Deneme,  Din,  Ebeveyn,  Tartışma,  Toplum

Cami Duvarına İşeyen Köpeği Öldürürler!

Çok kuru ve sıcak bir günde Gaziantep’te merkezdeki Atatürk heykelinin önünde birleşmek için sözleşmişlerdi. Orada araştırma yapacak ve gözden uzak dertleşip, çare düşüneceklerdi. Hepsi ilk defa birbirleri ile tanışacaklardı. Ama, hepsi birbirinin kitaplarını okumuşlardı.

Önce Ali Şeriati Atatürk’ün heykelinin önüne vardı, uzunca ona baktı ve devrimlerinden miydi hayranca bakıyordu ki karşısına bir an türbanlı Konca Kuriş göründü ve sıcak bir merhaba dedi; Ali Şeriati ona diğer buluşacağı yazarlar gibi hayranlık duyuyordu; ama onun için ve onun gibi coğrafya kaderine mahkum olan İranlı devrimci kadınlar gibi üzülerek bakmıştı.

Konca Kuriş ki Nakşıbenti Tarikati üyesinin gelini olarak kayınpederinden, İslama inanması için Tanrı’yı göstermesini isteyecek kadar, kimsenin hayır diyemeyeceğine hayır diyebilecek kadar cesur bir insandı. Kimse onu anlamamıştı, o onun gibi aynı yolda yürüyen yazarlar ile yalnızlığını gidermek istiyordu. Çare istiyordu, toplumda kadına, özgürce fikirleri doğrultusunda yaşamak ve çocuklarını doğru büyütmek istiyordu. Heyecanlı ve mutluydu.

Konuşmaya tam nerden başlayacaklarını şaşırdıkları yerde, Bahriye Üçok ile Turan Dursun sohbet eşliğinde yaklaşıyorlardı. Orada ayak üstü herkes tanışıp, hemen bir kafede oturmak, yol yorgunluğunu atmak ve bir şeyler içerken hemen derince sohbetlere dalmak istiyorlardı.

Yakınlarındaydım, bana adres sordular. Oradaki şehrin yerlisi olarak en yakın kafenin Yeşilsu olduğunu söyledim. Okuduğum aydınlar karşımdaydı, sormayın şimdi size aktarırken bile gözlerim doluyor, öldürülmeyi hiçbiri hak etmemişti. Biraz yürüdük, ulaştık. Onların yakın bir masasına oturup, elimdeki kitabımı elime alıp belli sürelerde sayfamı değiştiriyordum; aslında onları okuyordum!

Hepsi o kadar güzel kararlar vermişlerdi, o kadar araştırmalarıyla ülkemize ve dünyaya ışık olmuşlardı ki şimdilerde anlıyorum! İnsanlık, insanlığa feda olmakmış! Ömrü adamak bu yolda mübahmış!

Ali Şeriati ve Turan Dursun; biraz Arapça biraz da Farsça ile karışık bir dil kullanıyorlardı. Hayatında liseyi bitirmek için en büyük hayalinden bahsediyordu Turan, Ali’ye. O ara lafa Bahriye girip, ona destek olmak istediğini söyledi. Akademisyen doçentti sonuçta ve çok güzel bir insandı.

Konca derince dalarak onlara bakıyordu. Keşke daha önce sizlerle tanışsaydım, dedi.

Çok şey tartıştılar masada; İslam, kitap, cemaatler, kadın, çocuk, hayvan, cehalet, dogmatizm ve kitapları hakkında. Birbirlerine fikirlerini ileterek çözümler için notlar yazdılar.

Saat ilerliyordu ve çok zamanları yoktu. Buluştukları şehirden uzaklaşmalılardı. Cemaatler hepsinin peşindeydiler. Hayatta kalmalarının gerektiğini bilerek yaşamak istiyorlardı, haklılardı da onların ışığına muhtaçtık!

Onlar masadan kalkınca hemen hesabı ödeyip, onlara yardımcı olmak istediğimi ilettim, kabul ettiler. Çünkü her biri yakınlarından bile gizlice gelmişlerdi. Kafeden çıktık ve hemen sola döndük merdivenlerden inince soldaki Şehitler Anıtımızı ziyaret etmek isteyip istemeyeceklerini sordum; Kurtuluş Savaşı şehitlerini ziyaret etmek istediler ve merakla içeri daldılar.

Konca bana dedi ki bu ne saçmalık, bu ne saygısızlık(!); Şehitler Anıtının neredeyse üzerindeki kafede oturduk. Şehitlerin bu kadar yakın tepesine nasıl kafe açılmış olabilir? Ben de ona, inanın bilmiyorum; şimdiye kadar hiç fark etmemiştim, ama bu kafe çok uzun yıllardan beri var dedim! Diğer yazarlar da hayretle bana bakıyorlardı. Haklılardı.

Daha sonra birkaç adım daha ilerledik ki Çınarlı Camiinin duvarına bir köpek bir ayağını kaldırarak işiyordu. Oradan bir adam bağırdı ve ecelin geldi senin it, dedi. Orada şunu düşündüm; Eceli gelen it cami duvarına işermiş, atasözünün temelinde böylesi olay olmuştur, dedim. Oradaki birkaç cahil köpeği taşlayarak, adeta öldürecekmişçesine kovalamaya başlamışlardı.

Aydınlar dikkat çekmek istemiyor, ama vicdanları da susmuyordu.

Turan Dursun; “Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım?” Dedi.

Bahriye Üçok; “Durmadan değişen ve çelişen bu fetvalar karşısında Hz. Muhammed’in şu hadisi ne denli yerinde, ne denli akılcı değil mi?: ”Müftüler sana fetva verse bile, sen önce kendinden al fetvanı.” İçinde yaşanmayınca tehlikelerin derinliği galiba anlaşılamıyor. Var olmanın, özgür yaşamanın yolu çağa uymayı bilenlere açılır. Bu da milli eğitimle sağlanır.” Dedi ve cahilce öldürme peşinde köpeği kovalayanları izliyor, yapmayın diye bağırıyordu.

Ali Şeriati; “Bazen diyorum ki feryad edeyim. Yine görüyorum ki sesim kısılmış. Biz bu memlekette garibiz, kimsesiziz, yalnızız, yabancıyız. Allah’ım! Nasıl yaşamak gerektiğini sen bana öğret; nasıl ölmek gerektiğini kendim anlayacağım!” Dedi.

Konca Kuriş; “Kuran hep erkekler tarafından çevrildi, bunun için kadın gözüyle bir meale ihtiyaç var.” Bu caniler anne olmadı ki o köpeğin acısını anası adına düşünsünler. O hiç görmediğim ve var denilen; nice canların acısını izlemek için mi vardı? Hep hikaye anlattı çevremdekiler, ama şimdi gerçeği yaşıyoruz efendiler. Dikkat çekmememiz lazım, bugün buradaki köpeği kurtarabiliriz, ya diğerlerine? Olguların peşinde doğru yürürken şimdi kendimizi tehlikeye atmamalıyız, beni bekleyen çocuklarım var, dedi.

Aydınlar bu sözlerin üzerine dayanamadı, fakat her biri de biliyorlardı ki ecelleriyle ölmeyecek, kendilerinden sonra geride kalanlara ışık olmalılardı. Yollarına koyuldular.

*******

Yazdığım kurguya burada son veriyorum ki umarım sizi biraz empatiye teşvik etmişimdir. Yazının devamında kendim olarak yazmalıyım.

‘Eceli gelen it, cami duvarına işermiş!’ (Bir atasözü)

Efendiler, bu atasözünün temelindeki çıkış sebebini ve anlamını birçok kaynaktan araştırdım. Sonuç, tehtid vardı ve öldürme vardı. Örneğin, Dersimiz sitesinde ki çok takip edilen bir eğitim sitesidir; oradan şu alıntı ile size sözlerimi destekleyen bir referans ileteyim.

“Eceli gelen köpek, cami duvarına işer. Atasözünün açıklaması ve anlamı:

1. Bir toplulukta bütün insanların kutsal saydığı şeyleri kötüleyenler, zarar verenler, hiçbir zaman sevilip istenmezler, davranışlarının kötü sonucuna da katlanırlar.

2. Eceli gelen her canlı, hayatının sonunu getirecek olayların ortaya çıkmasına yol açar.

3. Yaptığı davranışların farkında olmayan, ilerleyen zamanda karşılaşabileceği tehlikeleri sezemeyen kişi, dikkatsiz ve düşüncesiz davranarak kendi hayatına mal olabilecek olaylara sebep olur.”

Bir köpek bir duvar, bir ağaç ya da bir kenara çişi geldiği vakit; arka ayaklarından birini kaldırır ve işer. Sebep çok doğaldır! Düşünelim empatiyle, misal ilkel bir insan olsaydık; ortalığa işemezdik! Çünkü, ortalığa işesek ortalık çamur olurdu. Ağacı sulamak faydalıyken, suyu da kökleri tutar. Eeee, köpek de aynı zihniyetle ihtiyacını görmüyor mu?

Hayvanların tapınaklarımızı tanıması mümkün değil, çünkü dinleri yok ki! Anlayamazlar. Peki neden illa kedi değil de köpek derseniz, İslam köpekleri sevmez, hatta örnek de verebilirim günümüzden; belli partinin belediyeleri neden köpekleri zehirlemeye para harcıyor, oysa belediyelerini borçlandırdıkları halde!

Size özellikle köpeğe Müslümanların düşmanlık sebebini anlatan, bu katledilen hayvanların hangi hadislerden kaynaklandığını bir bir özetleyen muhteşem bir araştırma haberi buldum, okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.

Cami duvarına büyük tuvaletini yapan böceklere ne oluyor, kedilere, tavşanlara ya da diğer canlılara? Mevzu olduğunu işitmediğim için sordum.

Bir köpek canlıdır, faydalıdır, diğer hayvanlar gibi bu doğada yaşamalıdır. En çok da insanlara faydalıdır; müsait olursanız köpeğin faydaları diyerek, arama motorlarında yazdığınız vakit, insana faydaları çıkıyor. Kaç köpek haberi izledik; sahipleri ölünce mezarlarını ziyaret edip ağlayan?! Peki ya depremlerde; en çok hangi kuzenimiz yardım edip hayat kurtardı?!.

Eğer bir Tanrı varsa, köpeklerle dost olalım diye yaratmış olmalıdır; ki en sadık hayvanlardan birisidir! Eğer bir Tanrı yoksa, köpekler korunmuyor ve biz cani ırkların sadistliklerine maruz kalmakta.

Müslüman olan son kıtamın bağlamında, Allah’ın varlığını kanıtlasın, köpekleri öldürüp onlara zarar vermesin; Müslüman değilseniz öldürdüğünüz hayvanları İslam referansıyla yaptığınızı vicdanınıza anlatmayınız, çok kötü sadist canlılarsınız.

Köpekler cami duvarlarına işemedikleri halde, zehirleyerek öldürüyorlar; cami bahane de olabilir.

Öldürülen aydınların, kadınların, çocukların, hayvanların kanı elinde olan; Tanrı inancıyla ilk kendi insanlığını vurmasın!

Dindeki aydınlatma ve sorgulama savaşlarında; cami duvarına işemiş sayılan/sayılacak olan kimseleri, cehaletin güneş olduğu yerlerde öldürmek için hep hak gören güruh nüfus var olacaktır. Önce kemdi insanlıklarını öldürecek, sonra insanları öldürecektir. Doğru eğitim şart! Coğrafya kader olmamalı!

Aydınlık yarınlarda herkesin yaşamına, düşüncelerine ve yaşam haklarına saygı, tüm dünyada kader olmalı.

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!