Deneme,  Din,  Güncel - Aktüalite,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Kategorisiz,  Toplum

Kâbe’yi kim yıktı ?

Kâbe’yi Allah’mı koruyor? Hacer-ül Esved (Karataş) cenneten mi gelme? Kâbe yıkılmaz mı?
Bu tür sorular sıklıkla soruluyor ve bunlara tarihin derinliklerine girmeden, kısa kısa cevap vermeyi yeğliyorum.
Konunun detaylarına merak duyanlar İslam literatüründe bununla alakalı yeterince kaynak bulacaktır. Dileyen bana da sorabilir.

Öncelikle Gibbon gibi bazi tarihçiler, Diodorus’un (M.Ö. I. yy.) “Orada, tüm Arapların çok saygı duyduğu çok kutsal bir tapınak kuruldu.” diye bahsettigi yerin Kâbe olduğunu iddia ettiğini bildirelim. Şayet Gibbon’un iddia ettiği gibi, Diodorusun “Kutsal Tapınak” dediği yer Kâbe ise, o zaman en azından 2100 yıllık bir tarihi geçmişi olduğu aşikar. (1)

Ancak birilerinin, binlerce yıldır Kâbenin değişmeden geldiğini iddia etmesi, gerek tarih gerekse mantıken doğru olmadığı da bilinmeli. Tam tersine, tarih içinde birçok değişikliklere maruz kalmış ve dönem dönem, ya kısmen yahut bütünüyle, yeniden inşa edilmiştir.

Muaviye’nin oglu Yezid’in üç yıllık hilafet döneminin birinci yılında İmam-ı Hüseyin’i şehit ettikten sonra, ikinci yılında Medine’ye saldırmıştır. Tarihe ‘Harra Vakası‘ olarak geçen bu hadise de askerleri, içlerinde Sahabe kadınlarında olduğu, kadınlara tecavüzü de hoş karşılamış ve teşvik etmiştir. Harra olayından sonra da Mekke’yi kuşatmış, şehiri mancınıklarla yıkmış ve yaktırmıştır. Bu saldırı esnasında Kâbe’nin duvarı da yıkılmış ve örtüsü yanmıştır.
Yezid’in ölüm haberini duyan Emevi askerleri geri çekilmesiyle,  şehir Medine’deki yaşanılan faciayı yaşamaktan kıl payı kurtulmuştur.
Bu kadar kötülüğü kısacık bir hilafet dönemine sığdıran bir adamın kişiliği konusunda bilgi edinmemiz için yeterli olsa gerek, yani Yezid’in İslam ile uzaktan yakından bir alakası olmadığı şüphe götürmez bir gerçektir. Gerçi Emeviler daha ilk yıllardan beri İslam düşmanıydı ama bu ayrı bir mesele.
Konumuza devam edelim!

Abdullah bin Zübeyr (683) Kâbe’yi temmelerine kadar yıkıp yeniden inşaa etmiştir. I. Mervan döneminde ise Kâbe eski haline döndürüldüğü iddia edilir. Ancak ne Abdullah bin Zübeyr ne de Mervan pek dini bütün kişi sayılmadığını da buradan yine bildirelim.

Yil 692; Abdülmelik’in halifeliği döneminde Kâbe bu sefer de Yusuf-u Haccac nam-ı diğer Zalim-i Haccac‘ın saldırısından kurtulamamıştır. Yine mancınıklarla dövülmüş ve büyük zarar görmüştür. Müslümanlar bu dönemde açlıktan köpek eti yedikleri de geçer tarihin derinliklerinde. Zalim-i Haccac şehre girip, Abdullah bin Zübeyr’in kafasını kestikten sonra, Kâbe’ye sığınanların tümünü kılıçtan geçirmiştir.
Bu kılıçtan geçirilenlerin arasında Sahabe ve Tabiin de dahildir.

Hacer-ül Esved diye bilinen karataştan Ku’ran zerrece bahs etmediğni de bildirelim.
929’da Karmati önderi Ebu Tahir Mekke’yi zapteder ve bu esnada Hacer-ül Esvedi yerinden söküp yanında Hecer şehrine götürür. Mekke yolunun güvenli olmadığından müslümanlar 925 yılında hacc edemezler.
Taşın bir kısmı 951’de geri getirilerek yerine konulmuştur. (2)

10 yıl kadar Mekke Karmatilerin hükmü altında olduğu için bu sırada hac edilmesini engellerler.
Hacer-ül Esved’in bir parçası tekrar yerine konulması on yıl daha sürecekti. Fatimi Halifesi Mansur’un ricası ile, ki ona karşı muhabbet besliyordu Karmatiler, tekrar iade edildi.
Tarihi kaynaklara göre bu taşı yerinden söküp götürmenin arkasında şu fikir yatmaktadır.
“Şayet bu taş gerçekten cennetten ise o zaman hiç bir ademoğlu onu yerinden söküp götüremez, yok şayet Allah’tan değilse o zaman sökeriz”. Binevi bunu ispatlamak için ve tabii arkasında siyasi oyunların olduğu da aşikar, taşı söküp götürürler. Burada belirtilmek gerekilir ki, Hallac-ı Mansur’da Karmatilerdendir, en azından ona karşı getirilen suçlamaların birisi budur.

I. Süleyman tarafından onarılan Kâbe, beşinci onarımını I. Ahmed döneminde görmüş, IV. Murad döneminde yine sel baskını sonucu yıkılmış ve yeniden onarılmıştır.

Uzun lafın kısası, Hacer-ül Esved Ku’ran’da geçmez. Dolayısı ile İslami açıdan bi değeri yoktur!
Nihayetinde bir taştır, hatta bana göre Puttur! Taş ne cennetliktir ne de günah temizler.
Kâbe’ye gelince benim bildiğim, kelime olarak, birtek Maide 95 ve 97’de geçiyor. Ancak başka ayetlerde “Beytel Harram”dan bahs ediliyor. Kimine göre bu Kâbe, kimine göre başka bir mana, yani mecazi mana içeriyor.
Her ne olursa olsun, Allah çok önsememiş olsaydı bunu detaylı anlatırdı, madem anlatmıyor o zaman o kadar da değeri yokmuş.
Allah’ın evi olsaydı onu insanlar yıkamazdı!! Madem insanlar yıkıyorsa o zaman Kâbe Allah’ın evi falan değildir! Zaten Allah’a bir ev tahdis etmek Tevhid fikrine de aykırı yaklaşımdır!

Hacı Bektaş-ı Veli geliyor aklıma:
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüste Mekke’de Hacc’da değildir.

 

Mustafa Çelebi

1) Diodorus (Greek with English): C.H. Oldfather (tr.) Diodorus of Sicily, vol. 2 (Loeb 1935), esp. 216–7
2) Orhan Gökdemir, Din ve devrim İst.2010

KüN Photography adı altında Fotoğrafçıyım. Genelde doğa çekimleri yapmakla beraber, önüme ne gelirse affetmem o an çekerim. Ne küfür edeni severim ne küfür etmeyi. Atatürkçü, laik, biraz da deli bir yapım vardır. Dine büyük bir merakım olmakla beraber bazı konularda çok cahil kaldığımı itiraf etmeliyim. Futboldan misal anlamam, televizyon hiç izlemem, dolayısı ile dünyada olan bitenden genelde bir gün sonra haberim olur. Yani bugün kıyamet kopsa, benim ancak yarın haberim olur koptuğundan ;) Kısacası biraz düşünür, biraz da yazarım!

Siz de fikrinizi söyleyin!