Din,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

İdris suretinde İblisler!

‘İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin.
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.’

Mehmet Akif ERSOY

Ne hale getirdiler dini hayret etmemek elde değil! Müslümanlardan pek azı hariç kimsenin aklına gelip de demiyor ki “Kardeşim bu nasıl din böyle”.
Sonra da bizim dinimizle alay ediyorlar diye feryad-ı figan etmekte üstlerine yoktur. Halbuki ateistin, misyonerin, oryentalistin, onun bunun eline bu malzemeyi veren yine kendileri!
Siz uydurma hadisleri, saçma sapan fıkıhınızı ve kafanızdan uydurma fetvaları, din diye satarsanız sonucun böyle olmasına da şaşırmayacaksınız!
Yazmaktan yorulduk, söylemekten dilimizde tüy bitti ama insanlar şeyhlerin, hocaların yolunu izlemekten usanmadı. Bakın İsmail Saymaz geçenlerde „Şehvetiye Tarikatı“ diye bir kitap yazdı. Onun bunun dergah diye pazarladığı köşelerde nelerin döndüğünü iyi kötü anlattı, adama saldıran saldırana. Halbuki, İsmail Saymaz olan bitenin sadece yüzde birini anlattı. Emin olun, bundan çok daha fazlası oluyor Anadolu’nun her ilçesinde!

‘Ey kızım Fatıma, baban Peygamberdir diye güvenme.
Ben bile yarın ne olacağımı bilemiyorum!’

Hz. Muhammed

Bu dinin iki ana temeli vardır!

a) Tevhid!
b) Aklı kullanmak!

Bunun ikisini de Kur’an yüzlerce ayette tekrarlıyor, hatta daha öteye gidip, aklını kullanmayanların üstüne “Rics“ (Pislik/Azap) yağacağını anlatıyor! (bkz Yunus 100)

Tevhid: Tanrı’nın yanında başka hiç bir efendiyi kabul etmemek ve bundan doğan güzel bir ahlakla insanlara örnek olmak ile olur. Şayet biri İslam dinini temsil ettiğini söyleyip ardından ahlaksızlığa kapı açıyorsa bu kişiye Münafık denir!
Yani, “Efendi sadece Allah’tır” ve Allah insanlardan „güzel ahlak“ sergilemesini istiyor. Yahut, Kur’an’da yazdığı şekliyle ele almak gerekirse:

„De ki: ‘Gelin, Rabbinizin size neleri haram ettiğini söyleyeyim: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya iyi davranın. Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin/kıymayın; sizi de onları da biz besliyoruz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve ALLAH’ın kutsal saydığı cana haksız yere kıymayın. İşte bunlar, Allah’ın size yüklediği görevlerdir; belki aklınızı kullanırsınız. „
(Enam 151)

Binaenaleyh, ALLAH size akıl vermiş, Kur’an-ı Kerim’de ‘KULLAN’ diye emretmiş, FARZ kılmış, ama sen tut “Kur’an akıl ile anlaşılmaz’ diyen sahtekarlara inanıp onların yolundan gitmeyi din san!

Muhammed (24) :Bunlar Kuran’ı düşünmezler mi? Yoksa kalpleri kilitli midir?

Zümer (9) Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse inkar eden kimse gibi olur mu? De ki: «Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.»

Yasin (68) Kimi uzun ömürlü kılarsak, onu yaratılışta gerisin geri çeviririz. Hâlâ akıllarını işletmiyorlar mı?

Enfal (22) Çünkü yeryüzünde debelenenlerin Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır-dilsizlerdir.

Enfal 22 çok açık ve net bize şunu gösteriyor; Aklını kullanmayanlar Allah katında en kötü olanlardır çünkü onlar kendilerine verilmiş olan aklı kullanmadıkları için birilerini Tanrı yerine kendilerine Efendi ediniyorlar. Dikkat ederseniz Namaz kılmayan, Oruç tutmayan değil, „aklını kullanmayan“ en kötü, en aşağılık kabul ediliyor Hak katında! Bu Efendi ırzlarına musallat olsa dahi buna karşı çıkmayacak kadar da akıllarını kullanamaz hale geliyorlar. Halbuki Muhammed Nebi kendisine dahi Efendi denmesine şiddetle karşı çıkmıştır.

Hadis No: 5391-5355 – Mutrıf İbnu Abdillah, babasından naklediyor: “Benî Âmir heyetiyle Resûlullah (a.s)’ın yanına gitmiştik. “Sen bizim efendimizsin!” diye hitap ettik. “Efendi, Allah’tır!” buyurdular. Biz: “Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!” dedik. Bize: “Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı medihlerde) koşturmasın!” buyurdular.”
Ebu Dâvud, Edeb 10, (4806).

Hadis No: 5392-5356-Hz. İbnu Abbâs anlatıyor: “Hz. Ömer’in şöyle söylediğini işittim: “Resûlullah’’ı dinledim diyordu ki: “Hakkımda, Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları aşırı övgülerde bulunmayın. Şurası muhakkak ki ben bir kulum. Benim için “Allah’ın kulu ve elçisi deyin.” Buhârî, Enbiya 44, (Teysîr, bu hadisi Müslim’in de rivayet ettiğine işaret eder.)

***

Kuran da ki ayetler bununla yetinmiyor birde Kamer suresinde, üstüne basa basa sesleniyor:

Kamer; 22: And olsun ki Kuran’ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?

Kamer; 32: And olsun ki, Kuran’ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?

Kamer; 40: And olsun ki, Kuran’ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?

Kamer; 54: And olsun ki, Kuran’ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?

ALLAH “Biz kolaylaştırdık!”, Ulema ise “hayır kuran anlaşılmaz” diyor. Kimin sözüne itibar etmeliyim? Allah’ın mı yoksa Ulemanın mı?
Ulemayı dinlerseniz.., bakın ne diyor Ulema Kur’an hakkında!

Bir hadis, bir âyete zıt gibi görünürse, hadis-i şerife uyulur. Bir hadis, mezhebin hükmüne zıt gibi görünürse, mezhebin hükmüne uyulur.
(dinimizislam.com – Mezheb ve Mezhebsizlik)

Yani demek istediği şu, Mezhebin hükmü gerek hadis gerekse Kur’an’dan da üstündür!
Her koşulda Ulemanın sözüne uymalı ve bu sorgulanmamalı!
(bkz „Muaviye dininin mensupları adlı yazıma“)
Tezgah kurulmuş, maksat belli. Dinleri Para ve şöhret olmuş!

Bakara
(174) Allah’ın kitaptan indirdiği şeyi gizleyip onu basit bir ücret karşılığı satanlar, karınlarında ateşten başka bir şey yemiş olmazlar. Kıyamet günü, Allah onlarla konuşmayacaktır, onları arındırmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır.

Yusuf
(104) Sen, bu tebliğin için onlardan bir ücret istemiyorsun. O, bütün âlemler için bir hatırlatmadan başka şey değildir.

Kısaca ne demek istediğimi anlatmak için şu iki ayet yeterlidir diye düşünmekteyim. Tebliğ için ücret alamazsın! Tek bir kuruş aldığın vakit bu işin sevabı, hayrı kaybolur gider. Din tüccarlığına döner bu iş. Camide maaş alan imamın arkasında kılınan namaz batıldır!
Çünkü o da aynı kavram içine girer. Peygamberin her sünnetine uyarlar. Hatta, o kadar uyarlar ki uykuda ayakların nasıl duracağına kadar gider bu iş.

Şimdi şu pişkinliğe bakın ki, konu paraya gelince sünneti unuturlar. Şu camide maaş ile imamlık yapanların, maaşlarını kesiversek, acaba kaç kişi gönüllü camide imamlık yapar?

ALLAH için söyleyin, Peygamberimiz tebliğ için, namaz kıldırması için, imamlık yapması için tek kuruş para talep etmiş midir? Etti diyorsanız konu kapanmıştır, etmediyse…

Yasin (21) ‘Sizden herhangi bir ücret istemeyenlere uyun. Onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar.’

Nihat Hatipoğlu dedikleri şahıs program başı ’20 000′ TL aldığını hepimiz biliyoruz.
Tüm Ramazan boyu gün başı 20 bin TL, eder toplam 600 000 TL!
Kimse de kalkıp demiyor ki kendisine „Muhammedin getirdiği dinin neresinde var bunlar?“.
Ya-Sin 21 ne diyor! „Ücret istemeyenlere uyun…“ Orada geçen kelime „ecren „ yani bizim dilimizde „Ücret“ diye bilinen bir kelimedir. ‘ECR’ kökünden gelen bu kelime „Mükafat, Ücret, ödül vs“ gibi manalara da gelir. Binaenaleyh bir işçiyi çalıştırıp, ona para vermekte bu kelime ile dile getirilir.
Herhangi bir insan Din adına konuşuyor ise, ALLAH rızası için yapıyorsa, tek kuruş alamaz!
İslam dinin ana kuralları bunlar, ister beğenin ister beğenmeyin!

Şu yukarıdaki astığım Yasin ayetini her cami, her dini program ve her din ile alakalı olan meydan ve yerlere asmak gerek. Para karşılığında bir şeyler yapanlara bu ayeti hatırlatarak bu dini o sahtekarların elinden kurtarın derim!

Gayet tabii adam kalkıp size „Kur’an Arapça inmiştir, siz onu anlayamazsınız. Meal edilmez, meal Kur’an değildir! ‘ diyecektir. Ne demesini bekliyordunuz?
Kur’an bana ücret almayı yasakladı ama ben yine de yapıyorum mu deseydi? Öyle demiş olsa bu çark nasıl dönecek?

Be Allah’ın şaşkın kulu, ne yapsaydı ALLAH? Arap çölüne, Araplara İngilizce Kur’an´mı indirseydi?

Fussilet; 44:Eğer biz onu yabancı dilde bir Kur’an yapsaydık, elbette şöyle diyeceklerdi: “Ayetleri ayrıntılı kılınmalı değil miydi?/Arap’a yabancı dil mi?/ister yabancı dilde, ister Arapça!” De ki: “O, iman edenler için bir kılavuz, bir şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kur’an, onlar için bir körlüktür. Böylelerine, çok uzak bir mekandan seslenilmektedir.”

Yani Rabbim, zaten açıkça vahiy etmiş! Öyle ya, Araplara yabancı dil ile hitap edecek değildi ya.
Bir insan yaşadığı dinin kitabını anlamadan okuyorsa o insanı „Allah ile aldatırsınız!“.

Lokman 33 „…Ve sakın aldatanlar sizi Allah ile aldatmasın. „

Hadid 14 „Onlara seslenirler: “Biz sizinle değil miydik?” Derler ki: “Evet, bizimleydiniz. Ancak siz kendinizi yaktınız, bekleyip durdunuz, şüphe ettiniz, hayal ve kuruntular/hurafeler/anlamını bilmeden okuyuşlar sizi aldattı; nihayet Allah’ın emri geldi. O aldatanlar, sizi Allah ile aldattı.”

Bugünkü dilde aslında „Sizi Allah ile kandırdılar“ desek pek de yanlış olmaz.
Aldatmayı temel araç olarak kullanan iki büyük tahrip güç vardır:

a) İblis
b) Zulüm odakları

Her iki güçte sizi kendileri ile kandırmazlar. Bir şahısın tecavüzcü olduğunu biliyorsanız, ona güvenip kızınızı ona teslim etmezsiniz.
Lakin bu tecavüzcü, en sağlam kale olan Allah’ı, sizi aldatmak için, kullanıyorsa, kimden kime sığınacaksınız? Dininizi bilmiyorsunuz, kitabı zaten hiç okumadınız.
Hangi „La havle“ sizi kurtaracak?
Celaleddin Rumi’nin oğlu Sultan Veled bu tür insanları ‘İdris suretinde İblisler’ diyerek tanımlamıştır.
İdris Peygamberdir, İblis ise malum. İblisler İdris kisvesine bürünüp gelince nasıl olacak bu iş? Elbette size ‘sakın okumayın siz anlamazsınız, biz size en iyisini açıklarız’ diyeceklerdir.
Zira okursanız foyaları ortaya çıkacağını çok iyi biliyorlar. Onun için İdris suretinde gelen İblislere karşı en iyi yöntem OKUMAKTIR!!! Din-i İslamın da ilk emri budur!

Şu asacağım alıntıyı şimdi çok iyi okuyun:

“Muhammed Hamidullah’ın verdiği bilgilere göre, daha İslam’ın ilk yıllarında Kur’an’ın bir bölüm tercümesine başlanmıştır. Çünkü İranlılar, Selman-ı Farisi’den “Fatiha” suresini Farsça olarak yazmasını istemişler, o da yazıp göndermiş, hatta Serahsi’nin verdiği bilgilere bakılırsa, bunu Peygambere sunmuş, Peygamber de engel olmamak suretiyle tasvip ettiğini göstermiştir. Esasında Hz. Peygamberin yabancı devlet adamlarını İslam’a davet etmek için kendilerine verilmek üzere elçilere verdiği mektuplarda ayet yazdırmış ve bu ayetler tercümanlar kanalıyla o ülke devlet başkanının diline çevrilmiştir. Yine şunu da hatırlatmakta yarar var ki, her Peygamber kendi kavminin diliyle vahy almıştır. Söz gelimi Tevrat’ı Kitap Ehli’nin İbranice olarak okuduklarını biliyoruz. Ancak Allah, Kur’an’da yer yer Tevrat’ın hükümlerinden Arapça bir dille söz etmektedir. Buhâri, oldukça yerinde bir tespitle, Tevrat’ın tercüme edilmesine kıyasen, Kur’an da Arapça ve başka dillere tercüme edilebilir demektedir. Kur’an, gerçekten de buna daha layıktır, çünkü insanlık tarihinde artık vahy kesilmiştir ve bu, en son olan ilahi mesajdır.

Ebu Hanife ve belli başlı Hanefi fukahası, Kur’an-ı Kerim’in bir başka dile tercüme edilmesinden yana olduklarını açıkça savunmuşlardır. “Muvafakat” adlı değerli eserinde İmam Şatibi, umuma tefsirini ve ince anlamlarını anlamaya gücü bulunmayanlara daha da açıklanmasının ümmetin icmaıyla caiz olduğunu, bunun Kur’an’ın tercümesinin cevazına delil gösterilebileceğini söylemektedir. İbrahim suresinin 4. ayetini tefsir ederken Zemahşeri, “Keşşaf” adlı ünlü eserinde, Hz. Peygamberin bütün insanlara gönderilmiş bir peygamber olduğundan, insanlara tercüme yoluyla da tebliğ yapılabileceğini yazar. “Ruhu’l Meani”nin sahibi Alusi, “Ruhu’l-Beyan”ın sahibi Bursalı İsmail Hakkı ve Şeyhü’l-İslam Ebu’s-Suud Efendi de aynı görüşü paylaşmaktadır. “El-Mustasfa” adlı değerli kitabında İmam Gazali’nin tercümenin caiz olduğunu söylediğini belirttikten sonra, bu konuda İbni Teymiye’nin de şöyle dediğini aktarmakla yetinelim: “Tercümeye ihtiyacı olan için Kur’an ve Hadis tercüme olunur.”
(Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı; Ali Bulaç)

Bursalı Hafız Rıfat Bey, Kuran’ı Türkçe okumanın yararını savunan din adamlarındandı:

‘‘Kur’an’ı Kerim’in Türkçe tercümesi herkes tarafından seve seve mütalaa edildiği gibi ibadet halinde Arapça yerine okunmasında hiç bir mahzur yoktur. Cenabı Hak bile kelamı ilahisinde ve ‘Sure-i Yusuf’’un başında diyor ki: ‘Ben size Kur’an’ı Arapça gönderdim ki halk kelamından anlatın.’ Kezalik ‘Sure-i Mümin’ de de ‘Biz Kur’an’ı kendi lisanlarında gönderdik ki anlaşılması kolay olsun. Ya Muhammet sen, onlara o suretle tebliğ et ki anlamış olsunlar…’ diyor. Hatta Türkçe Kur’an ile namaz kıldırmak bile caizdir.’’

Daha bugün olmuş hala „Türkçe ibadet olmaz“ diye, Diyanette en başta, kıyameti koparıyorlar:

„Kur`an Tercümesiyle kılınan hiçbir namaz İslam`ın emrettiği namaz değildir„
„Namazda sûrelerin Türkçe tercümesinin okunması caiz değildir. „
(Diyanet İşleri Başkanlığı 1997 de aldığı karar hala geçerlidir) *

Kusuruma bakacak olan baksın, ama mevzu Hakk ise sözümü esirgemem! Her insan kendi dilinde Kur’an-ı okur, her insan kendi dilinde ibadetini dilediği dilde yapar ve buna kimse engel çıkamaz. Buna engel çıkan ancak ve ancak, din adına sahtekarlık yapan, şeytan evliyasıdır.

Enam (121) … Şeytanlar kendi evliyasına/dost ve destekçilerine sizinle mücadele etmeleri için elbetteki vahiy gönderirler. O şeytan evliyasına boyun eğerseniz kesinlikle müşrikler oldunuz demektir.

Bakın yukarıda kimlerin tercümeyi kabul ettiğini okuduk. Hz Peygamberin bilakis kendisi bunu hoş karşılamış ve en yakın sahabesinden olan Selman el Farisi’ye Fatiha´yı tercüme etme izni vermiş! Ama Diyanet olmaz diyor, iyi mi!

***

Yaşlı bir kadın, Beşiktaş’taki Vişnezade Camii önünde gözyaşlarına boğulmuş, gazetecilere anlatıyordu:

– Allah Gazi’mize dünya durdukça çok ömür versin. Bize Kur’anımızın manasını da öğretti. Aklımızın erdiği günden beri namaz kılar, dua ederim. Fakat ne yaptığımı, neler söylediğimi ben kendim de bilmezdim.
(Hürriyet)

Mustafa Çelebi

KüN Photography adı altında Fotoğrafçıyım. Genelde doğa çekimleri yapmakla beraber, önüme ne gelirse affetmem o an çekerim. Ne küfür edeni severim ne küfür etmeyi. Atatürkçü, laik, biraz da deli bir yapım vardır. Dine büyük bir merakım olmakla beraber bazı konularda çok cahil kaldığımı itiraf etmeliyim. Futboldan misal anlamam, televizyon hiç izlemem, dolayısı ile dünyada olan bitenden genelde bir gün sonra haberim olur. Yani bugün kıyamet kopsa, benim ancak yarın haberim olur koptuğundan ;) Kısacası biraz düşünür, biraz da yazarım!

Siz de fikrinizi söyleyin!