Güncel - Aktüalite,  Hatıra,  Psikoloji,  Toplum

Bir Dilek Tuttum

 

Hıdırellez ya da Hıdrellez, Orta Asya, Orta Doğu, Anadolu ve Balkanlar’da kutlanan mevsimlik bayramlardan biridir.

Hıdırellez denildiğinde; ben çok eskilere giderim, çocukluğuma. Çünkü babamı çocuk denilecek yaşta kaybettiğim için, O’nunla yaşanmışlıklarım çocukluğumda kaldı. Hıdırellez; babamın her yıl gitmekten usanmadığı Sorkunaltı denilen kocaman meralık bir alanda pikniğe gittiğimiz gündü. Ben severdim, çünkü özgürce koşup oynayabildiğim alandı. Birkaç komşu da severdi orayı, organize olunurdu. Atlamak için ayrı, bir ağaca salıncak kurmak için ayrı ip ayarlanır, topsuz olmaz yoksa bakkaldan alınır, günler öncesinden kocaman rengarenk uzun kuyruklu uçurtma yapılırdı.

Sarmalar, dolmalar, mangallıklar, babaların içeceği rakı, biz çocuklara gazoz. Nasıl da keyifli olurdu babam, o gülen zayıf yüzü gözümde canlandı. Bende Hıdırellez budur.

Büyüyünce öğrendim ki su başında veya gül dibinde dilek dileniyormuş. 

10 veya 11 yaşındaydım. Siyah beyaz televizyonumuzda babam milli takımın maçını izliyor. Milli takım gol yedikçe hop oturup hop kalkıyor. Maç bitti, yenildi Türk Milli Takımı.

-Allah kahretsin bu gavurlar çok güçlü, dedi.

-Baba bir şey soracağım. O gavur dediğin adamların da iki bacağı var, bizim takımdaki adamların da iki bacağı var, birer kafası, ikişer kolu var. Onlar neden bizimkilerden daha güçlü, farkları ne? diye sormuştum. Sustu yanıtını O’da bilmiyordu. Ben o sorunun yanıtını şimdi biliyorum. Daha maça başlamadan, düşüncelerinde, Türk Milli Takımı karşısında 1-0 galip başlıyorlardı. Babamın güçlü gavurlar diye sinirlendiği şey, düşünce gücüydü.

Ben son birkaç aydır kendimden içeri bakıyorum. 48 yıllık ömrümün son 25 yılını masaya yatırdım. Ne istiyordum, ne istemiyordum, istediklerimin ne kadarına kavuştum, istemediğim otlar burnumun dibinde ne kadar bitti. İnsanın kendi kendini yargılaması kolay bir şey değil bunu biliyorum. Yapabildiklerime sevinirken, yapamadıklarıma üzüldüm elbette. Çoğumuz; kazanımlarımızı kendimize yontarken, kayıplarımızda suçlayacak birilerini ararız. Ben hayatım boyunca hiç kimseyi suçlamadım da. Burada hata yapmışım, kendimi suçlamalıymışım. Çünkü gençlik yıllarımda araştırmacı kişiliğe sahip değilmişim. Okuduğum kitapların çoğu aşk romanıymış. Aileden, çevreden öğrendiklerim ise; bana ve benim gibi hayata yeni başlayan beyinlere öğretilen kadercilikmiş. Zihnimizi, bilinçaltımızı nasıl kullanmamız gerektiği öğretilmediği için, bir ömür nasıl harcanırın vücut bulmuş yitik neslinden biriyim.

Bu taş; tam 23 yıl önce, memlekette tarlaya giderken, kuru dere yatağında bulduğum bir taş.

-Güzel taşmış deyince, annem;

-Bakayım, dedi ve geri verirken

-Bunu hiç kaybetme. Bu taş senin uğurun olsun, sana şans getirsin, hayatında her şey gönlünce olsun, dedi.

Bir süre öylece baktım ve kabul ettim. Annemin duasının her oyuğa dolduğunu hayal ettim. Fazla detaya girmek istemiyorum, hayalini kurduğum, olmasını istediğim, hayatımı sıfırlayıp sil baştan başlayarak kendi devrimimi yaptığım başarılarım, bu taştan sonra başladı. O gündür bu gündür çantamdadır hep.

Öğrendim ki;

Bilinçaltı, hem kendi nesnel zihninin ya da bilincinin kontrolüne, hem de bir başka kişinin telkinlerine açıkmış. Nesnel inanç ne olursa olsun, aktif ya da pasif olarak bir inanca sahip olduğumuzu varsayarsak, bilinçaltı telkin yoluyla kontrol ediliyormuş.

O taşta keramet yoktu yani. Annemin dua ile bilinçaltıma yaptığı telkindi. Ancak ben onun telkin olduğunu, taş bana verildikten 5 yıl sonra fark ettim. Kızım 6. sınıfa geçmişti. Sosyal bilgiler dersinde anormal derecede zorlanıyordu. Sayısal zekaya sahip bir beynin, sosyal bilgiler gibi kolay bir derste zorlanması imkansızdı. Hemen o 5 yıl önceki anne telkini aklıma geldi ve kızımda denemeliydim.

-Gözlerini kapa ve bilinçaltındaki “Ben sosyal bilgileri anlayamıyorum” yüklü olumsuz kaseti çıkar ve bana ver dedim. Hayali kaseti verdi, aldım elinden.

-Şimdi, bomboş bir kaset verdim eline, tak onu bilinçaltına ve “Sosyal bilgileri anlayamamam mümkün değil, benim anlayabileceğimden daha kolay”  cümlesini yükleyeceksin dedim. Hayali her şeyi yaptık.

-Artık sosyal bilgiler dersi gibi bir sorunun yok dedim. Gerçekten sorun olmaktan çıktı çünkü başardı. Lise sınavlarına girecek. Kazanmayı çok istediği bir Anadolu lisesi var puanı yüksek, prestijli bir lise. Dershaneyi hiç asmadı, çok çalıştı, fakat kazanamama ihtimali ile korkuyor. Korkusunun sebep olacağı sınav heyecanı ile kazanamama ihtimalini düşünerek;

-Gözlerini kapat ve o liseyi kazandığını, formasını giydiğini, bahçesinde gezindiğini, kendini o lisenin öğrencisi olduğunu gör. Görebildin mi, dedim.

-Evet görebiliyorum, dedi.

-Kutlarım, emeklerin boşuna değil korkma sen o liseyi kazanacaksın, dedim. O liseden başarı ile mezun oldu. Üniversite hayatında da devam etti bu. Kendisi de öğrendiği için bilinçaltı mevzusunu, bilinçaltında oluşturduğu mesleki hayatına ulaşmak için neler yapması gerektiğini zihni O’na öğretti. Zihnini ve bilinçaltını doğru kullandığı için istediği akademik kariyerine 2016’da atandığı üniversite ile başladı.

Bu konularda kendi isteklerimden de anlatabileceğim çok şey var. Sadece iki örnekle geçiştireyim. Zincir bir marketten aldığım iki gofret ile çekilişe dahil olmuşum bilmeden. Almak istediğim ama bir türlü bütçe ayıramadığım ve bu makaleyi yazdığım dizüstü bilgisayarıma, o iki gofret ile sahip oldum. Çünkü bilinçaltımda dizüstü bilgisayarı istiyorum vardı. 28 yaşına kadar ev hanımıydım. Kendimi iş kadını olarak hayal ederdim. Dernek kuran, Hazine Müsteşarlığı’dan teşekkür plaketi alan, TOBB Kadın Girişimciler Kurulu’na giren bir iş kadını olmayı da başardım. Buna rağmen, halen, yapboz misali eksik parçalar vardı. Zihnim ile bilinçaltı telkinini derinlemesine anlayamamış olduğumu keşfetmiş bulunuyorum. İnsanın kendisine, kesin ve belirli bir şey telkin etmesi yani Oto-Telkin, işte bunda yetersiz bakiye olmuşum. Olumlu ya da olumsuz her şeyin benden kaynakladığını bu yaşımda anlamış olmanın derin üzüntüsünü yaşıyorum. 20’li yaşlarda anlasaydım her şey çok daha farklı olurdu.

İnsan yaşadığı sürece hiçbir şey için geç kalmış sayılmaz fakat, daha çok gençlik üzerinde işlenmesi gereken bir konu bu düşünce gücü.

Hangi dinden olursak olalım, kökleri muhtemelen çocukluğumuza kadar inen inançlar ve fikirler vardır. Özellikle İslamiyet bizlere hurafeler ile öğretildiği için, çoğu Müslüman düşünmekten korkar. “Çok düşünme aklını yitirirsin Allah korusun” “Çok düşünmek insanı delirtir”  Bu cümleleri duymayan var mı? Adım gibi eminim yoktur. Delirme korkusu ile düşünmemeye sevk olmak bizim yurdum insanının kara bahtıdır. Zihnime; aileden, arkadaşlardan, çevreden kazınan olumsuz düşüncelerimi maddeler halinde yazdım. Taa çocukluktan başlayarak bana aşılanmış olan tüm bu inançların ve eğilimlerin hala içimde olduğunu ve hayatımda bir şeyler gerçekleştirme ve etkileme gücüne sahip olduğunu görünce şaşırdım. Sosyal medyada 20’li yaşların fotoğrafları ile meydan okuma rüzgarı var. Dış görünüş ile meydan okumadan ziyade, zihnimiz ile ömrümüze ne kadar meydan okumuşuz onu keşfetseydik, kendimize çok büyük bir iyilik yapmış olurduk.

İçerisi nasılsa dışarısı da öyle

Yukarısı nasılsa aşağısı da öyle

Ve ya;

İnsan düşündüklerinin toplamıdır, ne düşünüyorsan osun!

Şimdi yazının konusu olan Hıdırellez’e dönmek istiyorum. Şu dilek meselesine. Bilinçaltı ile ilgili anlatmaya çabaladığım her şey; dilemek, istemek ve inanmak ile alakalı. Taş ile ilgili verdiğim örnek, bilinçaltının nesnel olarak etkilendiğine dikkati çekmekti. Hıdırellez dini ritüellerden bakıldığı zaman hurafedir. Çünkü Hıdırellez için Hızır ile İlyas peygamberin yeryüzünde buluştukları gün diye rivayet edilir. Ben bu konuya sembol olarak bakıyorum. Çünkü neye inanırsak başımıza o geliyor. İnsan kendisi için hayatım bombok olsun diye dilek diler mi? Elbette hayır. Kendisini ve çevresini mutlu edecek güzel şeyler diler. Bu nedenle her Hıdırellez’de bir gülün dibinde, yada şırıl şırıl akan küçük bir dere kenarında, zihnimiz ile, kendimiz için güzel dilekler dileyebiliriz, hiç sakıncası yok. Bu dilekler olmasını istediğimiz isteklerimiz ve bilinçaltımız isteklerimizi, sembol günlerde, nesnel etki ile daha kolay kabul edebilir.

Kader diyemezsin sen kendin ettin..

2 Yorum

  • Hayati

    insanın zor ,sıkıntılı ve üzgün olduğu zamanlarda desteğe ihtiyacı oluyor. Babam vefat ettiğin de bahçeye çıkıp düşündüm. Bir daha göremeyeceğim. Babamında babası oldugun de ne düşünmüştür dedim. dogum, yaşam ve ölüm.Hepsi bu. Hiç ağlamadım. Gayet sakin bir biçimde kabullendim. Şimdi zor bir anımda” Bu günlerde geçecek ve huzur bulacağım” diye teselli buluyorum.. İnsanın kendi kendini teselli etmesi en iyisi Yapacağına inanarak başlamak, yapılacak şeyin %50 sini geçmek demektir. Yazınızı çok beğendim.

Siz de fikrinizi söyleyin!