Din

Atatürk Ve Din (12)

Efendiler, tarih, milletlerin yükselme ve düşme sebeplerini ararken birçok siyasî, askerî, toplumsal nedenler bulmakta ve saymaktadır. Kuşku yok, bütün bu sebepler, toplumsal olaylarda etkilidir. Fakat bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselişiyle ve düşüşüyle ilgili ve ilişkili olan, milletin iktisadiyatıdır. Tarihin ve deneyimin saptadığı bu  hakikat, bizim millî hayatımızda ve millî tarihimizde de bütünüyle görülmüştür.

Tercihen Türk tarihi incelenirse, bütün yükseliş ve düşüş nedenlerinin bir iktisat sorunundan başka bir şey olmadığı anlaşılır. Efendiler, tarihimizi dolduran bunca başarılar, zaferler ya da yenilgiler, yok oluşlar ve felâketler, bunların bütünü; meydana geldikleri devirlerdeki iktisadi durumumuzla ilişkili ve ilgilidir. Yeni Türkiyemizi, ona yaraşır düzeye ulaştırabilmek için, kesinlikle iktisadiyatımıza birinci derecede önem vermek mecburiyetindeyiz. Çünkü zamanımız bütünüyle bir iktisat devrinden başka bir şey değildir.

Arkadaşlar, bence yeni devletimizin,.yeni hükümetimizin bütün esasları, bütün programlan, iktisat programından çıkmalıdır. Çünkü demin dediğim gibi, her şey bunun içinde vardır. Dolayısıyla evlatlarımızı o şekilde eğitmeli ve yetiştirmeliyiz ki, onlara o şekilde bilim ve irfan vermeliyiz ki, ticaret, ziraat ve sanat âleminde ve bütün bunların faaliyet alanlarında verimli olsunlar, etkili olsunlar, etkin olsunlar, işler bir organ olsunlar.

Dolayısıyla eğitim programımız, gerek ilk öğretimde gerek orta öğretimde verilecek bütün şeyler, bu bakış açısına göre olmalıdır. Eğitim programlarımız gibi devletin bütün bölümleri için düşünülecek programlar dahi, iktisat programına dayanmaktan kendini kurtaramazlar. Esaslı bir program uygulamak ve bu program üzerinde bütün milleti uyumlu olarak çalıştırmak lazımdır.

17 Şubat 1923 “izmir İktisat Kongresini Açış Söylevi”, ASD, c.II, s.100-111.

 

Taç sahipleri kendilerini Allah tarafından gönderilmiş bir şahsiyet sayarlardı. Bir de taç sahiplerinin çevresini alan çıkarcılar vardı. Onlar da, padişahların zihniyetleriyle zihniyetlenirler ve padişahın bu zihniyetini, isteğini, gökten gelen bir gereklilik ve Kur’an’m gereği gibi herkesin kafasına sokarlardı. Bu gayet koyu ve sürekli propaganda karşısında hakikaten bir gün, bütün halk, bu istek ve iradelerin, yapılması gel  reken ve kayıtsız şartsız gereken gök tanrılarının emirleri gibi olduğuna inanırlardı. Böyle idare. ve egemenlikten Tanrı’ya bağlanmaya rıza gösteren bir milletin geleceği, elbette felâkettir, elbette kötülüktür.

 17 Şubat 1923 ASD, c.II, s. 104.

Bir felsefeyi size hatırlatayım; “El kanaatü kenzi lâyüfnâ”. Kanaati tükenmez hazine saymak, yoksulluğu erdem bilmek felsefesine, iktisat devri artık son versin. Efendiler, bu felsefeyi, kesinlikle yanlış yorumlamak yüzünden bu millete, bu memlekete çok büyük kötülük edilmiştir. Biliriz ki Allah, dünya üzerinde yarattığı bu kadar iyiliği, bu kadar güzelliği, insanlar yararlansın, varlıklı olsun diye yaratmıştır ve en üst derecede yararlı olabilmek için de, bugün, evrenden esirgediği zekâyı, aklı, insanlara vermiştir.

 17 Şubat 1923 ASD, c.II, s, 108.

Millet yalnız kendi kolları ve kendi kaniyle değil, aynı zamanda kendi başı ve kendi beyniyle kazandığı hakimiyet ve istiklal cevherini, son felâkete kadar büyük bir saflık ve gafletle kendisine rehber tanıdığı ve derin bir teslimiyetle hayatının koruyucusu sâydığı kişilere ve biçimlere artık emniyet edemez (pek doğru sesleri). Millet bundan sonra hayatına, istiklâline ve bütün varlığına bizzat kendisi bekçilik edecek ve bütün vatan çapında yine yalnız kendisi ve kendi iradesi hükümran kalacaktır (sürekli alkışlar).

 1 Mart 1923 ASD, c.I, s.308.

İnsanlar birey olarak çalışırlarsa başarılı olamazlar. Çünkü Allah, insanları yaratırken, onlara öyle bir ihtiyaç vermiştir ki, her insan hemcinsi insanlarla çalışmak zorundadır ve buna mahkûmdur. Bu ortaklaşa çalışma, âdeta bir ilahi ihtiyaç olunca amaçları birleştirmenin nasıl zorunlu olduğunu kolayca anlarız.

 16 Mart 1923 ASD, c.II, s. 125.

Muhterem sanatkârlar, aziz arkadaşlar; bizi yanlış yola yönelten kötüler, bilirsiniz ki, çoğunlukla din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aidata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, yıkıma uğratan kötülükler, hep din kisvesi alündaki küfür ve lanetlenmişlikten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar. Oysa, elhamdülillâh hepimiz Müslümanız, hepimiz dindarız, artık bizim dinin gereklerini öğrenmek için, şundan bandan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Analarımızın babalarımızın, kucaklarında verdikleri dersler bile, bize dinimizin esaslarını anlatmaya yeterlidir. Buna rağmen, hafta tatili dine ay kındır gibi, hayırlı ve akla, dine uygun meseleler hakkında, sizi aldatmaya ve aşağılamaya çalışan kötülere değer vermeyin. Milletimizin içinde hakikî ve ciddi ulema vardır. Milletimiz bu gibi ulemasıyla gurur duyar. Onlar milletin emniyetine ve toplumun güvenine ermişlerdir. Bu gibi ulemaya gidin: “Bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz?” deyiniz. Ama genel olarak buna da ihtiyaç yoktur.

16 Mart 1923 ASD, c.II, s. 127.

Özellikle bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçüyle hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebiliriz. Hangi şey ki akla, mantığa, kamunun çıkarma uygundur; biliniz ki, o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin çıkarına, Islâmın çıkarına uygunsa kimseye sormayın. O şey dindir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı eksiksiz olmazdı, son din olmazdı.

 16 Mart 1923 ASD, c.II, s. 127.

Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür, onların bu sanısıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, Islâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın; hoca olmak sarıkla değil, beyinledir.

16 Mart 1923 ASD, c.II, s. 128.

 

Siz de fikrinizi söyleyin!