Deneme,  Ebeveyn,  Güncel - Aktüalite,  Kategorisiz,  Psikoloji,  Şiir,  Siyaset,  Tartışma,  Toplum

Büyük İnsanlık ve Hubris Sendromu (Güç zehirlenmesi)

BÜYÜK İNSANLIK

Büyük insanlık gemide güverte yolcusu

tirende üçüncü mevki

şosede yayan

büyük insanlık.

Büyük insanlık sekizinde işe gider

yirmisinde evlenir

kırkında ölür

büyük insanlık.

Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter

pirinç de öyle

şeker de öyle

kumaş da öyle

kitap da öyle

büyük insanlıktan başka herkese yeter.

Büyük insanlığın toprağında gölge yok

sokağında fener

penceresinde cam

ama umudu var büyük insanlığın

umutsuz yaşanmıyor.

Nazım HİKMET, (7 Ekim, Taşkent, 1958)

Aslında Nazım usta Büyük İnsanlıkla ilgili her şeyi bir nefeste bir şiirde anlatmış. Orada tarif edilen insanlar Büyük İnsanlar. Büyük insan olma hayaliyle yaşar insanların çoğu. Bir idealden çok arzular bütündür. Şehvet-Şöhret-Servet hastalığına yakalanmadan büyük insan olmak ne kadar mümkün cevabı zor. Seküler yaşam buna ne kadar müsaade eder. İnsanların hakkını yemeden, sömürmeden, öldürmeden, yerinden etmeden ne kadar büyük insan olunur bilemedim şimdi.

Büyük insan denince aklımıza komprador, ensesi kalın, zengin, maddi varlığını bilmeyecek kadar zengin insanlar gelebilir. Ya da Amerikan Başkanı ya da Koçlar, Sabancılar vb. Değiiil sevgili okurlarım değil. Bunların hiç biri büyük insan değil. Büyük İnsan olmak için sütten çıkmış ak kaşık olmak gerekmiyor kuşkusuz.

Büyük insan kendi çıkarını başkasının çıkarının önüne koymayan kişidir. O Büyük İnsan bilir ki kendisi başkasının haklarına saygı gösterirse, o sirkülasyon hayatın iyileşmesini sağlayacak ve kendisi de kimseden haklarına saygısızlık edileceğini beklemeyecek. Büyük insan olmak için okumak profesör olmak vb gerekmiyor. Yoksul olmak da bir kriter değil büyük insanlık için. Nazım üstad ne güzel tanımlamış büyük insanlığı. “…Sokağında fener yok, penceresinde cam…” derken onları sorun ettiğinden bahsetmiyor. Yüreklerin saflığı, temizliği anlatılıyor. En küçük bir ileti de yok. Şimdi nereden çıktı bu büyük insanlık derseniz, Hubris Sendromundan çıktı derim. Bu sendromu birazdan yazacağım ama size önce bir öykü anlatmam gerekecek.

Sanırım Henry Ford’du öykünün yaşayanı. Biz de öyle kabul edelim. Ford bayilerine mail atar falan gün, filan otelde toplantı yapacağım. Bir soru soracağım bilene bütün servetimi bağışlayacağım der. Herkes deliler gibi araştırır, okur, yazar ve toplantıya gelirler. Hepsi üniversite sınavına hazır genç gibi kendinden emin soruyu beklemektedirler.

Ford kürsüye çıkar lafı uzatmadan;

Otelin girişinde araçlarınızı park eden valenin gözleri ne renkti? Der.

Salon buz keser. Herkes sanayi, motor, finans vb soru beklerken otelin valesinin göz rengi sorusuyla karşılaşınca şok olurlar. Üstelik hava gece vaktidir. Üstelik vale şapkalıdır. Kimse de dikkat bile etmemiştir. Uzun bir sessizlikten sonra Ford kürsüye gelerek;

Otelin valesi bendim der. Hiç biriniz valenin yüzüne bile bakmadınız. Adam yerine koymadınız, hatırını sormadınız. Anahtarı eline tutuşturup arkanıza bile bakmadan otele yöneldiniz. Halbuki biriniz bile valeye selam verseydiniz gözlerini de görürdünüz yüzünü de. Şapkam ve gözlüğüm vardı, ama selam verseydiniz mukabele gereği bende şapkamı ve gözlüğümü çıkarır selamınızı alırdım. Dedi. Salon da çıt çıkmıyordu. Ford devam ederek;

– İnsanları aşağıda gören yukarı çıkmayı hak etmiyordur. O yüzden hepinizin bayiliğini iptal ediyorum, diyerek oteli terk eder.

Bu hikayeden çıkarılacak ders nedir. İşte Büyük insanlığın tanımının sahibi. Kibirli insandan büyük insan olmaz. İnsanlara saygısını kaybetmiş sağ duyu sahibi olmayan insandan büyük insan olmaz…

Hubris Sendromunu ciddi ve iyi bir anlatıyla anlatalım.

GÜÇ ZEHİRLENMESİNE KAVRAMSAL BİR BAKIŞ

…………“İnsan ilişkilerinin ve yönetim sürecinin önemli bir parçası olan güç, “işlerin yapılmasını sağlama yeteneği” ve aktörlerin “örgütsel çıktıları etkileme kapasitesi” (Mintzberg, 1983: 22) olarak da tanımlanabilmektedir. Bu tanımdan hareketle, liderin ‘yetenek’ ve ‘kapasitesini’ ortaya koyarken kullandığı güç kaynakları tercihinin liderlik tarzını da etkileyeceği, hatta biçimlendireceği ileri sürülebilir. Hodgkinson’a (2008: 26) göre yönetim bir güç kullanma sanatıdır. Ancak bu gücü kullanırken “doz aşımının” da yaşanabileceği ileri sürülmektedir. Nitekim, Porter’a (1987: 39) göre gücün tarihi, aynı zamanda insanlığın çılgınlık tarihidir. Bu anlamda çalışmanın amacı, son yıllarda karşılaşılan “güç zehirlenmesi” kavramının dayandığı kuramsal ve kavramsal çerçeveyi incelemektir. Hubris sendromu olarak dile getirilen ve liderlerin bir biçimde “yoldan çıkması” olarak ifade edebileceğimiz durumun, liderlerin güç kaynakları ve güç kullanımı perspektifinden yönetim ve organizasyon çalışmalarına katkısının olup olmayacağı tartışmaya açılmaktadır.

Asena Altın Gülova, Doç. Dr., Manisa Celal Bayar Üniversitesi, İİBF, asena.gulova@cbu.edu. Hilmiye Türesin Tetik Arş. Gör. Dr., Manisa Celal Bayar Üniversitesi, İİBF,http://hilmiye.turesin@cbu.edu.tr Deniz Dirik

Bu kısa tanımdan da anlaşılacağı üzerine gücün çeşitleri ve kullanımı kişiye ve hedeflerine göre değişiklik göstermektedir.

….Kısaca aşırı gurur, aşırı kibir taşıyan insanlar bu sendromunda sahibi.

İnsanları yaşatan umuttur/ Yükselirken yaşadığını unutur/ Düşerken hatırlayacağı tek şey

Onu yaşatan yine umuttur

Evet insanlar büyüdükçe (Güçlendikçe) masumiyetlerini kaybediyorlar. Bunun sebebi çok basit yazdığım kitapların hepsinin önsözünde yer alan şehvet-şöhret ve servet hastalığına yakalanmış olmalarıdır. Hubris Sendromlu yönetici kişi bir zaman sonra idealinden vazgeçerek düşmemeye ya da pozisyonu korumaya odaklanır. Bu da kişinin rasyonel karar verme yetisini engeller. Bir örnek;

“Üniversite de öğretim üyesi öğrencilerden birine anlattığı dersi tahtaya gelerek tekrar etmesini rica eder. Öğrenci gelir ki zeki bir öğrenci seçmiştir hoca. Öğrenci dersi anlatır. Hoca: Şimdi masanın üstüne çık ta anlat der. Masanın üstüne çıkan öğrenci dersi orada da anlatır. Sonra masanın üzerine bir ahşap sandalye koyan hoca aynı öğrenciden aynı dersi anlatmasını ister. Öğrenci biraz daha yukarı çıktığı için denge kurmaya çalışarak, biraz da sendeleyerek dersi zor anlatır. Hoca acımazca teste devam eder. Şimdi de ahşap sandalyenin üstüne ahşap bir de tabure koyar ve çık şimdi de anlat der. Öğrenci tabureye çıkarılır ama öğrenci yüzde yüz anlatabildiği dersi unutmuş sendelemeye hatta düşmemeye çalışmaktan başka bir şey yapamaz hale gelmiştir. Öğrenci indirildiğine Hoca öğrencilerine dönerek: İşte güç zehirlenmesine yani Hubris Sendromuna yakalanan kişilerin sonu budur. İş yapmaktan ziyade artık düşmemeye odaklanırlar ve bu süreçte, haklıyı, haksızı, iyiyi kötüyü ayırt edemezler…

Herşeyi dönüştürmeye ve kontrol etme eğilimine kapılan Hubris Sendromu hastasının, önce çocukluk yıllarında iletişimi güçlü bir ailede mi, yoksa içine kapanık dış dünyadan çekinen (sahipsizlik) korkan, susmayı çok iyi bilen haklarını aramayan bir ailede mi büyümüş bakmak lazım. Çocuk sorumluluklarını taşıyan ve bilen bir ailede yetiştiyse sorun yok. Baskılanmış bir aile ise bu sendroma yakalanması işten bile değil. Politikacıların çoğunluğu, bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları, milletvekilleri güçleri oranın da bu sendroma yakalanırlar.

Bu sendromun güç envanterine bakarsanız 5 veya 6 çeşit güç kaynağı görebilirsiniz.

French ve Raven (1959) modeline göre temelde beş güç kaynağından söz edilir. Yasal güç (legitimate power), ödüllendirme gücü (reward power), zorlayıcı güç (coercive power), uzmanlık gücü (expert power) ve karizmatik güç. Bunları kullanarak kişi hakimiyetini devam ettirmeye çalışır, genelde başarılı da olurlar. Yönettikleri kişi ya da kitle umurlarında olmaz bir süre sonra. Diğer taraftan, son yıllarda liderliğin karanlık yönü olarak ifade edebileceğimiz “yıkıcı liderlik” ve “toksik liderlik” adı altında incelenen liderlik tipi de görülmektedir (Reyhanoğlu ve Akın, 2016: 444). “Zehirleyici liderlik” olarak da nitelenen bu tarz liderlik, liderin takipçi ile ilişkilerini yıkıcı bir perspektiften irdelemekte; bir anlamda “kendini beğenmiş, başkalarını dinlemeyen, küçük gören, izleyicilerini başkalarının yanında küçümseyen, onlara saygı duymayan lider tipine işaret etmektedir” (Koçel, 2015: 699). Karizmatik liderlerin sahip oldukları güç denetlenemediğinde yıkıcı olma eğiliminde oldukları ve söz konusu liderlik tipinin tam da bu noktada ortaya çıkan lider tipine denk geldiği ileri sürülmektedir….“Hubris Sendromu” olarak adlandırılan bu durum, güce sahip liderin gücünü uzun süre kullanması, bu sırada başarılı işler yapması ve kendisini sınırlayacak bir engel olmaması gibi güçlü olma halinin oluşturduğu bir rahatsızlık olarak tanımlanmaktadır.

Hubris sendromu yaşayan liderlerde aşağıdaki belirtiler görünmeye başlar; 

1. Bulunduğu makamda güç gösterisinde bulunmanın ve zaferler kazanmanın çok önemli olduğunu düşünmek.

2. Hakkındaki algıyı iyileştirmek için kendisini hep iyi gösterecek durumlarda bulunmaya eğilim, kötü gösterecek durum ve yerlerden kaçınma.

3. İmaj ve görünümle ilgili orantısız kaygı.

4. Basit eylemlerinden bile imkansızı başarmış edasıyla ve abartarak bahsetmek, yüceltilmeye ihtiyaç duyma.

5. Kendisiyle, ulusu ya da kurumu özdeşleştirmek; kendi bakışı ve çıkarlarıyla ulusun/ kurumunkini özdeşleştirmek.

6. Kendisinden üçüncü tekil şahıs zamiriyle ya da “biz” diye söz etmek.

7. Kendi yargılarına aşırı güven, aynı zamanda başkalarının öneri ve eleştirilerini küçümsemek.

8. Herşeyi kişisel olarak başarabileceğine dair mutlak inanç.

9. Çevresindeki insanlara ya da halka değil, tarih ve Tanrı’ya hesap vereceği inancı.

10. Tanrı ve tarih karşısında haklı bulunacağına dair sarsılmaz inanç.

11. Sıklıkla artan bir yalnızlaşmanın eşlik ettiği gerçeklik duygusunun kaybı.

12. Huzursuzluk, acelecilik, düşünmeden kararlar alma.

13. Kibirli tarzından dolayı rasyonel kararlar alamama ve dolayısıyla başarısızlık.

David Owen ve Jonathan Davidson bu tanımlamayı ve çalışmayı ABD ve İngiltere’de son yüz yılda başkanlık veya başbakanlık yapmış liderleri inceleyerek derlemişlerdir. Tabi ki bu sendrom bütün dünya liderlerinde, daha küçük ölçekli politik liderlerde ve hatta şirket-kurum-kulüp yöneticilerinde görülebilir. Bunlardan yola çıkarak sizlerde etrafınızdaki insanlardan bu hastalığa yakalanmış olanları tespit edebilirsiniz…

SAYGILARIMLA Bugünlük bu kadar.

Hangi konuda yazmamı isterseniz dursunuzun33@hotmail.com adresine ya da http://gündemarşivi.com sitesine iletebilirsiniz.

Gazeteci/Yazar/Danışman Dursun UZUN

30 yılı aşkın süredir gazetecilik yapıyor. 2010 yılında Karıcığım Sevgilim Olur musun adlı kitabının ilk baskısıyla yazarlığa adım attı. Kitabın ikinci baskısı uzun bir gazetecilik/danışmanlık ve siyasi coğrafyadan sonra 2019 Kasım ayında yapıldı. Şu anda ülkenin her yerine ulaşıyor. Diğer eserleri Şehrin Çıkışlarını tutun (şiirler) Altta kalanın canı çıksın (Öyküler) Çakal kapısında yatırılan aslan Melda (roman) Çocuk kitapları 12 kitap Eğitim yayınları / Sosyal sorumluluk projeleri/kamu spotları 55 yaşında Tokat/zile doğumlu Mersinde yaşıyor. Evli Atatürkçü 3 çocuk babası...

Siz de fikrinizi söyleyin!