Siyaset,  Tartışma,  Toplum

Neden Ve Nasıl CHP’li Oldum?

1500 yılından sonra Padişah zulümlü altında inleyen ve aynı zamanda Şeyh ve Tarikat soytarılarının baskısı altında inleyen muhafazakâr bir ülke halkı içinden çıkmış, kenarda, hatta dağ başında kalmış bir kasabanın bir köyünün güneş, ağaç, hayvan ve doğa dışında hiçbir şey görmemiş çocuğu nasıl olur da, muhafazakârların ifrit olduğu bir partiye gönül verir?

Düşünün! Galileo dünya yuvarlak dedi; ve sadece tek bir kişiydi.

Darwin’i eşi terk etti. Yıllar sonra eşinden aldığı mektubu, “Mektubunu huşu içinde gözyaşlarıyla okudum!” diye cevapladı ama yine de yoluna devam etti. Kilise yönetimindeki eşine dönmedi. Neden?

Ben de sonradan döndüm. İslami terminolojide “her çocuk Müslüman doğar” denirdi. Bir zaman sonra sosyalist terminolojide de “her çocuk sosyalist doğar!” lafını duydum. Ateistler, “her çocuk ateist doğar “ diyordu. Deistler, “doğduğunda hiçbir çocuğun tanrısı yoktur” diyordu.

Çocuğun doğumu paylaşılamıyordu, ama ben de sormadan edemiyordum: Çocuk nasıl doğar?

Kitap okumaya çok düşkün olunca, her konuda kitap okuyunca insanın kafası, kişiliği, bilinci, karakteri (Doğuştan diyenler halt etmiş!) ve ahlaki değerleri yeniden şekilleniyordur. Ben de kendimi şekillendirirken kim ve ne olduğumu da düşünmeye başladım.

Bu zaman esnasında kendime ait kutsal bir terimim oldu: Cumhuriyet. Zaman içinde kendime ati kutsal dünyam oldu: Halk. Osmanlı’nın çaresizliği ve sömürü dünyası bana devletin kutsal olduğunu anlattı. Paramparça olmuş Türk Kavimlerinin asıl sorununun parçalanmışlık ve fikir ayrılıkları olduğunu keşfedince, üst ve asıl kimliğimin de kutsal olduğunu, milliyetçiliği de öğrendim. Elbette, bunlar da yetmedi. Kendime ait bir dünya görüşüm oluşuyordu ve benim gibi olmayan herkese saygı duymayı, onların da benim gibi yaşama haklarının olduğunu, onların da kendi düşüncelerinde haklı olabileceğini, farklı düşüncenin suç olmadığını, dinin insani ölçütler arasında olmaması gerektiğini, önemli olanın devlete bağlılık olduğunu keşfettiğimde kutsal bir Laiklik anlayışım oluştu. Bunların hepsine tamam dedim. Bunlar beni anlatıyor, ama ben geçmişimden sıyrılıp da, yeni bir kimlik kazandığıma göre, bu kimlik bu haliyle sonsuza kadar kalır mı? Kalmaz! Çünkü; dünya değişiyor, yaşam, canlılar, düşünce… Kısacası her şey değişiyor. Hele Evrim kitaplarını okuduktan sonra, değişmeyen hiçbir şeyin olmadığını öğrenmek insanı bir garip yapıyordu. Değişiyorum, değişeceğim ve değişmek zorundayım. O zaman ben bir yenilikçiyim, devrimciyim ve inkılâpçıyım…

Ve döndüm, “Bunlar benim yaşam felsefem ise, ben yaşamın neresinde yer alabilirim?” sorusunun cevabına…

İşte, o zaman karşıma kutsal bir karakter çıktı. O karakter, “Söylediklerim bilimle çelişirse, siz söylediklerimi değil, bilimi seçin!” diyen kutsal fikir! Bu fikrin sahibinin yaptığı eserler beni mutlu etti. Bu kutsal karakterin, “En büyük eserim.” dediği yerde soluğu aldım.

Elbette aykırı düşünen, farklı düşünen olacaktır. Şu an “Büyük Eserin tepe yöneticileri basiretsiz, kapasitesiz ve çıkarcı, hatta bence mezhepçi zihniyetle işgal edilmiş olabilir. Bu durum bile beni çok üzmüyor. Çünkü ben temel ilkelere göre şekillenen biriyim. O ilkeleri önemsiz göstermek üzere işgalciler farklı eylemde bulunabilirler: Örneğin, erkek birini kadın gösterip, partide üst yönetime alabilirler. CIA ajanı denilen birini merkezi atamayla yönetime alabilirler. Partinin yarısından fazlası isterse kongreye gidilebilir, (Yarısından fazlası isterse sen zaten yok olursun be kafasız!” diyebilirler.

Ama bu işgalciler bile bilmiyor ki, istekli ve gönüllü, araştırarak CHP’li olan insanın içindeki yokluktan devlet yaratan kuvvacı ruh, onları da tarihin çöplüğüne gömecektir. Çünkü, mücadele azmi ruhunu kuvvayı milliyeden almaktadır:  Hiçbir kuvvacı pes etmez!

Siz de fikrinizi söyleyin!