Deneme,  Tartışma,  Toplum

Hakikate Dair (1)

Hakikat o kadar mı rahatsız edici? Düşler dünyasında yaşıyoruz. İnsanı tanıdığımızı sanıyor ancak insanı tanımıyoruz. Kendimizi tanımıyoruz. Başkalarını nasıl tanıyacağız? Başlamadan biten bir gösteriydi tüm bu olanlar. Güldürmeyen, sevindirmeyen ve ağlatmayan… Sonra meçhule uzanan bir yol, sonunda eğri büğrü sarmal bir kapı. Herkes gitmek ister, uzaklaşmak ister, kaçmak ister… Nereye kaçacağız? Kader çoğu zaman hem bir hakim hem bir cellat. İnsan kendi celladından kaçabilir mi? İnsan kendi celladına aşık değil mi?

Her gün doğan güneş, insanlığı tekrar tekrar ısıtmaya, her gün ısıtmaya devam eder. Yine de güneş, bu durumun farkında olmaz, olamaz. Zira umursamaz.  Neden bir süprüntü gibi yaşıyor, kuruntularından arınmıyorsun? Paçavralara sarılmış ruhun ne zaman aydınlığa kavuşacak? Halbuki gönlünüz donmuş, ruhunuz ölmüş. Derinlere inmeyen kalbiniz, nehirden gelen akıntıyı kucaklamıyor, toprağın kokusunu içine çekmiyor, çölde garip bir berduş gibi geziyor, hasta ruhunuzdan arta kalan ne varsa insanlara kusuyorsunuz.

 Sanıyorum bulmaktan korkuyorsunuz. Neyi bulmaktan? İnsanı hakikat rahatsız eder. Alışılagelmiş alışkanlıkların içinde bir ömür hapsolmak insana huzur verir. Ama neden? Hakikat o kadar mı rahatsız edici? Bütün psikozlar tarafından yazılan kitapların ayırıcı vasfı çürüyen bir beynin anatomisini çıkartmak.  Çürüyen, ihtiyarlayan ve ihtiras kokan… Sahi mi? İnsanlara duymak istedikleri kelamı pazarlıyorsunuz. Hepsi de birer tüccar, hepsi de birer sansar.

Siz de fikrinizi söyleyin!