Ekonomi,  Felsefe,  Güncel - Aktüalite,  Siyaset,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

Çökme

Zamanımızda da geçerli olan ekonomik nedenler dışında, çalınan, yağma edilen ya da vergi adı altında zorla alınıp ülkeye sokulan tahıl ürünleri, İtalyan tahıl ürünleri için tüketici bulunamaması sonucunu getirdi. Böylece topraklar otlağa dönüştü ve özgür halk tamamen kayboldu. (Marx-Engels, Alman İdeolojisi)

Üretimden uzaklaşan toplum borçlandırma yoluyla, güç odaklarının getirdiği yabancı ürünlere müşteri yapılıyordu. 1840’lı yıllarda, Roma İmparatorluğu’nun çöküşü için yapılan bu değerlendirme, günümüz için de geçerlidir. Örneğin, Ortak Pazara giriș sürecimiz için; Onlar ortak biz pazar oluruz, diyenler haklı çıktı. Kendi pazarını dıșa açan, dıș pazarı da kendine açamazsa, dağılan üretim ilișkilerinin altında kalıyor. Ekonomik çöküş, sosyal çöküşü de beraberinde getiriyor. İfade şöyle; törelerin aşırı bozulması, evlenmelerin azalması, eski ailelerin sönmesine ve servetlerinin birkaç kişinin eline geçmesine neden oluyordu.

Evlilik için,‘fahişeliğin yasalarla belirlenmiş hali‘ şeklinde değerlendirme yapan Marx’ın aileyi bir kurum olarak toplumsal yapının bu kadar önüne koyması, çok önemli bir yazının konusu olmaya değer. Gerek Osmanlı İmparatorluğu, gerekse Türkiye Cumhuriyeti açısından bakınca, Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ile birçok ortak nokta bulunuyor.

Üretimden kopuş, çökmeyi kaçınılmaz hale getiriyor. Atatürk bu durumu şöyle açıklıyor;

Çalışmadan,yorulmadan ve üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar,önce haysiyetlerini,sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklâl ve istikbâllerini kaybetmeye mahkûmdurlar.

Köylülerin üretebilme kapasiteleri, geçim için yeterli olmayınca, şehirlere göç ediyorlar. Şehirlerde köylüleri tüketici olarak kaybedince, oluşan ekonomik bozulma nedeniyle ucuz işçiye yöneliyorlar. Ucuz işçi olan köylü, şehirli işçiyi-memuru yavaş yavaş işsiz bırakarak ekonomik ve sosyal hayatın dışına itiyor. Bu durum kültür dünyasını da etkiliyor, geçim mücadelesi kültürel etkinliği boğuyor. Daha az sinema, daha az kitap ve devamı gelen bu azlıklar sosyal çöküşü de getiriyor.

Ülkemiz açısından bakılınca, Köy Enstitüleri bu sürece ket vurabilirdi. Bilinçli ve üretken bir köylü toplumu başarılabilirdi. Ancak, bilgiyi verenin kim olduğu, bilgiyi alanın da kim olabileceğini gösteriyordu.

Bilgiyi, sadece hocadan alabilen köylünün sınırları da çizilmiş oluyordu.

Bu anlamda, bağnazlığın televizyon düşmanlığı da önemli. Bilgi aktarımında hocaya rakip oluyor, insanların bașka türlü de yașayabileceği düșüncesi așılıyordu. Köy Enstitüleri düşmanlığı da köylünün bilinçlenmesi ve üretime yönelmesini engelleyerek, çöküşün kalıcı olmasını sağladı. Kısacık varlığı bile, ne güzel insanlar kazandırdı topluma. Hocalar eski toplumsal statüleri ellerinden alındığı için, köylülerimize alttan alta Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı aşıladılar. En çok desteği de eski sistemin daimi kazananı olan ağalardan ve Cumhuriyet’in üretime yönlendirilmiș ekonomik yapısını, para kazanma ekonomisine dönüștürmek isteyen lümpen burjuvaziden aldılar. Bilinçlenen köylünün itaat etmeyeceğinden emindiler. Şehre göç etmiş olsalar da bu alt yapı devam etti.

Aziz Nesin mizahı da Kemal Sunal sinema filmleri de bunu çok anlattı, ama sadece güldük, oysa mizah düşündürmek içindi aynı zamanda. Hepimiz, kendimize benzeyenlere oy veriyoruz, şehire ve şehir kültürüne yabancı olan köylü de öyle yapıyor. Kendine benzediğine inandığı kişiye oy vererek bir yerde tam uyum sağlayamadığı şehirliden de intikam aldığını hissediyor. Bu da çökmeyi derinleştiriyor.

Alman İdeolojisi‘nde konunun devamı da şöyle; fetih, ayrıca fethedilen tarafından da koşullanır. Bunu, geri bir kültür, kendinden ileri bir kültürü ele geçirse bile, kısa zamanda ileri kültür tarafından, tekrar üretime geçme yolunda koşullanır, șeklinde anlamalıyız. Bu da yeni ve sentez bir kültür, yeni üretim şekilleri yani bir anlamda başka bir toplumsal yapı demektir. Șimdi elimizde feodal kökleri hala varolan, geri bırakılmıș bir köy kültürü var. Șehirlerde ise sadece ekonomik yönden burjuva olabilmiș, ama entelektüel yönden eksik kalmıș bir kentli kültürü var. Nasıl bir sentez çıkacağı net olmasa da öngörülebilir kanısındayım.

Ali Salih

Siz de fikrinizi söyleyin!