Deneme,  Edebiyat,  Güncel - Aktüalite,  Kategorisiz,  Psikoloji,  Siyaset,  Sosyoloji,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

Kendimle Söyleşi

İnsan yazmaya nasıl başlar, gerçekten hiçbir fikrim yok. Bunu derken aslında her gün okuduklarımı yazanlar, nasıl bir uğraş veriyor ve kendilerini nasıl okutabiliyorlar; bunu hep düşünmüşümdür. Tabii yazdıklarından feyz aldıklarımız ve keşke hiç okumasaydım vaktimi boşa harcadım diye hayıflandıklarımız da olmuştur mutlaka. Ve “yüreğinin götürdüğü yere git” cesaretiyle, benim bildiklerim ve düşündüklerim başkalarının da ilgisini çekebilir hadsizliği ile bu satırları karalamaya başladım.

Günlük hayatımızda ki meşakkatler, yurdumuzda olan bitenleri kaçırmama kaygısı, gündemi takip etmeye çalışmak ve bazen karşımıza çıkan olumlu şeylerle mutlu olmak. Aynı zamanda hep bir yetememe, yarım kalmışlık duygusu. Göklerdeki yıldızlar gibi hayatımızı aydınlatanları görünce, hayat hikayelerini, mücadelelerini öğrenince tüm benliğimi saran suçluluk duygusu.

Neler yapabilirdim, neden yapmadım, bana ne engel oldu? Bu sorulara verilecek, hem çok cevap var hem de yok. Belki de başkalarının sizin yerinize de mücadele edebileceğini bilmenin “dayanılmaz hafifliği”. Çok sevip saygı ve minnetle andığım Türkan Saylan bir söyleşide kendisine iyi ki varsınız denince; “İyi ki sizde varsınız.” diye cevap verir. Evet bizler de varız, ama… Elimizi taşın altına ne kadar koyuyoruz?!. Bunun karşılığı, belki de mücadele için nelerimizden vazgeçebiliriz, diye bir soru olmalı. Çünkü çevremdeki çoğunluk kendini değilse bile sevdiklerini öne sürerek muktedire baş eğmekten yana.

Gezi olayları esnasında sosyal medyadan, “lüzumsuz” paylaşımlar yapmamam için uyarıldım. Ben evlatlarım bile sokağa çıkmış iken neden sınırlanmam gerektiğini sorguladım. Gezi olayları bir dönüm noktası idi ve canım yeğenim Özden Melis Uluğ‘un arkadaşı ile birlikte kaleme aldığı kitabının adı gibi “Bir Olmadan Biz Olmak” nasıl mümkün olabilir, bunu gösterdi. Hep birlikte istesek neleri başarabiliriz. Sonuçta, herkes kendi hayat hikayesini kendi yazıyor. Sadece, iyi insan olmak da yetmiyor. Bunca kötülüğün içinde çevremizdekilerin de iyi olması için çaba göstermek zorundayız.


İçimizdeki bu olumsuz duyguları yenebilir, çocuklarımızı birazcık savaş karşıtı ve eşitliğe inanmış olarak yetiştirebilir miyiz acaba? Yoksa bu acımasız rekabet dünyasında ayakta kalabilmeleri için acımasız olmalarını mı öğütleyeceğiz hâlâ? Oysa dünyada herkese yer var, paylaşmasını bilirsek ve yetinebilirsek barış içinde yaşayabiliriz!

Prof. Dr. Türkan Saylan.

“Her eğitimli kadının bu Cumhuriyet’e borcu var”. Bu, güzel söze yürekten inanıyorum. Özverili, aydın insanlarla birlikte olmak, konuşmak, yazışmak, mücadele edip, farklı yerlerden kutup yıldızı gibi aynı menzile varmaya çalışmak, hayatımızı anlamlandırır. Yolumuzu aydınlatanlara selam olsun.

Siz de fikrinizi söyleyin!