Deneme,  Ebeveyn,  Toplum

Başka Bir Ülkede

Devlet memurluğunun bir avantajı, belli yaştan sonra yeşil pasaport sahibi olmaktır. Biz de yeşil pasaportu alır almaz eşimle beraber turlar aracılığıyla başka ülkelere açıldık. Yılda bir kez (döviz pahalı olduğu için) ancak çıkabiliyor ve bir sonraki geziyi  iple çekiyorduk.

Niye bu kadar güzel, başka ülkeleri gezmek? Herkesin amacı ne bilemem, ama ben trafiğinin düzenine, düzgün şehirleşmelerine bayılıyorum. Herkesin büyük dikkatle uyduğu trafik ışıklarına hayran olsam da bazen kendimi kırmızı ışıkta yola atlamış buluyorum alışkanlıkla (utanıyorum şu anda). Oralarda binalarda çok balkon yok, dolayısıyla balkonlardan sarkan döküntü de yok. Pencere önlerindeki çiçekler hoşuma gidiyor mesela. Her seferinde dönünce ben de yapacağım diyorum, çabuk solan çiçekler gibi soluyor bu isteğim. Caddelerin düzgünlüğünü seviyorum, onlar yol ortasına bina yapmayı bilmiyor bence. Kek dilimi gibi düzgün kesilmiş yollar. Yol kenarına atılmış içecek tenekeleri yok! Ülkemizdeyse bazen içimden, arabadan inip yollara atılmış çöpleri toplamak geliyor, çünkü içim acıyor.

İnsanları inceliyorum, yüzlerinde bizdeki kadar öfke ve endişe görmüyorum. Bizde neden böyle diye üzülüyorum o zaman. Düşük sesli sohbetlerini seviyorum, gülüşmelerinde bile bizdeki kadar şamata yok, her şey yan masayı rahatsız etmeyecek ölçüde. Ben de çok yüksek sesle konuşurum, bazen kendimi tembihlerim “alçak sesle konuş” diye, beni bilenler “hasta mısın” diye sorar.

İlk birkaç gün her şeyi Türk Lirasına çeviriyor, üç günden sonra bu böyle olmaz, deyip çevirmekten vaz geçiyoruz. İpin ucunu kaçırmadan biraz gevşiyoruz. Faytonları çok seviyorum, bakımlı pırıl pırıl küheylan gibi atların koşulduğu, tertemiz faytonlar hemen her turistik şehirde var (bu konudaki karşılaştırmayı size bırakıyorum).

Gezip gördüklerimiz bir yana, yeme içmeden söz edelim. Burası bize biraz sıkıntılı, peynirli sandviç veya tavukla idare ediyoruz canım ülkeme dönene kadar. Taneyle satılan meyvelerden alıyoruz her gün birer tane. Yerel tatları da bize çok aykırı değilse, tadıyoruz ama yeme içme konusunda evimizi özlüyoruz (en çok da kısırı özlüyorum 🙂  ).

Hemen her gezide bir tekne turu oluyor nehirde veya gölde. Bu turlar çevremizi tanıyalım, şeklinde daha çok fikir veriyor bize. Bir fincan kahve ile yaz sıcağında serinlik veriyor bize tekne. Fonda İngilizce bilgi veren bir ses var ve o susunca müziğe geçiyor usulca.

Ama ne kadar hayran olsam da dönüşleri daha çok seviyorum. İlle de memleketim, ille de memleketim…

Siz de fikrinizi söyleyin!