Felsefe,  Kitaplar

Aristoteles (1)

Platon’un en iyi öğrencisi ve Büyük İskender’in delikanlılık çağında hocası olarak da ün kazanan Aristoteles, Platon ile birlikte, Batı felsefe geleneğinin, 13. yüzyılda Skolastik düşünceye akan ve hâlâ önemini ve cazibesini sürdüren kaynaklarından biridir. Mantığın babası olan Aristoteles, Platon’un felsefesine damgasını vuran metafizik düalizmi reddetmiş ve Formlar Teorisi’ni eleştirmiştir.

Platon’un felsefeyi evrensellik düzeyine yükseltme arzusuna karşıt olarak, Aristoteles her disiplinin kendi kurallarına uygun çalışması, felsefeye ise kendimizi özgül disiplinlere adadığımızda düşünüş tarzımızı yönlendirme işinin bırakılması gerektiğini belirtir. 20. yüzyılda bu yaklaşımın izlerini Wittgenstein’da görmek mümkündür.

Makedonya kralının hekiminin oğlu olan Aristoteles buna uygun bir eğitim gördü, Platon’un Akademi’sinde 20 yıl araştırma yaptı. Platon öldüğünde Aristoteles yollara düştü.

Özel bir sevgiyle yaklaştığı biyolojiden hareketle bütün canlıların bir erek için var olduğu anlayışını geliştirdi: Hareketleriyle bunlar bir yere doğru gitmektedirler, öyleyse şeylerin ereklerini inceleyebiliriz (teleoloji). Bu akıl yürütme bilimsel düşünceye 19. yüzyıla, Darwin’in ortaya çıkışına kadar hâkim oldu.

Biyolojinin ana damarı günümüzde hayatın teleolojik tarzda betimlenmesini reddederek, bunun yerine hayatta kalma ve üreme bakımından en uygun olanların yükseldiği rastgele bir gelişmeyi yerleştirmiştir.

Aristoteles, Atina’ya dönerek Akademi ile rekabet edecek yeni bir üniversite kurdu. Yeni kurumun adı Lykeion’du (Lise). Gezinti alanına ise Peripatos deniyordu. Bu yüzden, Aristoteles’in izleyicilerine “peripatetikler” dendi.

Lykeion daha kapsamlı ve bilimsel yönelimli bir müfredata sahipti ve araştırmayı teşvik ediyordu. Ancak, İskender’in 323’te ölümünden sonra Atina’da Makedon karşıtı duygular gelişmesi Aristoteles’in hayatının son günlerini yaşayacağı Chalcis’e çekilmesine yol açtı.

Platon’un, çevremizdeki şeylerin mükemmel Form’ların daha silik yansımaları olduğunu ileri süren doğaüstü Form’lar veya İdea’lar dünyasına inanmasına karşıt olarak Aristoteles, gerçekliğin çevremizdeki şeylerin içinde karşımıza ne çıkıyorsa o olduğunu iddia ediyordu.

Bir kadın gördüğümde, onu kendi içinde bir tekil varlık olarak var olur biçimde algılarım. Onun bir parçası olduğu ya da ait olduğu söylenebilecek üstün bir Form mevcut değildir.

Sadece o vardır. Aynen önümdeki bu masa, bu köpek, bu fincan, şu ağaç gibi. Platon tepeden aşağıya doğru çalışırken (daha üst gruptan her uzaklaşma tekil varlığın metafizik statüsünde bir eksilmeyi getirir),

Aristoteles aşağıdan yukarı doğru çalışır. Üstelik, daha üst gruplar var olan şeyler değildir, soyutlamalardır. Aklın, gözlemlediğimiz şeyleri ve bunların başka şeylerle ilişkilerini anlamamıza yardım etmek için yarattığı şeyler.

Kaynak: Aristoteles, Nikomakhos Metafizik.

Siz de fikrinizi söyleyin!