kaynaklarının kıtlığından dolayı on binlerce bulgular, yüz yıldan fazla bekleyip, henüz araştırılmamıştır. Hatta birçok yerde arkeologlar daha kazılara ya hiç başlamamış ya da başlanan kazı ve araştırmalar tamamlanmamıştır. Bunun bize en yakın örneği Göbekli Tepedeki yerleşim alanının sadece yüzde birinin kazı ve araştırma işlemlerinin bitmiş olmasıdır. Bu yüzde bir 30 seneden fazla sürdü.

Bütün zorluklara rağmen, her türlü bilim alanlarında, farklı disiplinlerin ortak çalışmalarından elde edilen yeni bilgiler, tarih ve bilim temellerini sarstı. Birçok konuda kitaplar ve kurallar yeniden yazılması gerekiyor. Son bir senede okuduğum bilim haberlerinden birkaç tanesini daha sizlere tanıtmak isterim.

Son olarak “Orta Çağ toplumlarındaki kanser oranının bize ne faydası vardır?” sorusuna değineceğim:

Burada işlenen yeni bilgiler, başka coğrafyalardaki ve çok daha eski iskeletlerle teyit edilebilir ise, tarihi toplumların sosyolojik şartları, demografik yapısı, sağlık seviyesi, beslenme ve yaşam kalitesi hakkında daha somut iç görüşler mümkün olacaktır. Bu bulgular günümüzün toplum yapılarınla mukayese edilince, örtüşen ve farklı unsurlar belirlenecektir. Bu da çağımızın mevcut kanser ve benzeri bağışıklık zayıflığından kaynaklanan hastalıkların araştırmalarına yeni yaklaşımlar  sağlayacaktır. Tarihi kanser hastalığının belirtileri üzerinden, bugünkü kanser araştırmaları faydalanacaktır.

Bununla beraber tarihi “ilaçlar” tekrar araştırılacaktır. Fransa, Almanya ve Çin’de bu konu yaklaşık 10 senedir inceleniyor. Çok ilginç neticelerden bir tanesinde Orta Çağ yazılarında bulunan soğan, sarımsak, yağlar ve şifalı otlar içeren bir kremin, bugünkü her türlü antibiyotiğe bağışık hastane bakterilerini 24 saat içinde 90% öldürdüğü ortaya çıkmıştır.

 

Nizamettin Karadaş

Kaynak:

[1] Orta Çağ’da düşünülenden çok daha fazla kanser hastaları, Frank Schubert’in  spektrum.de ilim sayfasında 06.05.2021 yayınlanan yazının Türkçe tercümesidir.

 

1964 İstanbul doğumlu. 1972 den bugüne kadar Düsseldorf, Almanya ikametli. Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, 2 yetişkin kız çocuğu babası. 12 yıl Avukatlıktan sonra mesleğini bırakmış, her konuda meraklı, araştırmacı, analist ve okumasını seven rahat ve huzurlu bir insan.

Siz de fikrinizi söyleyin!