Deneme,  Felsefe,  Toplum

Hayatı Yakala

“Sormak yok (bilinmesi günah), ne ulaşacağımız zamanı
Düşünme; ne benim ne senin, ne de Babilli müneccimlerin resmini
Leuconoe, daha, uzun yılları tarih gibi götürecek
Jupiter, ya bu sonuncuydu ya da yeni bir kış getirecek
Bu da Etrüsklerin sinirlerini dalgalandıracak sahile karşı
Hayat kısa, şarabı süz ve hikmetini göster, yırt arşı
Konuşurken, zamanın kıskançlığı uçup gitmiş olacak
Anı yaşa, yarın da gelip geçecek; dün olacak.”

“Carpe Diem”, diyen ilk kişi Horatius‘tur. Babasından etkilenen bu şair onun acılı bir hayat yaşamından ve kendinin zor yaşamına münhasır an için çok düşündüğünü zannediyorum. “Gününü gün et”“zamanın tadını çıkar”“günü yakala” gibi anlamlara gelir, belki de an da “hayatı yakalaydı” yalnızca.

“Carpe Diem”, hazcı felsefenin bir savunucusu gibi gözükse de aslında, gelecek hakkında endişelenmek yerine; “yaşanılan anın” değerini vurgulamak için yapılan bir uyarıdan ibarettir.

Lord Byron, yapıtlarında sık sık geçen “günü yakala” (seize the day), deneyimdeki hazzı, yaşamdaki önemi kaçırmamayı hatırlatır. William Shakespeare ise, zamanın rahminde ne olduğunu kimsenin bilmediğini söyleyip, sevgilisini yaşarken hep yanına davet etmiş. Ona göre tüm aşıklar yolun sonunda birleşmelidir. Az mı gördük tarihte örneğini, birçok çift birbirine sarılı cesetleriyle…

Acımasızız yaşamımıza, sitemkarız hayata, özür dilemediğimiz tecrübelerimiz çok gibi. Varoluşçuluk ise, bizlere seçme olanağı sunmuştur. Bireyin özgürce seçme özgürlüğü vardır. Sartre bu konuda bize;

“Sakın kurulu düzene karşı gelmeyiniz, iktidara kafa tutmayınız, çizmeden yukarı çıkmayınız, uslu olunuz!..Çünkü bir geleneğe yaslanmayan her eylem romantikliktir. Doğruluğu anlaşılmış bir denemeye dayanmayan her girişim (teşebbüs) başarısızlığa uğramak zorundadır. Yaşantılarımız da gösteriyor ki kötüye eğilimlidir insanlar. Onları bundan alıkoymak için önlerine sağlam engeller koymak gerek; yoksa bir kargaşadır sarar ortalığı.”

Gelenekleri boş vermezseniz, romantizm yaşanmaz Sartre‘a göre. İntihar bile bireyin seçim özgürlüğünden kaynaklanır. Peki ya mücrim? Öleceğini bilen bir kişi anı yaşayabilir mi, hoş bu konuda örnek biyografiler de mevcut. “Cehennem başkalarıdır”, der Sartre. Bazı insanları önemsemeyecek kadar ucuz değil hayatımız, tek yaşam hakkımızda bu tarz durumlarsa, küçük ayrıntılar olarak kalmalı, diye düşünüyorum.

Anı yaşamak; duyarsız olmak, boş vermek, duygularını görmezden gelmek, umursamamak ya da işlerini ertelemek değildir. Anı yaşıyorsak (farkında olarak hissediyorsak), o an değerlidir (çünkü mutluyuz). Doğru tercihlerimiz mühim, tercihlerimizin yönündeki gittiğimiz yolculuk bizi bir yerlere getiriyorken hayat ise, mutluluk yolundaki aldığımız metrajla açıklanmaz mı?

Egzistansiyalist bir hayatı her anın tadını alarak yaşayabiliriz. Her bir an her bir detaya denk geliyor, her detayda hata da yer alabiliyor, yani yaşamak gerçekten bildiğimiz üzere zor zanaat.

Tanrı taslak hazırlar ve bizler seçimlerimizin ürünü olarak, hayata devam ederiz.

“Sadece bir hayatınız var ve şimdi yapamayacaksınız ne zaman yapacaksınız?”

Nasıl ki bir sanat eseri detaylara göre değerli kılınıyorsa, yaşamak da anlara göre değerli kılınır.

Hayat; kim olduğumuzun, kimlerle olduğumuzun, nelere sahip olduğumuzun, nerelere vardığımızın ve ne kadar zengin olduğumuzun önemi gibi yanıltıcı bir görünüme sahiptir. Hayat bu değil!

En son ne zaman ağız dolusu güldük, peki kahkahaları kimler geride ve niye bıraktı? Hayat tutunmamızı bekliyor ve bizden, hayat özür bekliyor. O kadar meşgulüz ki yapmamız gereken hiçbir şeyi yapmadan, hayatı erteliyoruz değil mi?

Şimdi anı yaşayın, yazımı okuyup özgür iradenizle kendinize ördüğünüz zincirleri bir bir kırın ve “Carpe Diem” diyerek anınızı yaşayın. Ne duruyorsunuz, şimdi! Şimdiye uygun hangi fiilde olmalıysanız, hemen o fiilde yer alın. Çok yaşıyoruz ve hiç mutlu olmuyoruz dememek için,

Carpe!.. Carpe!.. Carpe!.. Carpe Diem!.. Hayatı Yakalayın!..

Yoksa, İlyas-ı Habır gibi mutlu olmadığınız için başarısızlığınızı mezar taşınıza kaydederek yaşamınıza hoşçakal edersiniz.

“Size bir vasiyetim var, mezar taşıma aynen şöyle yazın: İlyas-ı Habır bitti, Anasından doğru kabre gitti.”

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

2 Yorum

    • Ilkay

      En azından elimizden geldiği kadarı da güzel olmaz mıydı? Hep başkaları için yaşıyoruz hatta en çok ailemizin, severek ve isteyerek bu sorumluluğu yükleniyoruz. Peki, biz ne zaman tek yaşam hakkımızı kullandığımızı da hatırlayacağız. Hayatı yakalayıp, hiç bırakmamanızı temenni ediyorum, sevgilerimle; yazımı okuyup değerlendirmenize ise çok sevindim değerli hocam. Kemalist İlkay.

Siz de fikrinizi söyleyin!