Deneme,  Düşünceler Tarihi,  Felsefe,  Kitaplar,  Tartışma

Heidegger’de Metafizik Konusu

Hareket noktası aramak, aklın kendiliğinden ve zorunlu bir talebi gibi durmaktadır. Bu yüzden insanlık tarihi her zaman bir başlangıç noktası bulma gayreti içerisinde olmuştur.
Yaşamın kuşatıcı gücü karşısında sersemleyen insan, olup bitenleri anlamak için büyük bir gayret göstermiş ve ciddi bedeller ödemiştir. Böyle bir arayışın hangi açılardan mümkün olabileceği incelenmiş ve buna uygun bir disiplin oluşturulmuştur. Bu disiplinin adı felsefedir.
Kendi başına bir çınar olan felsefe, zamanla dallanıp budaklanmış ve diğer disiplinlerin önünü açmıştır. Şüphesiz bu disiplinler içerisinde felsefenin mahiyetini ortaya koyan bir alan vardır ki o da metafiziktir.
Aristoteles’in ilk felsefe veya evrensel bilim olarak adlandırdığı bu alan; varlığı varlık olmak bakımından incelemekte ve bütün sistemin üzerinden yükseldiği bir hareket noktası aramaktadır. Temellerinin Aristoteles ile birlikte atıldığı bu alan, düşün tarihi boyunca güncelliğini koruyan bir konu olarak kalmıştır. Öyle ya!
Kim hareket noktasını yadsıyarak hareket edebilir ki? Bu konunun karşılık bulduğu en önemli düşünce insanlarından birisi de şüphesiz Martin Heidegger’dir. Bu yazımda Heidegger’de metafizik konusunu kaleme alacağım.

Heidegger’de metafizik eski manasını kaybediyor, eşyayı ve cevherini değil, insanı ve özünü araştırıyor; soyuta değil somuta ve hayata yöneliyor. Dolayısıyla Heidegger’e göre insanın ‘özü’ de, ilmin sonuçlarından tamamıyla ayrılarak kendi varlık yapımızın tahlili ile aranılmalıdır. Çünkü mevcudiyet, ancak ‘kendi içinden’ anlaşılabilir. Bu konumdan anlaşılacağı üzere Heidegger, insanı öncelikli bir araştırma zeminine dönüştürmektedir.
Dışarıda şeyler arayan ilimlerin, söz konusu yapılan bu zeminden hiçbir zaman bahsedemediklerini dile getiren Heidegger “İlim, ilim için değil hayat içindir.” diyerek ilimlerin kapsamının ne olduğunu belirtmektedir. Böylelikle Heidegger, ilgileneceği alana geçmeden önce genel olarak diğer disiplinlerin eksiklik gösteren yönlerini belirtme gayreti içerisinde olmuştur. Bu şekilde davranarak Heidegger; ilgilenilecek olan alanının da sınırlarını belirlemiş olmaktadır. Bu sınır, varlık olmak bakımından varlık olarak insanın ele alınmasıdır.

Heidegger, varlık olmak bakımından var olan insanı ele alırken, başka bir uçtan olaya giriş yaparak bizleri hiçlik sorunuyla karşı karşıya getirmektedir. Çünkü, Heidegger’e göre hiçlik kavramı olmasa varlıktan bahsedemezdik ve aynı zamanda varlığın sınırı hiçliktir.
Heidegger, hiçliği varlığın dışında bir şey olarak görmemektedir.
Bizzat insan varlığının içinde bulunan ve kendisini, sadece korkuyla görünür kılan bir durum olarak ifade etmektedir.
Korku hissi Heidegger için önemli bir noktadır. Çünkü, Heidegger korkunun hiçliği ifşa ettiğini belirtmektedir.
Hiçlik, ancak bu sayede gündeme gelmekte ve bu hissin şiddetiyle beraber anlam bulabilmektedir. Dolayısıyla Heidegger için insan varlığı dünyada bir mevcudiyet olarak bulunan ve bu mevcudiyetin nihai çabasının ise bu hiçlik durumundan olabildiğince uzaklaşma gayreti olduğunu dile getirmektedir. Çünkü Heidegger’e göre hiçlik, bütünlüğü ile var olanın temelden inkarıdır. Var olanın bütünlüğü önceden verilmiş olmalıdır ki içinde hiçliğin, kendisini gösterebileceği büsbütün inkarı karşılaması mümkün olsun.

İnsan kendisini var olanın içinde tamamen kaybederken, yolunu bulmasına yarayan şey yine; hiçliğin hiçlenmesi sayesinde olmaktadır.
Yaşamımız boyunca büyük bir oluşa tabi olan varlığımızın, bütün bu kuşatıcı güç karşısında takınmış olduğu tavır bir hiçliğe düşme korkusundan başka bir şey değildir. Hiçlik adeta varlığımızda bir yaşam alanı bulur ve kendisini her fırsatta açığa çıkarır.
Bu çok basit uğraşlardan, önemli uğraşlara dek kendisini gösterir. Dolayısıyla Heidegger için metafizik ‘insan tabiatına’ aittir.
O, ne bir mektep felsefesinin payıdır, ne de fantastik yaratıların kanat açtığı bir alandır; o, mevcudiyetin içinde esaslı bir andır: Bizzat mevcudiyettir.

Heidegger metafiziği, insan olmaklığın derin sancısının kaynağını gösterebilmesi açısından; kendine münhasır bir yön taşımaktadır. Şiddetli bir oluşa tabi olan bedenlerimizin, bu oluş içerisinde takınmış olduğu tavır Heidegger metafiziğinde görünür olmaktadır. Bütün bu durumlar sonucunda karşılaştığımız durum; içimizde, kendi mevcudiyetimizin en asli yönü olan şeyle yüzleşmeden, varlığımızın anlam kazanmasının mümkün olmayacağıdır.

Kaynak;
Martin Heidegger, Metafizik Nedir?(İstanbul: Kaknüs Yayınları,2003)

Youtube içeriklerim için “ZİHİN İŞÇİSİ” kanalımı buradan ziyaret edebilirsiniz.

Bir yorum

Siz de fikrinizi söyleyin!