Deneme,  Toplum

Gazete 2000 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kemal Özgürsoy’un Didim’den ayrılışım üzerine kaleme aldığı 25.08.2015 tarihli yazısı. Teşekkürlerimle…

Ve Değerli Şairimiz Hayrettin GEÇKİN Didim’den Gidiyor!

“Bir kıyıdan bütün denizlere, bir tepeden bütün insanlara kardeş olmak, barışı çağırmak için geldiği” Didim’den ne yazık ki buruk bir şekilde ayrılıyor ünlü şairimiz GEÇKİN

Kendi değimiyle; “Güya kuşlarla konuşacak, börtü böcekle kahvaltı yapacaktı her sabah Didim’de.
Her düşünceden, her kültürden ve her renkten bir çiçek tarlasına dönüşmüş yeryüzü Didim’de düşlerinin gerçekleşebileceğine inanarak gelmişti” Didim’e, bir şair olarak Didim’e dokunmanın keyfini yaşayacak ve yaşatacaktı bizlere.

Amma olmadı… Müsaade edemezdik, anlamadığımız şeylerdi bunlar!

Anlayamadık, okuyamadık atananından tutun da siyaset yapanına varıncaya kadar! O küçücük bedeninde taşıdığı, bizim hayal bile edemediğimiz, tasavvurda aciz kalacağımız o büyük amma narin, incelikleri görmek ne haddimize…

Paraya tapmışlığımız, her şeyde, her yerde, her cümlede, her icraatta para denen illetin peşi sıra gittiğimizi, kültürden, sanattan zerre kadar anlamadığımızı, iki yazar getirmekle, kitap imzalatmakla, dilde söylemlerle yetindiğimizi, geç olmadı anlamak sevgili GEÇKİN’e.

“Şimdi gidiyorum buradan… Başka bir yeryüzü bulacağım kendime. Başka yıldızların altına sığınacağım. Öldüğümde beni düşlerime gömecek bir iki dost, birkaç arkadaş çıkacaktır. Çıkmasa da beni koruyacak ve bana sahip çıkacak yalnızlığım nasıl olsa hep yanımda” derken; bizlere ne kadar kırgın olduğunu açıkça söylüyor.

Tabii ki haklı.
Nasıl olmasın ki?
Ne konuşmasını bildik O’nunla, ne oturup paylaştık sevgilerini, fikirlerini…
Hatta görmezden geldik acaba bizlerden bir şeyler ister mi diye!
Oysa O’nun derdi para, pul, makam, mevki, şöhret değildi ki!

Zaten gönlünde bunların hepsi gelmiş geçmişti. Zerre kadar insani olmadığını görüyordu, biliyordu. Böyle bir hırsı asla olmadı benim tanıdığım kadarıyla GEÇKİN’nin. O insanı seviyordu her rengiyle. Doğaya aşık, hayvanların dilinden anlayan… Didim’de geçirdiği dört yılda bunu gördük. Bunu yaşadık O’nda.

Bize kırgın olmasına rağmen “nereye gidersem oraya iyi öyküler taşıyacağımı bilirsiniz. Gittiğim yerlere sizlerden de pek çok anı, pek çok öykü taşınacak benimle” diyor ve bir kez daha büyük sanatçı hassasiyetini her şeye rağmen bizlerden esirgemiyor.

Daha ne isteriz böylesine kırdığımız bir candan!?

Kırmaktansa kırılmayı satın alan ustadan!?…

Dili tatlı, şiirleri sevgi – aşk kokulu, içten tebessümü, insana insan olduğunu anımsatan, dağarcığında; börtü böcekten tutun, beşikteki bebeğe, dağdaki çobandan, bağdaki yaprağa varıncaya kadar şiirsel zenginlik dolu böylesi bir can dosttan ayrılmak bana da çok zor geliyor…

Sözün Özü!
Hakkını helal et sevgili dostum.
Dediğin gibi vakit bulamadık seni anlamaya.
Ve dediğim gibi para, mevki, şöhret ve desinler benliğimizi sarıp sarmalamışken… İnsanlık ve inceliklerden uzaklaştırmışken…

Güle güle…
Kimse adına konuşmayacağım. Çünkü çoğumuz iki dilli, iki ruhlu, iki karakterli ve iki yüzlü olmuşuz!! Amma ben seni unutmayacağım.

Siz de fikrinizi söyleyin!